Güneşin Doğmadığı Sabahlar: Srebrenitsa, Gazze..

Güneşin Doğmadığı Sabahlar: Srebrenitsa, Gazze..
  • 1
    0
    0
    0
  • İnsanlık tarihinin en trajik çığlıkları çoğu zaman sessizlikle gömülür. Çünkü ses, hafızaya emanet edilirse taşır kendini; ama dünya unuttuğunda, mezarlar bile utanç duyar üzerlerinde yükselen suskunluktan.


    Srebrenitsa… 1995’in Temmuz’unda, Avrupa’nın tam ortasında, 8372 insan göz göre göre katledildi. BM’nin “güvenli bölge” ilan ettiği yerde, erkekler kurşuna dizildi, kadınlar sürüldü, çocuklar öksüz kaldı. Ölenler yalnızca bedenler değildi; umut, merhamet, adalet de toprağa gömüldü.


    Ve ne yazık ki, bu karanlık tekillik değil. Yıl 2025… Bugün Gazze’de, çocuklar bir ekmek değil, gökyüzünün susmasını diliyor. Bir sabah ezanı, artık sadece Allah’a değil, hayatta kalmaya çağırıyor. Annenin ninnisi yerini sirenlere bırakmış; oyun oynaması gereken yaşta çocuklar, enkaz altındaki kardeşlerini toprağa veriyor.


    Farklı coğrafyalar, farklı diller, farklı mezarlıklar… Ama aynı acı. Aynı suskunluk. Aynı inkâr. Aynı dünyaya aitiz, ama acılarımızı paylaşmayan bir sessizlik içinde sürükleniyoruz. Çünkü bazen “medeniyet” dediğimiz şey, sadece duvarlarla çevrili büyük bir inkâr sistemidir.




    Felsefe bize “kötülüğün sıradanlığı”ndan bahseder. Hannah Arendt’in dediği gibi, kötülük çoğu zaman canavarca değil; görevine sadık, duygusuz, sistematik ve sıradandır. Srebrenitsa’da insanlar, kimlikleri yüzünden öldürüldü. Gazze’de ise insanlar, canlı sayılmadan ölüme terk ediliyor.


    Bazen adaletin gecikmesi, adaletsizliğin en rafine biçimidir. Çünkü ölenin kimliği, coğrafyası ya da dini —ne kadar acı ki— dünyanın ne kadar yas tutacağını belirliyor. Srebrenitsa’da mezarlar yıllarca açılmadı, kemikler DNA ile tanındı. Gazze’de ise insanlar, kimliksiz mezarlara gömülüyor, çünkü çoğu zaman bedenin bütünü bulunamıyor.


    Bu iki katliam arasında zaman var ama vicdanın coğrafyası aynı. Aynı ahlaki çöküş, aynı suskunluk. Tıpkı Kur’an’da Hz. Habil’in öldürülmesini anlatan ayetlerde olduğu gibi: “Kardeşini öldürdü de, onu nasıl gömeceğini bilemedi.” (Maide, 31). İnsan bazen kötülüğü yapar, sonra da onunla ne yapacağını bilemez.




    Peki ne yapmalı?


    Srebrenitsa’yı unutmamak, sadece bir soykırımı hatırlamak değil; her susuşun yeni bir cinayet hazırlığı olduğunu bilmektir. Gazze’yi görmek, sadece güncel bir trajediye ağlamak değil; Srebrenitsa’da toprağa gömdüğümüz vicdanı yeniden kazmaktır.


    Unutmak, kötülüğün en sadık ortağıdır. Çünkü unutulan her ölüm, yeni bir ölümün meşrulaştırılmasıdır. Bu yüzden hafıza, sadece tarihsel bir yük değil; ahlaki bir sorumluluktur.


    Bu yazı bir çağrıdır: unutma. Srebrenitsa’da toprağa düşenler adına, Gazze’de hâlâ hayatta kalmaya çalışanlar adına… Unutma ki aynı hataya bir kez daha düşmeyesin. Çünkü insan olmak, hatırlamakla başlar. Ve hatırlamak, direnmenin en sessiz, en soylu halidir.



    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.