Queer karakterlerin olduğu ve bu temayı işleyen hemen her filmde; anlatının bir noktasında veya bütününde, karakterlerin doğaya kaçmasına, yerleşmesine ya da doğa içerisinde özel anlar yaşamasına şahit oluyoruz. Bu yazıda, işte bu "doğaya kaçış" metaforunun nedenlerini ve queer anlatıya sağladığı desteği konuşacağız.
Öncelikle queer kelimesine biraz bakalım, "queer" önceleri eşcinselleri aşağılama, ötekileştirme anlamlı kullanılan olumsuz anlamlı bir kelimeydi. Fakat zamanla kelimenin anlamı genişledi ve LGBTİ+ bireyler tarafından da kelimenin olumlanması ile beraber farklı cinsel kimlik ve yönelimleri altına toplayan bir kelime haline geldi. Birden fazla cinsel yönelim ve kimlik için kullanılabilmesi bir yana, queer'in diğer LGBTİ+ tanımlamalarından farkı ise bir noktada postmodernizm ile kavuşarak akışkanlığı da temsil ediyor olması. Yani queer bir bireyin cinsel kimliği ve yönelimi sabit olmak zorunda değil, değişip dönüşebilme özgürlüğüne sahip.
Queer sinema dediğimiz sinema ise cinsel kimlik ve yönelimlerde karakterlere sınırlama getirmeyen, farklı yönelimlerle kimliklere sahip karakterlerin hikayelerini anlatan bir tür. Günümüzde ana akım sinemada da örneklerini görmeye başladığımız bu türün içindeki filmlerin, büyük ihtimalle en göze çarpıcı ortak özelliği, anlatılarında bir doğaya kaçış barındırmaları.
Doğaya kaçış metaforuna queer bağlam dışında baktığımızda da, aslında çok basit bir şekilde "özgürleşmek", "apollonik düzenden kaçmak", "öze dönmek" gibi anlamları işaret edebilir. Bu metafora queer bağlamda baktığımızda ise queer film içerisine yerleştirilmiş olması, filmin anlatısına büyük bir katkı sağlıyor. Aslında queer teorinin, LGBTİ+ çalışmalarının en önemli amaçlarından biri konu hakkında bilgisi olmayan ya da konuyu algılayamayan bireylere, cinsel kimlik ve yönelimlerin sonradan edinilen bir tercih değil, doğuştan gelen bir durum olduğunu aktarmak. Bu noktada, izlediğimiz filmlerdeki karakterlerin doğaya kaçmaları ve aşklarını sadece orada özgürce yaşamaları oldukça anlamlı bir hal kazanıyor. Queer filmler aslında bize, homofobi denen şeyin apollonik düzenin bir getirisi olduğunu ve doğada farklı yönelimlerin bulunduğunu, bu nedenle de oraya dönüldüğünde yargı alanından uzaklaşarak bir öze dönüş ve özgürleşme yaşanacağını söylüyor.
Örneğin 2005 yapımı Brokeback Mountain isimli filmde, doğa-şehir dikatomisi (ikiliği), apollonik ve diyonizyak düzene denk gelebilecek şekilde açıkça işleniyor. Jack ve Ennis'in yaşadıkları yer, oldukça "eril kodlara" sahip. Bunun yanı sıra, zaten filmin teması olan "kovboyluk" başlı başına hem gerçek hayat hem de sinema dünyası için eril bir temsil. Brokeback Mountain'da bu erillik, karakterlerin doğaya gitmesi ile silinmeye başlıyor. Aslında Brokeback Mountain sadece cinsel kimlik ve yönelimlerle değil, meslek etiketlerine yüklenen cinsel kodlarla da oynuyor diyebiliriz.
François Ozon'un 2014 yapımı The New Girlfriend isimli filminde, queer anlatı açısından oldukça başarılı kurulmuş karakterler var. Bu filmde de yine aynı şekilde, yaşanan aşkın özgürleşebildiği alan şehir dışında konumlandırılıyor. Karakterler film boyunca, ilişkileri olmadığı anlarda bile şehrin içinde ve topluma açık yerlerde bir kaygı ile gezerken, banliyöye gittiklerinde kendilerini görece daha özgür hissediyorlar.
Geçtiğimiz senenin belki de en akılda kalan filmlerinden Call Me By Your Name filminde ise yine bir doğaya kaçış metaforundan bahsetmek mümkün. Elio ve Oliver'ın ev içinde ya da şehirde yaşadıkları gergin konuşmaları ve üstü kapalı flörtleşmeleri bir sonuca vardıran ve ikisini de birbirinden emin kılan ilk nokta bisikletlerini yol üstünde bırakıp ormanın içine girmeleri ile başlıyor. Aslında birbirlerine karşı olan hislerini ilk defa "doğanın içinde" kabul ediyorlar. Yine aynı şekilde, filmin sonlarına doğru gittikleri tatilde de en keyifli ve özgür anlarının, doğanın içinde olduğunu sahnelerde sık sık görüyoruz.
Pek çok queer filmde örneklerini görebileceğimiz bu doğaya kaçış metaforları, diğer sinema türlerinde sağladığı özgürleşmenin üstüne, queer anlatılarda yönelimlerin doğuştan olmasını vurgulamak ve homofobinin tamamen apollonik düzende doğan erillik sonucunda meydana geldiğini aktarmak açısından oldukça güçlü bir anlama sahip.
Yorum Bırakın