Kendini Yeniden İnşa Edenlerin Memleketi: Kınık

Kendini Yeniden İnşa Edenlerin Memleketi: Kınık
  • 0
    0
    0
    0
  •  

    Balkan harbi sonrası canı gibi sevdikleri vatanlarında yaşanan kıyımdan koparak Anadolu'ya geri dönen Bulgaristan göçmeni bir çömlek ustası olan Şakir Ağa'nın (Türk) torunu olarak dünyaya gözlerimi açtım memleketim olan Kınık'ta. Kınık; çocukluğumdan beri "Köy" kavramının bizlerin her anına kazındığı; içinde yaşayanını da dışarıda hayatını sürdürenini de kendinden koparmayan ve bir şekilde hayatında yer ettiren bir yer oldu bizler için. Bastığım toprağında önce büyük dedelerimin, sonrasında çok sevdiğim canım dedemin sonrasında büyüklerimin adımlarını bildiğim o güzel vatanım, benim nice Türk filmine taş çıkartacak hatıraya sahip olmama imkan verdi. Diyorum ya; "Dedemin İnsanları'nı bir de ben yazsam nice hikayeyi taşır omzunda bu satırlar. Ama sonralarında elbet gülüşlerimizle sizlere dökebileceğim bu hatıralardan önce esas büyük bir tehlikeyle karşı karşıya memleketim... Ama öncesinde biraz nedir ne değildir anlatayım...

    Kınık; 93 Harbi dediğimiz Balkan Harbi'nden sonra Herazgrad (Razgrad) ve Şumnu kazalarında hayatlarını sürdüren ailelerin Çömlek ustası olan Şakir Ağa'nın önderliğinde savaştan yurda dönmeleri sonrası kuruldu. Söz konusu dönemde Bulgaristan'da varlıklı bir yaşama sahip olan dedemiz Şakir TÜRK; orada sürdürdüğü mesleğini Anadolu'da da devam ettirmek için bölgedeki toprak yapılarını incelemiş. Nihayetinde hep beraber Kınık köyünün şimdiki bulunduğu alanda yerleşim kurma kararı alındıktan sonra ise; köylülere çömlekçilik sanatını öğretip hayatlarını devam ettirme imkanını beraberce sağlamak için bu uğurda sağ olsun fazlaca emek vermiş ve servetini harcamış.

     

    Gördüğünüz üzere Balkan Harbi gibi Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu kadrosunda ve dönemin insanlarında büyük bir travma bırakan bir savaştan sonra memleketine dönen büyüklerimiz; yeni bir yaşama, yeni bir yere ve bizlere kadar devam eden bir geleneğe başlangıç yapmışlar. Uzunca düşünürüm o dönemi... Bu şimdilerde çıktı; "Köklerimiz" diye; nesillerin birbirine aktarılagelen travmaları ve yaşantıları hakkında incelemelerde bulunuyorlardı. Bu, ne kadar doğru tartışmalıdır belki ama bildiğim bir şey var ki; toprağına ve büyüdüğü yere sıkı sıkıya bağlı olmak gibi şahane bir meziyete sahip beraber büyüdüğüm insanlarım. En memlekete uzak olanını bile bir şekilde bir kendine döndürüyor burası. Bunu doğup büyüdüğü yerleri savaşta terk etmek zorunda kalan atalarımızın bizlere bıraktığı bir miras olarak görmüşümdür bu yüzden. Bizde vatan, kolayca bulunulmadı ki kolayca kaybedilsin.

    Böylece memleketimin tarihine ufak bir değinmeden sonra bu coğrafyayı anlatayım: Kınık, "Bilecik" isimli sokaklarında gezerken evimde geziyor gibi hissettiğim ve her adım attığımda huzurumu tekrar ve tekrar bana geri veren o şehrin; Bozası ve helvası ile ünlü "Pazaryeri" ilçesinin merkez köylerinden biri. Türkiye'nin de en büyük tek parça küpü de bizim köydedir ayrıca. Ne heyecanlı olaydı köye büyükçe bir fırın inşa edip birçok akademisyen, öğrenci ve ustanın beraberce bu küpü inşa edişi. Gelip görmesini isterim herkesin. Önünde fotoğraf çekilip gidiyorsunuz okey ama esas olanı bu çömleği bize getiren tarih... O tarihte ise "Üç İstanbul'un girişinde uzun uzadıya betimlenen Balkan Harbi ile bizlere gelen atalarımızın sesi, gözleri ve ruhları var. 

    Vesileyle köyümüzün toprağa ömrünü adamış olan "Yaşayan İnsan Hazinesi" ünvanına sahip Salim YAŞAR büyüğümü de anmış olayım. Dedemin arkadaşı olan büyüğümün benim çocukluğumda gençliğimde nice anısı vardı. Her fırsatta köyümüzün tanıtımı için var gücüyle hareket eden ve bu noktada yıllarca küresel düzeyde edindiği entelektüel birikimini de sarf eden Salim YAŞAR ağabeyimiz geçtiğimiz Kasım ayının başında bizlere hatırlayacak nice güzel anıyla beraber veda etti. Rabbim cennetiyle ebedi kılsın.

