"Limon Aromalı" - Deniz Aslan İle Röportaj

"Limon Aromalı" - Deniz Aslan İle Röportaj
  • 1
    0
    0
    0
  • Son dönem müzik piyasamızda oldukça sıradan ve kayda değer olmayan yüzlerce şarkı türedi. "Getto'dan geliyorlar" sözü ile savunanlar da var, "ben kaliteli buluyorum şarkılarını" diyenler de. "Sert çocuklar" (!) müzik türüne tebessümle baksam da, müzik piyasası için elimden geldiğince kaliteli isimlere yer vereceğimi geçmiş yazılarımda da belirttim.

    Bu alanda yeteneğiyle, eğitimiyle ve piyasadaki duruşunu oldukça beğendiğim Deniz ile çok güzel bir röportaj gerçekleştirdik. Özellikle eğitimli ve yetenekli şarkıcılarla röportajlarım daha da sık ve detaylı hale gelecek.

    Bizim piyasamız biraz çıkarcıdır. Pusuda bekleyen sözde menajerler ve prodüktörlerin bu şarkıcıyı keşfetmesinden de korkmuyor değilim :)

    Sizleri Deniz'le tanıştırmak için oldukça yorucu bir çalışma sürecinden geçtik ve röportajımız son şeklini aldı. Değerli ekibime ve Deniz'e bu muhteşem röportaj için teşekkürlerimi de iletiyim.

    Bir şans verin bence, pişman olmayacaksınız!

    1-) Öncelikle röportajıma hoş geldin Deniz. Nasılsın? Her şey yolunda mı? -Normalde “Türkiye şartlarında nasılsınız?” derdim fakat ilk defa bunu söylemediğim için mutluyum :)


    DA: Benim için her şey yolunda sayılır. Şu an Londra'da yaşıyorum. Kulağa kolay geliyor ama burada hayat o kadar da basit değil. Kendime burada bir yaşam kurmaya çalışıyorum. Türkiye'nin durumunu da uzaktan takip ediyorum tabii ki. Okuduğum bazı şeyler keyfimi kaçırıyor, ancak genel olarak bazı şeyler güzel. Şimdilik her şey yolunda benim için.

    2-) En temel sorumdan başlıyorum.. Deniz Ayşenur Aslan kimdir? Müziğe nasıl başladı?

    DA: Ben Deniz. İki yıl önce Londra'ya taşındım. Ondan önce 10 yıl İstanbul'da yaşadım. Aslen Hataylıyım. İstanbul'da Hukuk Fakültesi'ni bitirdim, ardından 3 yıl avukatlık yaptım. Ancak sonrasında asıl yapmak istediğim mesleğe yönelmek istedim. Avukatlık bana pek uygun değildi, bu yüzden müziğe yönelmeye karar verdim. Bunun için en faydalı adımın yurtdışına gitmek olduğunu düşündüm. Aslında müziğe yönelmemde biraz da Covid etkili oldu. Normalde Hukuk üzerine yüksek lisans yapmayı planlıyordum ama olmadı. Bir yandan da iyi oldu. Londra'ya gelip burada müzik eğitimi almaya başladım. Öncelikle diploma eğitimi aldım, ardından geçtiğimiz yıl popüler müzik üzerine yüksek lisans yaptım. Şimdi master'ımı bitirdim ve Londra'da kendime yeni bir hayat kurmaya çalışıyorum. Yani, eski bir avukatım, yeni bir müzisyenim diyebilirim.

    3-) Yaptığın müziği kendinle bağdaştırdığında ortaya nasıl bir tanım çıkıyor?

