Her, yeni nesil yönetmenler içinde adını sıkça duyduğumuz ve büyük bir kitlenin beğenisine sahip olan Spike Jonze'un 2013 yapımlı son filmi.
Her, çok basit ve kısa bir özetle bir insan ile bir yapay zeka arasındaki aşkı anlatıyor ve bunun olasılığını sorguluyor. Bu anlatının ardında da aşk, yalnızlık, beden ve kimlik üzerine ufak başlıklar açıyor diyebiliriz.
Ana karakterimiz Theodore, biten evliliğinin boşanma işlemlerini henüz tamamlamadığı gibi aslında bu ilişkisini kafasında da henüz sona ulaştıramamış bir karakter. Theodore'u tanıdığımız sahnelerde sık sık yalnız olduğunu, etrafıyla sıkı bir iletişim kurmadığını ve çoğu zaman da geçmişe dair anıların içinde kaybolduğunu görüyoruz. İçinde bulunduğu durumu ve aslında kendi duygularına ya da hayatına yabancılaşmasını destekleyen unsurlardan biri de çalıştığı iş. Theodore'un işi bir çeşit "yazarlık", yazmak için vakti olmayan ya da yazma becerisi olmayan insanlar için onların yakın ilişki içerisinde bulunduğu insanlara, arkadaşlara, aile fertlerine ya da sevgililerine mektuplar yazıyor. Bu mektup yazma işini yaparken Theodore duyguları iyi ifade eden ve duygusal yönü ağırlıklı duran bir karakter gibi görünse de bizim "yalnız" halini izlediğimiz Theodore mektupları yazan kişinin aksine biraz daha soğuk ve duygularını ifade etmekte güçlük çeken bir tablo sergiliyor.
İzleyici Theodore ve hayatına biraz aşina hale geldikten sonra film içerisinde Theodore ve birçok başka insanla beraber bir reklam izliyoruz, bir yapay zeka tanıtımı. Günün istediğiniz her vaktinde sizinle iletişime geçebilecek olan bu "kişiye göre oluşturulan" yapay zekanın tanıtımında sizin tek bir soruya yanıt vermenizin yeterli olduğu söyleniyor. Bu soru da post modern meseleleri işleyen hemen her filmde sıkça duyduğumuz ve oldukça manidar olan, "Sen kimsin?" sorusu.
Theodore reklamla ilgilenmesinin üzerine bu işletim sistemini bilgisayarına kurmaya karar veriyor. Bu kurulumun yapıldığı sırada ise sorulara cevap verirken annesi ile olan ilişkisi sorulduğunda tam önceki cevaplara nazaran, belki de rahatlama ve kendini özel hissetmenin getirdiği dürtüyle, daha uzun bir cevap verecekken bilgisayar tarafından sözü kesiliyor ve Theodore için bir yapay zeka yaratılmaya başlanıyor. Yaratılan yapay zeka kadın sesi ile konuşan ve kendine Samantha ismini veren bir yapay zeka. Bu ilk tanışma anından sonra Theodore'un zamanının çoğunu Samantha ile konuşarak geçirdiğini görüyoruz. Oyun oynarken, uyuyamadığında, dışarı çıktığında, işte ya da işten dönerken Samantha zaman içinde Theodore'un hayatının bir parçası haline geliyor.
Samantha ve Theodore arasındaki ilişki kuvvetlenmeye başladıkça iki taraf da bir şeyler "hissettiklerine" karar veriyorlar. Bu aslında günümüzde çoğu insanın "online" şekilde birbiri ile tanışması ya da flört etmesinden, birbirlerine bir şeyler hissetmesinden çok da uzak bir nokta değil. Aradaki tek fark, Samantha'nın bir bedeninin olmaması. Fakat bu fark bir süre sonra sorgulanır bir fark haline geliyor. Samantha'nın bedensizliği fiziksel deneyimler için yetersiz kalıyor olsa da aslında bu durum sayesinde de hemen her an Theodore'un yanında olmayı ve onunla pek çok farklı şeyi deneyimlemeyi sağlıyor.
Bu noktada aslında Jonze yapay zeka ile yaşanabilecek bir aşkın ötesinde günümüzde aşk ve ilişkiden duyulan beklentileri de sorguluyor. Eskiye oranla her şeyin daha gri bölgelere çekildiği bir dünyada yaşıyoruz. Ve yaşanan dünyada çoğu şeye yabancılaşan insanların aşkta sıradan bir ilişki deneyimlemenin ötesinde "gerçekliğine" tutunacakları bir his yaşama beklentisi var. Aslında muhafazakar ya da daha tekno-fobik bakış açılarının öne sürdüğü üzere "maddesel" anlamda var olan ya da "teknolojik olmayan" şeylerin "gerçekliği" insanlar için çoktan "gerçekliğini yitirmiş" konumda. Çoğu şeyin "yenilenebilir" olduğu bu dünyada ise aslında insanlar yaşadıkları yabancılaşma sonucunda sadece hislerini yenileyemiyor ve zamanla onlardan uzaklaşıyorlar. Tıpkı Theodore ve Catherine'in zamanla uzaklaşıp yenileme yaşayamadıkları ve birbirlerine zıt düşmeye başladıkları bir anda ilişkilerini tüketip boşanma kararı almaları gibi.
Samantha, yani yeni doğmuş bir yapay zeka ise deneyimlemenin açlığı ve belki de bedensiz olmanın verdiği özgürlük ile aslında Theodore'un hislerini ve heyecanını yenilemeyi başarıyor. Bu açlık ve özgürlük ilişkilerinin başlarında Theodore için çok olumlu ilerlese de bir noktada yine bu sebepler ve Theodore'un onun aksine bir bedene sahip olması ve belki de özgür olmaması ilişkilerinde olumsuzluk yaratıyor.
Jonze'un basit bir aşk hikayesi ya da yapay zeka anlatısının ötesinde aslında aşkın ve ilişkilerin geldiği noktayı sorguladığı Her, izleyici için de aynı şekilde Theodore'dan öte kendisini sorgulaması için alan yaratan bir film.
Yorum Bırakın