    Pazaryeri'nin içerisinde ise nice köy bulunuyor. Bu köylerin birçoğu ise kendi içerisinde göle ya da gölete sahip. Kınık'ın da geçmiş dönemde iki göleti vardı. Okulun arkasında olan nispeten daha küçüktü, bu metni okuyan eşim dostum boşuna kızmasın iki gölet var diyerek çıtırdan hava atmak istedim, geçelim. Bunlardan biri ise duruyor. Bu göletimizin etrafına ise bu sene beraberce çalışıp Karavan parkı yaparak bizleri eski neşeli günlerimize bir adım yaklaştırdı insanlarımız. Büyükçe bir ateş etrafında şarkılar söylendi, çiftetelliler oynandı. Nice de karavan gördüm, fena halde özendim, gidip çadır aldım.

    Sonrasında ise benim çocukluğumun takımı var... Kınıkspor... Kınık zamanının çok nüfuslu bir köyüyken köyümüzden 3 tane takım çıkarmış. bu 3 takım köyün çeşitli alanlarında bulunan sahalarda karşılıklı top oynar, en iyilerimiz resmi maçlara çıkarmış. Köyümüzden o dönemde üst ligdeki takımlara futbolcu bile gönderildiği olmuştur. Sonrasında zamanla biraz daha daralan kadrolar tek takıma inmiş ve bugünkü düzenini almış Kınıkspor... Dedemin tevellütü nice amcalarımız ve abilerimiz Kınıkspor için sahada yer almıştır. Hepsi de şimdiki yaşında atkısını omzuna geçirir tribünde yerini alır üşenmeden her maça gelmeye çalışır. Dedem döneminin, babam döneminin ve benim dönemimin izlerini taşır Kınıkspor... Benim de henüz çocukluk yaşlarımda ilk lisansımı aldığım, maçlarında kuzenim şov yapınca göğsümü gururla doldurduğum; köyde her top oynadığımızda hevesle maçlara hazırlandığım o takımdır. Zor zamanlarından yine köyümüzün toprağına sıkı sıkıya bağlı insanları ile sıyrıldıktan hemen sonra beraber büyüdüğümüz abilerimizin de desteğiyle geçen sene şampiyon olup bölgesel amatör lige adım atmış konumda olup genç nesile Football Manager tadında motivasyonlarımız ile sağlam bir miras bırakacağı ise kuşkusuzdur.

    Şimdi ise; asıl meseleye gelelim... Kınık ve çevre köylerini tehdit eden o sürece... Kınık köyünün de su ihtiyacını karşılamakta olduğu Bozcaarmut Göleti'nin henüz 900 Metre mesafesine; yine aynı şekilde bölgedeki Gedikpınar Göletine 1300 metre mesafede; ruhsat alanı olan 1163 Ha (yaklaşık 1400 Futbol sahası diyebiliriz.) ormanlık bir arazide Altın madeni kurulması için çalışmalara hızlı şekilde başlandı. Devam eden bu süreç ile geçmişi ile bizleri büyüten bu toprakların tehlike altında olduğu izaha gerek olmayacak şekilde açık bir konu.

    Suyunu, nefesini, hayvanlarını ve yetiştirdiği bitkisini, sebzesini, beraber yürüdüğü ormanlarını korumak için canla başla mücadele eden bir memleket var şu an sahada. Bu memleket ise en büyük gücünü, doğup büyüdüğü topraklarını kaybetmiş olan atalarının ruhundan alıyor. Mücadele ediyor, sorguluyor ve de yarın gelebilecek olan her tehlike için gözünü kulağını açmaya çalışıyor. 

    Bu aziz vatan, yalnızca bu metinleri yazarak dünyaya bir anı bırakan Mert'in değil; hepimizin. Bu vatan Bozcaarmut Göleti'ne ilk kez gelen Denizlili Hülya'nın; bu vatan Kınık'ta karavanını park edip oğluyla çömlek yapan İzmirli Süheyl'in; bu vatan, Pazaryeri'nde kaymak dondurma ile helva tadımı yapıp Küçükelmalı'yı gezen Erzurumlu Emrah'ın... Bizlere; kanları canları ile nefesler bırakan ve bizleri cennette izleyen nice kahraman Türk'ün eseri bizlere. Asla bırakılamayacak kadar güzel; binlerce şiiri, şarkıyı feda edecek kadar harikulade ve bizi bunaltan siyasal atmosferlerin en ufak anında kendiyle dertlendirip göz yaşımızı havaya tuzlu bir imza haline getirecek kadar içimize işli.

    Bizleri büyüten yeşilliklerin ortasında geçirilen güzel yazları, nice bayramımızı, büyüklerimizin ruhlarını ve de nefesimizi yitirmemek için gencinden yaşlısına bileklerimizden sıkı sıkıya birbirimize bağlıyız. Bizlerin tarihine, kültürüne ve de yaşamına yönelen her şeyin karşısında dimdik ayaktayız. İlhamımızı ise tıpkı bizlerin Kınık köyünü kuran büyüklerimiz gibi Balkan Harbi'nde doğduğu büyüdüğü toprakları yitiren ancak umutsuz durumlara hiçbir daim düşmemiş olan bir önderden alıyoruz:

    Biz emperyalistlerin pençesine düşen bir kuş gibi yavaş yavaş, aşağılık bir ölüme mahkum olmaktansa, babalarımızın oğulları olarak vuruşa vuruşa ölmeyi tercih ediyoruz. Bir millet bağımsızlığını temin için gereken teşebbüsleri ve fedakarlığı yaptıktan sonra başarılı olur. ‘Ya başarılı olamazsa’ demek, o milletin ölmüş olduğuna hükmetmek demektir. Millet yaşadıkça ve fedakarca devam ettikçe başarısızlık söz konusu olamaz.” Halaskargazi Mustafa Kemal ATATÜRK


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.