Uçabilme, zihin okuma, zamanda yolculuk yapma, duvarlardan geçebilme... Çoğumuzun sahip olmak istediği türden güçler bunlar. Yapamadığımız şeyleri yapma yeteneğine sahip olup hayatımızı daha iyi ve daha kolay hale getirmek isteriz. İşte About Time, tam da bununla alakalı.
Baş kahramanımız Tim Lake, farkında olmadan yukarıda saydığımız özelliklerden birine sahiptir; zamanda yolculuk yapabilmektedir. 21 yaşına geldiğinde babası, Tim'i odasına çağırır ve ona ailelerindeki erkeklerin zamanda geriye yolculuk yapabildiklerini söyler. Tabi ki ilk duyduğu anda Tim ona tam anlamıyla inanmaz. Hangimiz ansızın bir özel güce sahip olduğumuz gerçeğine kolayca inanabiliriz ki?
Gerçek olamayacağını bilmesine rağmen bir deneme yapmak isteyen Tim'in karanlık bir yerde yumruklarını sıkıp istediği yeri düşlemesi gerekmektedir. Her ne kadar aptalca gelse de keşfetme isteği ve merak Tim'e yön verir. Böylece geçmişe gitme yolculuğu başlamış olur.
Aslında bu kısımda bir noktaya değinmek zorundayım; Tim'in öyle berbat bir hayatı yoktur. Çok güzel bir konumdaki büyük bir evde, çok sevdiği ailesiyle yaşamaktadır ve yaz bittikten sonra yeni fırsatlar için şehre gidecektir. Ancak hepimizin hayatında zaman zaman ufak tefek pürüzler ortaya çıkar. İstemediği bir durumla karşılaşan Tim, geçmişe gitmeyi zamanla huy haline getirir. Tabi bu konumda gücünü kullanması ihtiyaçtan çıkıp zevk meselesi haline gelir. Onu yargılamıyoruz. Herkes hayatının mükemmel olmasını ister ve elimize böyle bir güç geçse neler değiştirirdik hayal etmesi bile çok güzel.
Yaz aşkı olmasını beklediği kızdan olumlu yanıt alamayan Tim çareyi olasılıkları denemekte bulur. Ancak bazı şeylerin iyi gitmesi hiçbir koşulda mümkün olmadığı için Tim tekrar aynı yanıtı alır.
Yaz bitip şehre gittiğinde, babasının arkadaşını bulur ve onunla kalmaya başlar. Bu sırada kalbi hala kırık olan Tim, hayatının aşkıyla tanışmayı beklemektedir. Aradan geçen altı ay içindeki umudu yavaş yavaş bitirirken, bir gece arkadaşı Jay'le birlikte plansız bir gezmeye çıkarlar.
Tim seçtiği herhangi bir kızla, geçmişe gidebilme özelliği sayesinde istediği türden ilişkiyi yaşayabilirdi. Bunu yapmayıp aradığı aşkın ona gelmesini beklemesi ya gerçek aşka inancından kaynaklanan romantik bir düşünceydi ya da bunun için uğraşamayacak kadar üşengeçti. İkinci durumu kolayca eleyebiliriz çünkü yazın yaşanan olayda aşk için ne kadar ısrarcı olabileceğini görmüştük. Bu durumda, hayatın tüm koşuşturmacası içinde çoğu insan gibi Tim'in de gerçek aşka bağlılığını görebiliriz.
O gece, tamamen karanlık bir lokantada Mary ile tanışan Tim hayatının değişeceğini fark eder. Zaman yolculuğunun verdiği avantajı bir iyilik için kullanıncaya kadar Mary'nin büyüsüne kapılmış şekilde dolaşır ve yaptığı iyilik maalesef ikisinin birlikteliğini yok eder.
Her şeyi tekrar yaşamak yerine ikisinin birbirleri için yaratıldığını düşünür, birlikte olmak için tekrar ve tekrar dener. Sonunda Mary'yi etkilemeyi başardığında ise hayatı bazen ufak düzeltmelerle, bazense düzeltmelerin düzeltmesiyle tam istediği gibi devam eder.
Yaşadığımız her şey; her sevincimiz, her üzüntümüz, her hayal kırıklığımız, her öfkemiz bizler için bir hediyedir. Hayat bu şekilde yaşamaya değer olur. Bir kumbaraya atılan paralar gibi değerimizi artıran şeylerdir deneyimler. Ters giden herhangi bir şeyi düzeltme imkanımız olsaydı, şu anda olduğumuz kişi olamayacaktık. Geçip giden, kaybolan fırsatlar için üzülmek ya da gelecekte başımıza gelebilecek şeyler için endişelenmek yerine anı yaşamalı ve soluduğumuz havanın, içtiğimiz suyun, tattığımız yiyeceğin, dokunduğumuz tenin, içimize çektiğimiz kokunun, gördüğümüz en ufak bir güzelliğin tadını çıkarmalıyız.
"... Sanırım zaman yolculuklarımdan son dersimi aldım. Gerçek şu ki artık hiç zaman yolculuğu yapmıyorum. Sadece her günü, sanki kasıtlı olarak o günün tadını çıkarmak için dönmüşüm gibi, sıradan hayatımın en son günüymüş gibi yaşıyorum."
"Hepimiz hayatımızın her günü, birlikte zaman yolculuğu yapıyoruz. Bu önemli yolculuğu güzelleştirmek için yapabileceğimiz tek şey, elimizden geleni yapmak."
Yorum Bırakın