Bazı pişmanlıklar ve seçilen yollar

Bazı pişmanlıklar ve seçilen yollar
  • 1
    0
    0
    0
  • Bu yaz üstüne düşündüğüm ama aslında çok da düşünmediğim bir şey vardı. Böyle diyorum çünkü aslında hayatımda hiçbir zaman bu konu üstüne çok gitmenin anlaşılır olduğunu düşünemediğim için fakat bir yandan da düşünmesinin bile vermiş olduğu korkunun getirdiği hislerden dolayı da bu savunma mekanizmasını kurduğum bir konu. O konu eskiden seçmek istediğimiz yollar ve yaşadığımız "pişmanlıklar" 

    Aslında bu konu hep aklımın bir köşesinde dolaşırken okuduğum "Gece Yarısı Kütüphanesi" adlı kitap bu fitili biraz ateşledi gibi oldu. Kısacası kitabın konusu hayatının gidişatından memnun olmayan ve eskiden potansiyelinin olduğu ama bir şekilde seçmediği yolları düşünüp buhrana giren ve en sonunda hayatına son verip kendisini koca bir sürreal bir kütüphanede bulan bir kızı anlatıyor. O kitapların içindeyse kız hangi yolu seçseydi ne olurdu hakkında hayat hikayeleri mevcut ve kızımız bu pişmanlıklar üstünden o hayatları yaşamaya başlıyor falan. Aslında bir önceki yazılarımda Parlak Nesne Sendromundan, çok şey olmak istemeyip olamamak korkusundan bahsetmiştim. Kız bizzat benim aşırı aşırı korktuğum o şeyin hayat bulmuş haliydi. Fakat dönüşmeye korktuğum o karakterin bu olduğu yerden memnun olmama hali beni çok sinirlendirdi açıkçası. Son zamanlarda yavaş yavaş bu pişmanlıkların çok yersiz ve bu her şey olma çabasının da kendini geliştirme isteğinden çok, aç gözlülük ve bir çeşit mutsuzluk olduğu kanısına vardığımı fark ettim. Evet, üstte de bahsettiğim gibi geçmişte bir şeyler olmak isteyip olamamayı bu kadar kafaya takıp hayatı kendine zehir etmek çok saçma ve anlaşılmaz geliyor. Bu aslında gerçekten depresyona girmiş ve her şeyin bitmiş olduğunu düşünen bir insan için mantıklı olabilir zaten. Bir başka pencereden de aynı anda çok şey olmaya, yapmaya çalışmak da çok mantıksız geliyor artık çünkü olamayacağımız gerçeği apaçık ortada, kendimi ya da bir başkasını bu insanüstü çabaya layık görmeyi artık bıraktım.

    Son zamanlarda "Geçmişte acaba şu mesleği okumayı seçseydim, o olsaydı ne olurdu, acaba şu spora devam etseydim şu an o arkadaşımı kaybetmiş olur muydum ya da acaba şöyle deseydim o kişiyle daha yakın olur muyduk?" gibi düşünceler geçmeye başladı. Fakat aynı zamanda buna karşı geliştirdiğim birçok düşünce de mevcut bu yüzden tam olarak hayatımı ele geçirmiş değil bu duygular. Çünkü ben şu anda buradayım, tercihlerimi bu yönde yaptım ve istediğim kadar düşüneyim, istediğim kadar içime çekileyim ve sorgulayayım bunun bir cevabı yok. Maalesef Nora gibi (Kitaptaki karakterin ismi) bir kütüphanede önüme dizilen "Acabalar"ın cevaplarını karşılayabileceğim bir dünyada yaşamıyorum. Böyle bir dünya da istemezdim çünkü o tercihleri yapmış diğer evrendeki benler şu anda benim bu hayatta mutluluk bulduğum, "İyi ki var." dediğim şeyleri yaşıyor olmayabilirdi. Yaptığım her hatadan bir ders çıkarmak zorunda değilim, başıma gelen her şey beni "iyi" bir yöne yönlendirmek için de gelmemiş olabilir. Her şeyi ruhani bir göreve ve benim iyiliğime bağlamaksa ayrı bir "Dünya benim etrafımda dönüyor ve ben ana karakterim." sendromu oluyor. Fakat olduğum yerden memnun nasıl olabileceğimi biliyorum ve geleceğe bir şekilde umutla bakmayı seviyorum. Özellikle çevremdeki yaşıtlarımın bazen hayallerimi tekrar tekrar yaşadığını görmek bana umut ve güç veriyor. O yapıyorsa ben de yapabilirim dedirtiyor. Kısacası pişmanlığın ortasında yaşamak ve "Neden böyle olmadı?" " Neden şu an bu süreçteyim?" diye kendini yiyip bitirmek çok anlamsız. Birazcık anı yaşa mottosuna bağlasam da olayı aslında gerçekten bazen kendime anı yaşamamaya da izin vermeliyim. Bazı konularda daha esnek olmalıyım.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.