gün batımını fotoğraflayan insanlar

gün batımını fotoğraflayan insanlar
  • 1
    0
    2
    0
  • dünya bir o kadar geriye giderken nereye ilerliyor bu insanlar? bir sürü zihnin koştururken adımları, hangi hayatlar karşılıyor bizi kirli caddelerde. yine de ödün vermiyoruz hayatı yaşamaktan yoksa ne anlamı vardı ki tüm bunların? gün sonunda açıp bakacağım o fotoğrafa ve iyi ki o anıyı hatırlayabiliyorum diyebileceğim. hayat bazen bu kadar basit, yaz ayında birden çıkagelen esintiyi hisseden saçlarında, dalıp giderken gün batımına, usulca ya da acele mi demeliyim, kaçıyor sanki tüm gözlerden. gözler bırakmıyorlar onları. biraz onlardan bahsedeceğim.

    uzun işsizlik sürecimin ardından ben de bir iş buldum. depresyon ve karanlık geceler sona erdi, uyandım! perdeleri açıyorum sonuna kadar, izin veriyorum güneşin tenime değmesine. bir süre kaçtım ondan ve bilirsiniz ki kaçtığınız şey bir gün esir alacaktır sizi. aşinasınızdır ona, etkileyeceği yeri iyi bilirsiniz, bir köşesinde aklınızın. o yüzden kaçarsın ya zaten. ben artık kaçmıyorum. gözlerimi acıtırken ışıltısı, hayatı hissettirdiğini anımsardım parlak gün ışığının. gerçekleri önüme sererdi, varımı - yoğumu. belki varım da yoktu, yok olanı da görmek istemediğimdendi tüm bu kaçış. alıştıracaktım kendimi, aydınlıktan kaçarak kendi kapalı kutuma sığdıramazdım katı bedenimi. akışkan olmaya ihtiyacım vardı, pencereyi az aralamaya, odamın kapısını açabilmeye. açtım. açtım ve beni buldu ışık. parlaklık. gerçekler. 

    i was looking for a job, and then i found a job, and heaven knows i'm miserable now. hayır şakaydı. ihtiyacım vardı. bazı şeyleri gerçekten istiyor musunuz yoksa ihtiyacınız olduğu için bilinç altınız onu istiyor gibi mi algılıyor, bilmiyorum. bilemiyorum. hayatta somut olarak elde ettiklerimiz uğruna hayallerimizden vazgeçip ihtiyaçlarımıza yönelebiliyoruz. ihtiyaçlarımız hayallerimize dönüşürken, hayallerimiz ulaşılamayan boşluklarda sürdürebiliyorlar varlıklarını. en azından küçük bir andan bile keyif almaya çalışan hayalperest bir ben için bu böyle. sorumluluk adı altında yaşatabilmeliyim düşlediklerimi, özümden parçalar bulabilmeliyim. mesleğini yaparken unutmamalı insan asıl istediklerini, gece yatağa uzanırken tavana diktiğinde gözlerini, aklından geçenlerini. onlar gitmediler. onlar hala oradalar. bilinç altının onları boşluklara sürüklemesine izin verme. yoğunluk alıp götürürken seni, kendini hala kendin gibi hissedeceğin bir yer orası. hayallerin. orada sen hala aynısın. belki sadece düşünebileceğin kısıtlı bir saat için. evet. düşünemiyorum bu aralar. bir iki saat. olsun. ben oradayım.

    günlerden pazartesi. iş erken bitti, seviniyorum. okuyabilirim. yürüyebilirim. düşünebilirim. bu küçük ilçede başka ne yapabilirdim. gün batımı izlemek! her gün batımının aynı olduğunu düşünen sana o renklerin her bir farklı tonunu anlatabilirim. galerimi açarsan binlerce batan güneş fotoğraflarını görebilrsin. altın saatin yüzüme vurduğu yumuşak ışığı, dağların arkasına gizlenen güneşin kayboluşunu, göğün soluşunu, bir yandan göz alıcı güzelliğiyle. turuncuyla kırmızı arası. öfkeli. az kaldı gitmesine ama o orada. tüm gözler üstünde. farkında. 

    dalgaları karşısına alan banka yaslanırken tam karşı karşıyaydık onunla, gözden kaybolana kadar izledim. sadece onu değil, onu izleyenleri de. bence güzelliği biraz da burada. oturup renklerin birbirine karışmasını izlerken başka ruhların da bu renklerde kendilerinden bir şeyler bulmaları çok özel. tam tepede yakan güneş bana soğuk ağustos gecelerini hatırlatırken belki de ona doğum gününü anımsatıyor, o yaşa girmek istemiyordu, üfledi mumu, güneş tepede, hava güzeldi. geçerdi ama büyüdü. neyse olsun hava güzeldi. uğraşını bir kenara ittirmiş ve oturmuş izliyor o an. zihninden kim bilir neler geçiyor? ne kadar gizemli, ne kadar seviyorum. 

    bir yandan telaşlı koşturan adımlar. fotoğraf çekiyorlar. o güneş bir yerlerde, her bir ruhun zihninde; farklı açılarıyla, farklı hayallerle orada. artık hepsi birer anı. geçmişte kaldı. aynı karede olup farkında olmayan onlarca ruhu kucakladı. birbiriyle buluşturdu özleri. hayatı yaşanılabilir kılan sayılı şeylerden. dünya bir o kadar geriye giderken bir yerlere ilerleyen insanlar. bir sürü zihin, koşturuyor adımları. ne yaşıyor bilemezdim, bugün en kötü günü. öğle sıcağında kahvesini içerken yarına uyanmak istemediği belirdi zihninde. sabahın kendini nadir gösteren soğuk saatlerinde erkenden uyandı, yüzünü bile yıkamadı, öfkesi kendine de değildi, dünya düzenineydi. gece saat iki suları, yeni ayılıyor zihni, yaşadığını zannediyordu aslında sadece yaşamak zorundaydı. farkında olması daha da acıtıyordu canını. yaşadıkça farkediyordu. ilerliyorlar. her biri ilerliyor. kimi güneşin doğuşuna doğru, kimi batışına. kimi ayın parlaklığının suya vuruşunu izlemeyi seviyor, kimi başını kaldırıp yıldızlara bakmayı. 

    gökyüzü güzel. perdeyi sıyır kenara. karşına dikilmiş depresif binanın penceresi. güneş yansıyor camına, alıyor gözlerini. buldun ışığı. ışık orada. kimi yere doğrudan yansırken, kimi bazı pencerelerde sıkışmış, kimi de gizlenmiş ağaçların ardına. bulursun sen onu. ben bulurum onu. izin veririm tenime değmesine. izin verebilirim. yeniden.


    Yorumlar (2)
    • Küçük bir sahil kentinde; doğa-deniz, dostlarımız ve en çokta kitaplarımızdan başka yer yoktur. “Oruç Aruoba” gibi yanıbaşımızda bizlere incelikli yaşamanın, farklı bakabilmenin, düşündürücü, etkili yanlarını gösteriyorsa insan kitaplarla yaşıyor. “Bir masa yalnızca masadır, üzerine yemek koyarsanız sofra olur, dostlarınızla paylaşırsanız “şölen” olur.” Şölen tadında, hayallerinizin, ütopyalarınızın gülümsediği nice zamanalar dilerim.

      • Betimlemleriniz, bakışınız için teşekkür ederim 🍀

        Yorum Bırakın

        Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.