    DA: Şarkı yazmaya bir buçuk yıl önce başladım. Şu anda yayınlamayı planladığım 6 şarkım daha var ve yavaş yavaş kendimi geliştiriyorum. Şu ana kadar yaptığım müzikle, genel olarak yaşam yolculuğumu, kendi deneyimlerimi ve düşlerimi yansıtmaya çalıştım. Aynı zamanda kültürel köklerimi de müziğime katmaya gayret ediyorum. Ufak tefek dokunuşlarla bunu yapmaya çalışıyorum. Hem İngilizce hem de Türkçe şarkılar yazıyorum. Aslında bunu kendime bir kimlik edinmeye çalışarak yapıyorum. İki dili olan bir müzisyen olarak Akdeniz şarkılarını da müziğime dahil etmek istiyorum; en önemlisi de kendime özgü bir ton ve tarz yaratmak. Şu ana kadar 2 şarkı çıkardım ama şarkılarım dikkatli bir şekilde dinlendiğinde, bir tarz olarak bağdaştırılabiliyor. Kesinlikle kültürel köklerimi yansıtan şeyler yapmaya çalışıyorum. Şu ana kadar özel hayatımla ya da sosyal konularla ilgili şarkılarımda bunlara değinmedim, ama gelecekte böyle bir müzik yapmayı planlıyorum. Her şeyi bir şekilde dengeleyerek ilerlemeye çalışacağım. En önemlisi de, hangi dilde olursa olsun, beni dinleyen insanlarla bir bağ kurmayı amaçlıyorum. Eğer buna dair bir duygu yakalayabilirsem, dilin çok da önemli olmadığını düşünüyorum. Öyle bir müzik yaratmayı hedefliyorum ki, seyirci dili pek fark etmesin ve ruhlarına hitap etsin.

    4-) Bundan 5 yıl sonra kendini müzik hayatında nerede görüyorsun?

    DA: İki dilli bir kimlik oluşturarak hem İngilizce hem de Türkçe, belki başka diller de olabilir, bu tarz bir kimlik edinmek ve özellikle Türkiye’de belli bir çapta bir yere ulaşmak istiyorum. Şu ana kadar birçok prodüktörle tanıştım ve hâlâ çalıştığım insanlarla birlikte yol alıyorum. Uzakta olsam da Türkiye’de de ciddi bir çevre edindim. Londra’da Türklerle tanıştım ve projem için Londra’daki Türk sanatçılara röportajlar yaptım. Çevremi genişletmeye başladım. Kendimi kötü bir yerde görmüyorum. Dediğim gibi, şimdiye kadar birkaç performans yapmış olsam da henüz ciddi bir gelir kapım olmadı ama iki yılda gerçekten iyi bir noktaya geldiğimi düşünüyorum. Tabii ki daha çok çalışmam gerekiyor, çünkü hiçbir zaman ne kadar çalışırsam çalışayım yeterli gelmiyor. Önüme çıkan fırsatları değerlendireceğim. Eğer büyüyebilirsem, kendime özel bir ekip oluşturmak isterim çünkü şu anda her şeyi kendim idare ediyorum. Keyif alıyorum, şikayetçi değilim ama ilerleyen zamanlarda gerçekten bir yerlere gelirsem, iyi konserler verip festivallere çıkabilecek duruma gelirsem, bir ekibim olsun isterim. Kendimi, daha fazla insanla çalıştığım bir gelecekte hayal ediyorum. Beş yıl içinde, insanların müziğimi gerçekten sevdiği ve dinlediği bir noktaya gelmek, ayrıca kendimi bir şarkı yazarı ve söz yazarı olarak geliştirdiğim bir noktada olmak istiyorum. Ve tabii ki, full-time müzik yapmak benim için çok ideal bir durum olur. Ama şimdilik görünen şu: Türkiye’de değil, yurtdışında yaşayacağım, ama zaman ne gösterir, bilemiyorum.

    5-) Gelişmemiş ülkelerde sanata karşı olumsuz politikalar alınır. Sen sanata karşı alınan olumsuz politikalar hakkında ne düşünüyorsun?

