Endüstriyel Seslerden Etnik Ezgilere: Özcan Özkaya’nın Sanat Yolculuğu

Endüstriyel Seslerden Etnik Ezgilere: Özcan Özkaya’nın Sanat Yolculuğu
  • 0
    0
    0
    0
  •  Yeni bir röportaja öncelikle hoş geldiniz. Okurlarımın bildiği üzere müzik sanatında yapılan sentezler benim için çok önemlidir. Geçtiğimiz günlerde tanıştım Özcan Özkaya'nın müziğiyle ve birlikte güzel bir röportaj yaptık. Hazırsanız geçelim...

     

    1-) Özcan Özkaya kimdir? Müzik yolculuğunuz nasıl başladı?

    Mekatronik mühendisliği mezunuyum ve hâlâ aktif olarak mühendislik yapıyorum. Ancak müzik benim için büyük bir tutku. Lise yıllarında Adana Bilfen Okulu’nun orkestrasında bas gitar çalıyordum. Daha sonra müziği bıraktım. Ancak bu tutkuyla yeniden buluştum. Spotify’da “Melodic Techno 300” adlı bir liste oluşturdum ve kısa sürede 100’den fazla takipçi kazandı. Bu durumu fark eden ve çocukluk arkadaşım olan Damla, bir gün bana “DJ’lik yapsana!” dedi. 2024’ün başlarıydı. Hemen araştırmalara başladım ve bu tutku beni prodüktörlüğe kadar taşıdı.

     

    2-) Kariyerinizde sizi en çok etkileyen sanatçılar veya ilham aldığınız isimler kimler?

    Charlotte de Witte, Amelie Lens ve Carl Cox, beni en çok etkileyen prodüktörler arasında.

    3-) Müzikal tarzınızı nasıl tanımlarsınız? Sizce dinleyiciler sizi hangi yönünüzle tanıyor?

    Amacım, Türk kültürünü elektronik dans müziğiyle (EDM) birleştirmekti. Bu fikir eğitimimin başından beri aklımdaydı. Ancak tarzım sürekli evriliyor. Şu anda, tech house’un enerjik melodilerini techno ve trance sound’larıyla harmanlıyorum. Bu hibrit bir tarz, bir çeşit “Blend” diyebilirim.

     

     

    4-) Gelecekte farklı tarzlarda üretim yapmayı düşünüyor musunuz?

    Tabii ki. EDM, geçmişte sadece techno ve trance ile sınırlıyken bugün house, drum & bass, dubstep, chill ve hibrit türlere kadar genişledi. Üstelik bu türlerin kendi alt türleri de var. Örneğin, techno içinde minimal, dark, industrial, progressive, hard, melodic gibi alt türler bulunuyor. Yeni türler sürekli ortaya çıkıyor. Örnek olarak Alman prodüktör MACON’un geliştirdiği “Hypertechno”yu verebilirim. Bu türün kısa süre içinde popüler platformlarda yer alacağını düşünüyorum. Ben de şimdilik birkaç alt türü harmanlayarak hibrit çalışmalar yapıyorum. Ancak uzun vadede kendi tarzımı oturtarak yeni bir alt tür oluşturmayı hedefliyorum. Bunun için ses mühendisliği bölümünü tamamlamayı bekliyorum.

     

     

    5-) Prodüktörlük nasıl bir süreç? Biraz bahseder misiniz?

    Ableton Live 12 adlı DAW (Digital Audio Workstation) programını açarak işe başlıyorum. Karşınızda boş bir sayfa var; bir çeşit dijital tuval gibi. “Bass”, “kick”, “lead”, “hi-hat” ve “perküsyon” gibi sesleri seçip bir kompozisyon oluşturuyorsunuz. Bu, 3D yazıcıyla bir şey yaratmaya veya sıfırdan bir eşya üretmeye benziyor. Melodi, armoni ve kompozisyon terimlerini öğrendikten sonra bunları uyguluyorsunuz. Yüzlerce farklı ses seçeneği arasında seçim yaparak parçanızı oluşturuyorsunuz. Ardından frekans temizliği, efektler ve diğer detaylarla çalışmaya devam ediyorsunuz. Bu süreç, yaratıcılığınızı zorlayan devasa bir okyanus gibi. Örneğin, Cem Karaca’nın bir parçasında, vokali hariç her şeyi sıfırdan oluşturdum. Bu, mix veya mashup değil; tamamen yeni bir prodüksiyon.

     

    6-) Müzik kariyeriniz boyunca karşılaştığınız en büyük zorluk neydi ve bunu nasıl aştınız?

    “Yapamıyorum”, “Beceremiyorum” gibi cümleleri çok demode buluyorum. Günümüzde her şey o kadar ulaşılabilir ki, yeter ki isteyin. Bir yıldan kısa sürede Spotify ve YouTube Artist Channel üzerinden 5 bini aşkın bir kitleye ulaştım. Online platformlar ve prodüktörlerin paylaşımları bu süreçte büyük bir kaynak sağladı.

     

     

    7-) Londra’da müzik eğitimi aldığınızı biliyoruz. Türkiye’deki ve İngiltere’deki müzik dinamikleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

    Londra’da Point Blank Music School’da Diploma Programı’nın 2. yılındayım. Geçen yıl DJ Level 1 ve 2 programlarını tamamladım. İngiltere’de müzik dinamikleri oldukça farklı. Örneğin, bir parçayı eskiden 50 saatte tamamlıyordum, şimdi bu süre 20-25 saate düştü. Tecrübem arttıkça bu süre daha da azalacak. Hocalarımız genelde barlarda live performans sergiliyor. Yani sahnede, anlık olarak şarkılar tasarlıyorlar. Bu performansları bir daha dinlemek neredeyse imkânsız. DJ’ler genelde 2-4 kanalı mixlerken, live performanslarda 20-30 kanal mixleniyor.

    8-) Yaptığınız çalışmalarda etnik sentezler yer alıyor. Bu proje nasıl başladı?

    Türk müziğinin makam sisteminden çok etkileniyorum. Türk müziğinde majör ve minör gibi sabit yapılar yok; makamlar daha detaylı ve esnek. Bu, elektronik müzikte büyük bir avantaj. Yerel kanun ve saz sanatçılarıyla stüdyoya girerek bu kayıtları projelerime entegre ediyorum. Adana’da başlayan bu süreç, müziğime kültürel bir zenginlik kattı.

     

    9-) Beş yıl içerisinde kendinizi nerede hayal ediyorsunuz?

    Awakenings veya Afterlife gibi uluslararası sahnelerde çalmak istiyorum.

    Spotify'da Özcan Özkaya

    Instagram'da Özcan Özkaya

    ozcanozkaya.com


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.