Bu yazımda benim de en sevdiğim filmlerden birisi olan Taxi Driver filminden bahsedeceğim. Önce film hakkında bilgi vererek başlayalım. Taxi Driver, Martin Scorsese'nin yönettiği; 1976 yılında vizyona giren bir film. Başrol karakterimiz usta oyuncu Robert De Niro'nun canlandırdığı Travis Bickle. Travis, Viyetnam Savaşı'ndan sonra ülkesine dönmüş ve travma sonrası stres bozukluğu ile normal hayata adapte olmaya çalışan birisi. Hem travmaları hem de yalnızlığından dolayı hayatının pek bir anlamı olduğunu düşünmeyen karakterimiz geceleri taksi şoförlüğü yaparak yalnızlığını bir nebze kırmak ister. Geceleri uyuyamayan ve ilaçlar kullanan Travis, yalnızlığın ona getirdiği anlamsızlığı bu şekilde farklı insanlar tanıyarak kırmaya çalışır.
Film boyunca iki kadın karakteri kendi hayatı için önemli noktaya koyar ve hayatını anlamlandırmaya çalışır. Bu karakterlerden birisi Betsy'dir. Betsy, oldukça güzel ve bakımlı; siyaset sahnesinde işi olan adeta melek gibi bir kadındır. Betsy, toplumun iyi ve güzel tarafını temsil eder. Travis'le bir süre flörtleşirler fakat Travis'in dengesiz tavırları yüzünden aralarındaki ilişki uzun ömürlü olmaz. Diğer kadın karakter ise Iris'tir. Bu kız çocuğu küçük yaşta kötü yola düşmüş hatta kendisini pazarlayan adama aşık olacak kadar da ahlâken çaresizdir. Iris de toplumun karanlık yüzünü temsil eden bir karakterdir. İşte bu iki uç noktadaki toplumsal figürün ortasında Travis kendi hayatını anlamlandırmaya ve kendi yolunu bulmaya çalışır. İki kadının da hayatlarını mantıklı bulmaz ve onları bu yoldan geri döndürmeye çalışır. Betsy'nin, ne kadar düzenli işi ve hayatı olsa da hayatı boyunca yanındaki başkan adayı adama hizmet etmek zorunda olacağı ve masa başı işlerde çürüyüp yalnızlaşacağını düşünür. Iris'in ise önce okula gitmesi, daha sonra kendisine bir aile kurması ve bu pis işlerden uzaklaşması gerektiğini düşünür. Ve bu iki kadının hayatlarındaki erkek figürleri de Travis için ters anlamlara sahiptir. Birisi kendisini halktan üstün gören bir başkan adayı diğeri ise küçük çocukları pazarlayan kötü bir gangsterdir. Bu iki kadın karakter ve hayatları dışında da Travis her zaman sokaktaki insanlar için tanımasa bile kötü yorumlar yapar. Siyahi veya beyaz fark etmez her insanın nasıl ahlaki olarak yozlaştığını bize gösterir. Yani yönetmen Scorsese bu şekilde hasta ve çöküşte olan bir toplumun resmini çeker ve Travis'in nasıl bir toplumun içinde kendini bulmaya çalıştığını izleyiciye gösterir.
Travis, her şeyden nefret eden biridir. Sokakta gördüğü siyahilere nefretle bakar. Kadınlardan kendisine bir karşılık olmadığı için onlardan nefret eder. Arabasına binen ve yönetmen Scorsese'nin canlandırdığı beyaz adam da kendi karısını onu aldattığı için öldüreceğinden bahseder ve Travis'in aslında içten içe cesaretlenmesine sebep olur. Ve karakterimizin ilk kırılma noktası yaşanır, artık ne yapması gerektiğini bulur.