    DA: Tabii ki, bu durum beni her zaman derinden üzüyor. Türkiye’de sanata karşı güncel durumun ne noktada olduğunu tam olarak bilemiyorum ama zaman zaman duyduğum şeyler, konserlerin iptal edilmesi veya pandemi döneminde sanatçılar ve insanların yaşadığı zorluklar, depresyon gibi sorunlar, çok daha kötü durumlar... İnsanların kendi canına kıyması ya da para kazanamaması gibi birçok olumsuz şey yaşandı. Bunlar beni her zaman derinden üzüyor. Muhtemelen bu sadece Türkiye için geçerli değil. Londra’ya geldiğimden beri, buranın pandemi sırasında ve sonrasında izlediği politikaları da öğrendim. O dönemde burada da durum parlak değildi ama tabii Türkiye’de bazı sebeplerden ötürü alınan bazı politikalar beni üzmeye devam ediyor. Çünkü sanat dediğimiz şey, ruhumuzun gıdasıdır. Dolayısıyla sanatçılar olarak, hepimizin kendi kimliğimizden bağımsız bir şekilde, düşüncelerimizi ve sanatımızı ifade edebilme özgürlüğüne sahip olmamız gerektiğini düşünüyorum. Saygı çerçevesi içinde bunu başarabilmemiz gerektiğine inanıyorum. Ama Türkiye de dahil olmak üzere çoğu zaman sanatın ikinci plana atıldığını ve bu alana yatırım yapılmaktan kaçınıldığını görüyoruz. Bu da beni gerçekten üzüyor. Çünkü sanat, ruh sağlığımızın iyileşmesi, bakış açımızın genişlemesi ve eğitim seviyemizin yükselmesi için çok önemli. Aslında buna yapılan yatırım, toplum olarak eğitim anlamında bizi çok daha ileriye taşıyabilecekken, çoğu devlet, Türkiye de dahil olmak üzere bunu göz ardı ediyor. Genel olarak sanata maruz kalan, sanatla beslenen insanlar ve Türkiye’nin vatandaşları, buna destek olursa çok daha geniş bir perspektife sahip olabilir ve toplumsal huzur artabilir. Ama maalesef bu olmuyor, kısacası. Bu da tabii ki beni üzüyor. Gönül isterdi ki devletimiz, sanatçılara ve sanata, fikirleri ne olursa olsun, daha fazla destek versin. Farklı alanlara yatırım yapılıyor, ama bürokrasiyle boğuluyoruz. Bu durum bence oldukça üzücü ve büyük bir kayıp.

    6-) Geçtiğimiz günlerde “Limon Aromalı” adında yeni şarkın çıktı. Bu bağlamda sormak istediğim bir soru var. Müzik üretim sürecinde senin ilham kaynağın nedir? Örnek aldığın şarkıcılar var mı?

    DA: "Limon Aromalı", şimdiye kadar yazdığım ilk şarkı. Giderek söz yazarlığımda kendimi geliştirdiğimi düşünüyorum ve hâlâ kendi ilham kaynaklarımı keşfetmeye devam ediyorum. Mesela okuduğum kitaplardan, günlük yaşantımdan, özel hayatımdan ya da deneyimlerimden ilham alarak şarkı yazdım. Bir kitap okurken bir kalıp gördüm ve bunun üzerine bir şarkı yazmaya karar verdim. Genelde şarkılarımı şu şekilde yazıyorum: İlham kaynağımı buluyorum, "Bu konuda bir şarkı yazmalıyım" diyorum ve bir oturuşta şarkıyı yazıyorum. Bu şekilde birçok şeyden ilham alabiliyorum. Karşıma çıkan o ifadeler, bir anda duygularımı harekete geçirebiliyor. Bazen o gün hangi konu daha yoğun hissediliyorsa, ona odaklanıp, içselleştirip yazıyorum. Kendi içimde bir yolculuğa çıkıyorum gibi bir şey oluyor. İlhamın ne zaman geleceği belli olmuyor ama dediğim gibi, aldım bir anda bazı şeyleri fark edebiliyorum.

    Örnek aldığım yabancı birkaç sanatçı var; mesela Tamino. Kendisi Belçikalı ama aynı zamanda Mısırlı. 6-7 yıl önce keşfettim, sanırım ilk şarkısı "Indigo Night"tı. O zamandan beri en çok dinlediğim sanatçılardan biri. Yeni şarkılar da çıkardı, neredeyse her şarkısını biliyorum. Batı ve Doğu müziğini karıştırarak müzik yaptığı için, tabii ki ben öyle bir gitarist değilim ama yine de onun müziğini örnek almaya çalışıyorum. Ayrıca "London Grammar" diye bir grup var, Batı tarzında örnek aldığım bir grup. Bu tarz müzik gruplarını örnek alıyorum. Bunun dışında Türk sanatçılarından Can Ozan, Zeynep Bastık gibi isimleri örnek alıyorum. Selin Geçit de yeni bir sanatçı, onun müziğini de takip ediyorum. Onun yaptığı müzikle çok içli dışlı değilim, yalan söylemeyeyim, ama yaptığı iş ve kariyerini takip etmek hoşuma gidiyor.

