Başlangıç noktasından yola çıkarsak, kurgulanan zamana telaş yerleştirmenin doğru sonuçlarını günümüzde çıkarımsal olarak görebiliriz. Telaşlanmakla tasalanmayı birbirine karıştırdığımız aşikâr. Fakat ikisi arasında ince çizgi ne kadar görünür kılınırsa, odak noktası o denli başarılı bir biçimde bulunabilir. Odak kayması, teknik açıdan başarılı bir süreç değil. Bu nedenle, telaşlandığımız meseleleri rayına oturtma tasamız yüzünden, en nihayetinde olmak istediğimiz kişiyle olduğumuz kişi arasında sıradan bir terazi kayması yaşıyor olabiliriz. Kişilik analistlerine göre, istenen kişi olmak için telaştan önce istenç öncelenmelidir. Bu istendik durumların çerçevelenmesi için ise, istenen seviyede bir norm belirlemekte fayda var gibi. Zira her birimizin kişiliklerimizi oturtmak için pek önceden belirlediği bir yol vardır. Önceden belirlenmiş bu yolun, gidişat olarak çok fazla yol ayrımına denk gelmesi normal bir süreç. Her halükârda, yolda önümüze bir sürü buz dağı çıkacaktır. Norm fazlası olan arzularımızı doğru bir gediğe yerleştirmek için, kontrol mekanizmasının çarklarının tam olarak nasıl çalıştığını bilmeden içsel yolculuk yapmak, genellikle danışıksız bir dövüşe dönüşür.
Kaos betimlemesi yaparken, dönüşülen kişiliklerin neyden beslendiğini anlamakta fayda var. Koşulların bizi sürüklediği yerleri saymazsak eğer, beslenme çantamıza koyduğumuz yiyeceklerin çürümeden tüketilmesi gerektiği gibi, içte biriken duyguların soğumadan içselleştirilmesi lazım. Bu boydan büyük lafların arkasında durmak için ise, güzel yazı defterinden sayfa kopartmadan ve yazıların üzerini çizmeden bir sebep-sonuç ilişkisine ihtiyaç duyulabilir. İnsanın kendiyle olan ilişkisinin oldukça karmaşık olduğunu bu yazıda ilk defa söyleyen ben olmayacağım, fakat bu karmaşanın içinde bir başkasının karmaşasını ne diye bu denli içselleştiriyoruz? Belki de bu, bir sınır koy(a)ma(ma) sorunudur.
Arkasında durulacak sözler tam olarak nerede dile gelir, bilmeden korkuluklar doğru düzülmeli. Sofrada yazık olmasın diye bitirdiğimiz yemeklerin oluşturduğu rahatsızlığı, bu çağda farklı izlekler oluşturuyor. Hikâye farklı olsa da aynı sonucun olması pek şaşırtıcı değil. İlla hisleri yücelteceksek, doğru hislere dadanmak lazım. Ve yine aynı biçimde, hisler sözlerle koşullu bir bağlam oluşturuyor. Karmaşıklık cazip gelse de, sözlerin sıradan söylenmesinden dolayı ortaya daha kaotik bir sonuç çıkar. Bu durumda, cazibenin perdesine bürünmüş basit sözler en derin kaosu doğurabilir; tıpkı sıradanlaşan bahanelerin ardında yankılanan hakikatin sessizce büyümesi gibi. Hangisi aklı yanıltır, kimse tam adını koyamaz.
Bu sonsuz paradoks olmaya aday durum üzerine, pek mukaddes düşüncelerin herkesçe ayrık duruşu, defalarca sözlenmiş alıntılardan ibaret olması ise gülünç. Bir güldürü tufanı takası için, zaman mekân bellemeden kesin konuşma çabası da ayrıca ele alınması gerekmeyen bir durum. Kırlangıçlar arasında insan seline dönüşen mazi, koca bir mezarlığa dönüşür. Vasat bir dönüşüm. Kırılgan bir geçiş.
Bir etki-tepki sorunsalı içinde yüzden fazla kez biçimsel hatalar üzerinde geçmişte durulmuştur. Durgun sulardan geçilmeyeceği aşikâr. Ama daha önceki savaşlarda ganimet saydığımız kalkanlarımızı, nasıl olur da bir sonraki savaşta hiç yokmuş gibi sayabiliyoruz? Bu cesaret nereden geliyor! Çıplak elle giriştiğimiz savaşlarda, yumruğumuzdan dökülen kanların hesabını düşmana(?) sormamız ne kadar ayıp? (Sorudur.)
Besleme hayatların en adilcesinin, spesifik olarak aynı rastlantı boylamında paralel olarak ilerlediğini bize düşündüren tam olarak ne! Yani bir şey oluyor ki, zafer diye dillendirdiğimiz meselelerin arkasında bambaşka anlamların ardını arama ihtiyacı duyuyoruz. Sonra bir şey daha oluyor ve zafer olabilmesi için bunun bir savaş olduğu gerçeği yüzümüzü örseliyor. Parsel parsel yaktığımız duygularımızı, yağlı kazık misali batırdığımız ne yazık ki…
Anlaşılmak için konuşulan hiçbir sözcüğün anlaşılmak için yeterli olmadığını size anlatamam. Anlatamayacağım çoğu şeyin gömüldüğü yerden ben bile haberdar değilim. Olsunların olmuşzatenlerle karıştırıldığı güvenli alan için sıkışık bir son dizilmeli. Ve deneyimlerin yenilgiyle karıştırılması birden fazla kez başımıza geldiğini ya da geleceğini unutmayalım. Olur!
Yorum Bırakın