Travis bu çürümüş ve yozlaşmış toplumun içinde kendisini bir kurtarıcı olarak görmeye başlar. Yalnız ve amaçsız hayatını bir kahraman olarak anlamlandırmayı düşünür. Çünkü Travis toplumun ona sunduğu yolları mantıklı bulmaz. Kendisine bir "süper kahraman" kostümü oluşturur; silahını takar, çizmelerini giyer ve kovboylara benzemeye çalışır. Saçını Vietnam Savaşı'nda intihar görevine giden askerler gibi kesip değişimini başlatır. İlk önce belediye başkan adayına suikast girişimi için gider. Buradaki amacı hem Betsy'yi kurtarmak hem de yozlaşmış toplumun yücelttiği bu yozlaşmış adamı öldürüp toplumu temizlemektir. Buradaki girişiminde başarılı olamaz ve ikinci planını gerçekleştirmeye gider. Iris'in olduğu binaya girer ve vahşet dolu sahnelerle birlikte Iris'in yanına ulaşır. Kötü adamları öldürmüştür ve huzurlu bir şekilde koltuğa uzanır. Kafası geriye doğru düştüğünde kamera Travis'ten yükselip odayı kuşbakışı olarak çekmeye başlar. Odada herkes kanlar içinde vahşice öldürülmüştür fakat beyaz kıyafetler içindeki Iris hayattadır, adeta bir melek gibi orada durur. Travis ise oldukça rahat bir şekilde muhtemelen son nefesini vermek üzere koltuğa uzanıyordur. Daha sonraki sahnede Travis'in gazete manşetlerinde kahraman ilan edildiğini görürüz. Travis, başkanı öldürseydi muhtemelen terörist ilan edilecekti fakat gangster çetesini öldürdüğü için kahraman ilan edilmiştir. Aslında yine toplumun ne hâlde olduğunu görürüz. İnsanları vahşice katleden birisi sırf öldürdüğü kişiler toplumun alt tabakasında kötü işler yapan kişiler oldukları için Travis kahramandır ama kendini halktan üstün tutan yozlaşmış bir başkanı öldürseydi muhtemelen terörist ilan edilecektir. İnsan öldürmenin bile sınıfsal olduğu bir toplumda Travis kendince yapması gereken doğru şeyi yapmıştır.
En son sahnede Betsy, Travis'in taksisine biner ama bu sefer Travis ona yüz vermez. Fakat Travis'in yaraları iyileşmiş ve eski saç modeline geri dönmüştür. Aslında burada Travis'in ölmeden önce gördüğü son hayallerini izleriz. Travis, gansgter çetesini çökertmiş ve kahraman olduğunu düşünmüştür. Aynı şekilde başkanı öldürseydi de kendisinin muhtemelen kahraman olduğunu zannedecektir. Ama dikiz aynasından bakarken yansıyan kırmızı ışık belki de onun için cehennemi ve yaptığı her şeyin kötü sonuçlandığını temsil ediyor olabilir.
Sonuç olarak Travis bir türlü adapte olamadığı ve kurallarını kabul etmekte zorlandığı toplumda kendi kurallarını koyarak kendisini adeta bir kahraman olarak görür ve hayata bu şekilde gözlerini yumar. İyi ya da kötü kavramları tamamen seyircinin bakış açısına bırakılmıştır. Bu film bize yalnızlığın insanı ne hâle getirebileceğini gösteren çok güzel bir örnektir. İnsanlar yalnız kaldıkça kendilerini ait hissedecekleri bir kalıbın içine giremiyorlar. Bu insanların başkalarıyla olan ilişkileri zamanla mahvolurken nefret duygusu bu yalnız insanları ele geçiriyor. Onlar da kendi kurallarını kendileri koymak için başka insanlara düşman olmaktan ve onlara zarar vermekten çekinmiyorlar. Özellikle ataerkil toplumlarda sürekli güçlü kalması toplumsal bir norm hâline gelen erkekler zamanla kendi duyguları tarafından tüketiliyor. Bu yalnızlık duygusu zamanla hem kendileri hem de çevreleri için kötü sonuçlar doğurabiliyor. İnsan yalnızlık yüzünden umutsuz düşüncelerin esiri olabiliyor hatta ölümü kendisine yakın görüyor. Ama insanın her zaman hayatta bir amacı olmalı ve yaşamanın değerini bilmelidir. Ölüm, hayattan kaçış için kolay bir yol gibi dursa da asıl önemli olan şey hayatta mücadele etmek ve hayatın bir amacı olmasıdır. Bu şekilde yaşamın bir kıymeti olur.
Filim benim içinde çok önemli bir yer tutar. Taxi driver vardı newler bilmez biz bunu zamanında çok oynardık. Yazar, çizer Enes beyde durumdan bahsetmiş. Kendisine bu konuda hassas bir tutum sergilediği için çok teşekkür ederim saygılarımla...