    “Limon Aromalı”, geçen yıl Londra’ya geldiğimde, Hatay depremi sonrası kendimi kötü hissettiğim bir dönemde yazdığım bir şarkı. Şu an biraz daha hareketli bir hâle geldi. O dönemde, “Bugün bir şarkı yazacağım ve bitireceğim” dedim. Yaşadığım bazı güçlükler, hayatın karşıma çıkardığı zorluklarla nasıl başa çıktığım, bunları hem mental hem de fiziksel olarak nasıl yendiğim gibi bir konsepti olan bir şarkı ortaya çıktı. Bu süreçten gurur duyuyorum. Prodüktörle çalışmam yaklaşık bir yıl sürdü çünkü emin olamıyordum. İlk yazdığımda şarkının süresi 7 dakikaydı. Zamanla insanlarla çalışarak şarkıyı daha derli toplu bir hâle getirdim, daha çok kendi istediğim gibi oldu. Sonrasında prodüktörüme ne istediğimi anlatıp, Batı ve Doğu esintilerini bir arada kullanmasını, şarkının hareketli olmasını, dinleyenlerin iyi hissetmesini ve empati kurabilmelerini istedim. O noktaya geldiğimizi düşünüyorum.

    7-) Bazı feminist kuruluşlar, feminizm adı altında erkek düşmanlığı yapıyor veya terör sempatizanlığı yapıyor. Bazı sanatçılar da bu tarz kuruluşlara destek veriyorlar. Tabii bu sayfalar örgüt mensubu bir kadın ölünce paylaşıyorlar fakat Türk bir polis veya asker kadın ölünce paylaşım yapmıyorlar yani görmezden geliyorlar. Sizce ülkemizdeki sanatçılar bu kadar aptal olabilir mi yoksa uygulanan politikanın farkındalar mı?

    DA: Belki aktivist değilim ama feministim. Şu anda Türkiye’den uzaktan en çok takip ettiğim konu, kadın hakları. Kadınların nasıl şiddet gördüğü veya nasıl öldürüldüğüyle ilgili haberlere sürekli rastlıyorum. Ve tabii ki, buna herkesin, özellikle de sanatçıların ses çıkarmasını isterim. Çünkü tanınan sanatçılar, toplumun sesi aslında, bu bir gerçek. Ben, sanatçıların politik olmaması gerektiğini savunmuyorum; aksine, ses çıkarmaları gerektiğini düşünüyorum. Tabii ki, Türk kadını, bir asker veya polis öldüğünde de ses çıkartılmalı ama burada bahsettiğimiz şey, daha çok kadına yönelik şiddet. İki zarar görme şekli birbirinden farklı ve bence bu iki konu birbirinden ayrı.

    8-) Kara parama aklama, naylon fatura ve mail order gibi ülkeden para kaçırma yöntemleri mevcut. T- Rap dedikleri fakat asla bu kategoride değerlendirilmeyecek şarkı üretmeye çalışan insanlar var. Bu insanlar şarkılarına bot atarak milyonlarca dinlenmeye ulaşıyor fakat para içinde yüzüyorlar. Sen bu tarz kişiler hakkında ne düşünüyorsun?

    DA: Tabii ki müzik evrenseldir, ama şu anda çok kalitesiz işler çıktığını da görüyorum. Ben çok rap dinleyen biri değilim ama işinde gerçekten iyi olan sanatçılar da var tabii ki. Çok sert olmak istemiyorum ama bazen gerçekten kulağımın kirlendiğini, hatta kanadığını hissediyorum. Müzikal anlamda değil, sadece kendi zevkime göre eleştiriyorum. Bu durum da beni üzüyor. Çünkü şu anda herkes bir şekilde müzisyen olmaya çalışıyor ve bu durum müzik sektörünü iyice aşağı çekiyor. Ben, yeteneği ve hırsı olan herkesin müzik sektörüne girmesini destekliyorum tabii ki. Ama bazı insanlar hiçbir altyapı olmadan bu işe girişiyor ve bence bu, müzik için acı verici bir durum. Kara para aklama ya da yaşam tarzları gibi konular, sadece Türkiye’de değil, Batı’da da sıkça görülüyor. Bilindik sanatçılar ve rapçiler arasında, neler yaptıkları ve hangi suçlara karıştıkları hakkında duyduğumuz şeyler de var. Tabii ki bunları berbat buluyorum. Bunun önüne nasıl geçileceğini bilmiyorum ama, sanatçı kimliklerinin böyle bir durumu koruyamaması gerektiğini düşünüyorum. Sonuçta suç işleniyor arka planda ve bu, yeni nesil için kötü bir örnek teşkil ediyor.

