VARMAK ŞART MI? BEN YOLDA OLMAYI SEVİYORUM.

VARMAK ŞART MI? BEN YOLDA OLMAYI SEVİYORUM.
  • 0
    0
    0
    0
  •  

    Yola çıkmak çoğu zaman bir tercih gibi görünür ama aslında bir zorunluluktur. İnsan bazen bulunduğu yerin ağırlığına, bazen de kendi zihninin darlığına dayanamaz hale gelir. Böyle anlarda yol, yalnızca bir coğrafya değişimi değil; bir zihin sıçraması, bir yeniden başlama ihtimalidir. Varmayı amaçlamayan bir yolculuk ise baştan sona ihtimallerle yazılmış bir anlatı haline gelir. Hedefsiz yürümek, bilinçli bir bilinmezliktir.

    “Yolda olmak”, birçok düşünür ve sanatçının sıkça değindiği bir temadır. Albert Camus’nün absürd dünyasında yol, insanın anlamsızlığa karşı başkaldırdığı bir eylemdir. Wim Wenders’in “Paris, Texas” filminde karakter, neden yürüdüğünü bile bilmeden kilometrelerce yol alır. Bu yürüyüşler, çoğu zaman fiziksel olmaktan çıkar; ruhsal bir keşfe dönüşür. Amaç bir noktaya ulaşmak değil, yolun kendisiyle yüzleşmektir. Çünkü bazen varmak, bir tür ölüm gibidir; sona işaret eder.

    Modern hayatın obsesif planlama kültürü, her şeyin bir amacı olması gerektiği fikrini pompalar. Oysa tüm önemli şeyler —bir fikir, bir ilişki, bir sanat eseri— genellikle “yol” halindeyken ortaya çıkar. Varmayı hedeflemeyen ama kararlı bir yürüyüş, üretkenliğin ve yaratıcılığın en verimli zeminini sunar. John Berger’in bir sözü akla gelir: “Görmek, sadece bakmak değildir. Yolculuk, sadece gitmek değildir.” İşte bu ayrım, yolda olmanın neden bu kadar dönüştürücü olduğunu gösterir.

    Mitolojik anlatılar da yolculuğun kutsal doğasını yansıtır. Odysseus’un on yıl süren eve dönüşü, aslında kendini bulma hikâyesidir. Gilgamesh’in ölümsüzlüğü ararken öğrendiği şey, yolun kendisinin onu dönüştürdüğüdür. Hedef hep bir bahanedir; asıl mesele, yolda geçirdiğin zamanın sana ne kattığıdır. Yolculuk boyunca karşılaşılan tanrılar, canavarlar, dostlar ve ihanetler, karakterin değil, insanın temel çatısını kurar.

    Bu bağlamda sanat da bir “varış” değil, bir “süreç” işidir. Sanatçının eserini üretirken yaşadığı kararsızlıklar, tekrarlar, bozup yeniden yapmalar; aslında onun zihinsel yolculuğunun dışavurumudur. Tamamlanmış bir eser bile aslında bitmemiştir; sadece bir durakta durmuş, ama asla sonlanmamıştır. Tıpkı izleyicinin gözünde yeniden doğan her yapıt gibi, sanat da yolda kalmayı tercih eder. Çünkü tamamlanmak, sabitlenmek demektir — ve sanat hiçbir zaman sabit değildir.

    Ancak yolda olmak yalnızca entelektüel ya da estetik bir mesele değildir. Bazen insan, hayatta kalmak için yürür. Hayatın türlü belirsizlikleri, toplumsal karmaşalar, içsel çatışmalar; insanı bir yol ayrımına değil, doğrudan yolun kendisine fırlatır. Bugün içimizi sıkan, boğazımıza oturan, nefesimizi daraltan birçok olay —ister kişisel ister toplumsal olsun— zamanın büyük yürüyüşü içinde bir dönemeçtir yalnızca. Şu an büyük görünen bir olay, belki on yıl sonra sadece karakterimizin inşasında bir tuğla olarak kalacak. Önemli olan, o tuğlayı yerleştirip yürümeye devam edebilmektir.

    İnsanın içindeki güç, çoğu zaman sessizdir. Kendi kendini ikna eden, karanlıkta yolunu arayan, sonunu göremediği bir patikada tek başına ilerleyen biri… İşte gerçek cesaret budur. Ne zaman varacağına takılmadan, hangi dağın ardında ne olduğunu bilmeden; ama yürümeye razı olarak. Çünkü yolculuk sadece dışarıya değil, içeriye de yapılır. Her gün biraz daha dönüşen bir benlik, her adımda yeniden tanınan bir karakter… Korkmak doğal, ama kalmak değil. Yola çıkmaktan, değişmekten, belirsizliğe adım atmaktan korkmamak gerekir. Çünkü insan ancak yürüdükçe kendini bulur, kendini buldukça yürümeyi öğrenir.

    Varmayı değil, yolda olmayı seçenler; sonuca değil sürece odaklanırlar. Onlar için önemli olan bitiş çizgisi değil, adımların kendisidir. Her adım bir fikir, her durak bir gözlem, her sapak yeni bir bakış açısı getirir. Belki de mesele, yolda olmanın kendisini bir varış biçimi olarak kabul etmektir. 

    Çünkü bazen en anlamlı hâl, hiçbir yere varmadan, ama her şeyle karşılaşarak yürümektir.



    👉 Ve işte size bonus:
    Yolda olmakla ilgili 5 film ve 5 kitap önerisi geliyor.
    Bu hikâyeler, varıştan çok yürüyüşün kendisine odaklananların haritası gibi okunabilir:


    🎬 5 Film Önerisi:
     1. Into the Wild – Sean Penn
     2. Paris, Texas – Wim Wenders
     3. The Motorcycle Diaries – Walter Salles
     4. Wild – Jean-Marc Vallée
     5. Nomadland – Chloé Zhao


    📚 5 Kitap Önerisi:
     1. Yolda – Jack Kerouac
     2. Siddhartha – Hermann Hesse
     3. Denemeler – Michel de Montaigne
     4. İnsanın Anlam Arayışı – Viktor E. Frankl
     5. Zen ve Motosiklet Bakım Sanatı – Robert M. Pirsig


    🖋️ Ve unutulmamalı:
    Bazen bir yolculuğun en kıymetli yanı, hiçbir yere varmadan değişebilmektir.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.