Force Majeure (Turist) filmi, geçtiğimiz sene adaylıkları ve ödülleriyle sıkça adından bahsettiren "The Square" (Kare) filminin yönetmeni Ruben Östlund'a ait 2014 yapımı bir film.
Force Majeure, aslında çok klasik bir kuzey ülkesi filmi gibi pek de bir şey olmayan, soğuk renklerle çevrelenmiş, hatta sıkıcı diye nitelendirebileceğimiz sahnelerle açılış yapıyor. Filmin ilk sahnelerinde iki çocuklu bir ailenin gittiği kayak tatilinde olan sıradan olayları izliyoruz. Sabah otelden çıkmalarından akşam geri dönüp diş fırçalamalarına, kıyafetlerini değiştirmelerine, uyumalarına kadar ailenin rutin aktivitelerini izlediğimiz ilk 20-25 dakikadan sonra film bize gerçekten de "çığ" gibi bir sürpriz yapıyor. Oldukça normal görünen bir yemek sırasında, ailenin oturduğu kafenin balkonuna doğru karşıdaki dağdan büyük bir kar kütlesi inmeye başlıyor. Kafede oturan herkes önce bunu normal bir şekilde karşılayıp kontrollü bir çığ olduğunu düşünüyor, hatta çoğu insan telefonları çıkarıp fotoğraf çekmeye başlıyor.
Bu noktada ailenin babası olan Thomas da aynı şekilde fotoğraf çekerken eşi Ebba çığ konusunda biraz daha endişeli bir tavır sergiliyor. Çığın kontrolsüz olduğunun anlaşılıp insanların paniklemeye başladığı sırada Ebba çocukları yanına almaya çalışırken Thomas, bir anda ailesine arkasını dönüp hızla kaçmaya başlıyor. Ve aslında bütün bir film tam da bu an üzerine kurulu, bu ana konuşmalarla yapılan geri dönüşler, bu anın doğurduğu gerginlikler ve tuhaf durumlar üzerine.
Östlund'un bu noktada yakaladığı en güzel şey aslında çoğu zaman herkesin yaşadığı, öyle ya da böyle farklı olaylar sebebiyle içinde bulunduğu küçük bir durumu işlemek. Bazen bazı olayları olduğu an, sıcağıyla tartışmaz ve o konudaki duygu ya da düşüncelerimizi net bir şekilde dile getirmeyiz fakat bu çoğunlukla işleri daha da içinden çıkılmaz hale getirir. Belki de yaşanacak olası gerginliği atlatmak, üstünden geçmek için yapılan bu hareket genellikle çok daha büyük gerginlikler yaratmaktadır.
Filmde yaşanan gerginlikler arasındaki geçişler oldukça ironik çünkü bir taraftan Thomas'ın kaçıp gitmesi ve Ebba'nın kendini film aktıkça, bu gidiş üzerinden farklı güven problemleri içinde bulup patlamalar yaşaması komedi unsuru taşımadığı halde hem bir hayli komik hem de aile içinde ciddi bir durum yaratıyor. Östlund aslında başta bulduğu o küçük fikri tıpkı bir çığ gibi büyütüp filmin her yerini bu gerginlikle doldurmaya başlıyor. Filmde görmezden gelinmeye çalışılan bir olayın aslında tüm mekanı kapladığı bize hissettiriliyor.
Filme biraz daha psikanalitik yaklaşacak olursak filmi bir "iktidar sorunu" olarak yorumlamak da mümkün. Thomas'ın ailesini bırakıp kaçması ve sonrasında Ebba'nın ilişkileri ve Thomas'ın "erkekliği" üzerine yaşadığı sorgulamalar pek tabii bizi bu çözümleye de getirebilir. Fakat bence Force Majeure gibi eğlenceli ve sıradan hayatın içinde yaşanabilecek bir noktaya parmak basan başarılı bir filmi böyle bir okuma ile geçiştirmek çok da doğru değil. Bu psikanalitik okumaya çok da gerek duymadan zaten yaşanan durumun absürtlüğü yeterince doyurucu nitelikte diye düşünüyorum.
Östlund'un filmde en başarılı yaptığı şey bu olay sonrasında karakterlerin psikolojilerini işlemek ve bunu mekanla oldukça bütünlüklü bir şekilde yapmak. Östlund bu olayı sadece Ebba ve Thomas arasında değil olaya hiç dahil olmayan karakterleri de dahil ederek işliyor. Bu olayı Ebba'dan dinleyen bir çiftin sonrasında ettiği kavga, Ebba'nın olaydan tamamen bağımsız yaşadığı güven problemi nedeniyle açık ilişki yaşayan bir kadınla ettiği sohbet, karakterlerinin çocuklarının tavrı ile beraber düşününce film küçük bir olay ne kadar fazla noktadan ele alınabilirse o kadar ele alıyor.
Mekansal bütünlüklere gelirsek, Östlund'un bulduğu fikri bir otele yerleştirmiş olması ve bu olayın kayak tatili esnasında yaşanıyor oluşu çok isabet kararlar. Thomas'ın yaşadığı sorgulamaları otelde görmemiz, Ebba ile olan konuşmalarının sürekli çok kapılı bir otel koridorunda yaşanıyor olması filmdeki içinden çıkılmaz durumun seyirciye yansımasını daha da güçlü hale getiriyor.
Yorum Bırakın