    10-) Piyasada müziğini beğenmediğin üç isim söyler misin?

    DA: Çakal'ı söyleyebilirim. Bunun dışında Uzi'yi de dinlemekten hoşlanmıyorum; şarkılarında nelerden bahsettiğini tam olarak bilmiyorum, ama tarzı bana hitap etmiyor. Reynmen'in yaptığı şarkıları da sevmiyorum; hayat tarzını takip ettiğim bir sanatçı değil ve müzikleri bana göre değil. İlgi çekici bulmuyorum.

    (Konsept Soruları)

    11-) En son dinlediğin üç şarkı nedir?

    DA: Dolu Kadehi Ters Tut & Can Ozan - Ölene Dek 

    Gökçe Kılınçer - Aşk Beni Bulunca 

    Evdeki Saat - Kalkmam Gerek

    12-) Son okuduğun roman nedir?

    DA: Şu anda Power adında bir roman okuyorum, henüz bitmedi ama bitmek üzere. Konusu biraz doğaüstü. Dünya üzerindeki küçük kızlardan başlayıp, sonrasında tüm kadınlara yayılan bir elektrik şeklindeki süper gücün sadece kadınlarda ortaya çıktığı bir dünya anlatılıyor. Gerçekten çok değişik bir kitap. Böyle bir şey gerçekten olsa, dünyanın ne noktalara gelebileceğini gösteren bir kurgu. İngilizce bir kitap, şu anda onu okuyorum ve tavsiye de ederim.

    13-) Son olarak seni dinleyenlere ve dinleyeceklere neler söylemek istersin?

    DA: Şu anda yaptığım müziği dinleyenlerin, ilerleyen zamanlarda çıkardığım diğer şarkıları da dinleyip beğenmelerini umuyorum. Amacım, insanların kafasında benimle ilgili güçlü bir kimlik oluşturmak. Şu anda bu benim en büyük hedefim. Şarkılarımı dinlerken, insanların kendi iç yolculuklarını yapmalarını isterim. Benim gibi yeni çıkmaya çalışan birçok insan olabilir. Benim yaptığım şey kolay değildi ve hâlâ sonuç alabilmiş değilim. Uzun bir yolculuğa çıktım ve bu yolculukta pek çok engel var. Genel olarak müzik sektörüne girmek kolay değil. Ama şunu fark ettim ki, belki şu an Türkiye'de bir avukat olarak hayatım çok farklı olabilirdi, daha stabil bir yaşamım olabilirdi, ama insanın yaptığı işi sevmesi ve tutkulu olması gerektiğini düşünüyorum. Şu an, gerçekten doğru bir şey yaptığımı hissediyorum. Kişisel olarak en azından, ben ne için yaşıyorum, yaptığım şey için yaşıyorum. Yaptığım şeyi anlamlı bulmam, ondan tatmin olmam gerekiyor ve bunun çok önemli olduğunu gördüm. Tabii ki, bazen herkesin şartları eşit olmuyor, özellikle bizim ülkemizde. Ben bazı konularda şanslı, bazı konularda ise şanssızdım. Ama şu an geldiğim yere çok minnettarım, gerçekten teşekkür ediyorum ve şükrediyorum. Şartlarım ideal değildi, ama elimden geleni yaptım ve mutluyum. O yüzden radikal kararlar almak isteyen insanlar olabilir. Hobi olarak bile olsa, sanatın insanların hayatında bir şekilde yer alması gerektiğini düşünüyorum. Kimsenin buna çekinmeden başlaması gerektiğini savunuyorum. İnsanlara bunu tavsiye edebilirim.

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.