Aramızdaki bağ tuhaf, belki de tam olarak tanımlayamadığım bir mucize. Hatırlıyor musun, sana anlatmıştım; büyük patlamadan önce, tüm madde tek bir noktada yoğunlaşmış halindeyken seni bulmuştum. Çünkü benim atomlarım, senin atomlarının bir parçasıydı. İşte bu yüzden, ne kadar uzakta olursan ol, hayatımda ol ya da olma, bir gerçeği hep biliyorum: Ben hep senin yanında, senin bir parçanım.
Aklından geçirdiğin bir rengi bile hissetmemin nedeni buydu. Ya da uykusuz kaldığında seni rahatlatabilme yeteneğim. Her şeyin altında yatan sebep bu kadim bağ idi. Sen ve ben, yüzyıllardır tanışıyoruz sanki. Ve hala çözemediğim noktalar var; ama bilirsin, matematikte problem çözmede hep iyi oldum.
Kuantum dolanıklığını düşününce, her şey biraz daha anlam kazanıyor. Senin hislerin, duyguların, benim ruhuma çok uzaklardan bile dokunabiliyor. Bu, bizim hikayemizin belki de en büyük bilmecesi. Ama bir yandan, çoktan çözülmüş bir gerçek gibi: Biz, hep birbimizin içinde yaşıyoruz.
Bazen gözlerimi kapatıp seni hissetmeye çalışıyorum. Sanki rüzgarın serin dokunuşunda, denizin kokusunda ya da bir yıldızın sönük ışığında seni buluyorum. Belki de bu yüzden mesafelerin bir önemi yok. Zaman ve mekan bizim bağımızı sınırlayamıyor. Çünkü seni düşünmek, varlığını ruhumda taşımak, zaten bana yeterli bir sonsuzluk sunuyor.
Her şeyin ötesinde, seni anlamaya çalışırken aslında kendimi de keşfediyorum. Seninle aramızdaki bu bağ, bana evrenin tüm gizemlerini hatırlatıyor. Belki de aşk dediğimiz şey, sadece iki ruhun birbirine dokunmasından çok daha fazlası; belki bu, evrenin kendi kendine yazdığı bir şiir, varoluşun en saf hali.
Ve biliyorum, bu bağ çözülmeyecek. Çünkü biz, yalnızca birer insan değiliz; yıldız tozlarından gelen, sonsuz bir hikayenin kahramanlarıyız. Sen ve ben, aynı melodinin notaları gibi, birlikte var oldukça bu evren biraz daha anlam kazanıyor.
Yorum Bırakın