"Kenan... Gişe memuru..."
Yönetmen Tolga Karaçelik’in ilk uzun metraj çalışması olan Gişe Memuru’nun başrollerinde Serkan Ercan, Zafer Diper, Nur Fettahoğlu ve Nergis Öztürk yer alıyor. Film, başından sonuna devam ettirdiği karanlık havasıyla realist anlatısını en üst düzeyde tutuyor. Ayrıca film 47. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde de, “En İyi İlk Film” başta olmak üzere üç dalda ödüle uzanarak başarısını taçlandırıyor.
Kenan, 35 yaşında içine kapanık bir adamdır. Küçük yaşta annesini kaybeder ve bu geri kalan hayatını evde kalan tek kişiyle geçireceğinin bir işaretidir. Babasının Kenan’a karşı olan tutumu ise onu içine kapanık, özgüvenden yoksun bir adam hâline getirmiştir. Kenan başa çıkmaya çalıştığı psikolojik savaşının yanında nihayet bir gişe memuru olarak işe başlamıştır. “Bilet al, bilet ver, ücreti söyle, para üstü ver” rutininde geçen hayatında, babasıyla girdiği iktidar mücadelesi artık son raddeye gelmiştir. İçinde bulunduğu zorluklar onu sürreal bir dünyanın içinde atmıştır. Kendi kendine konuşmaya başlamış, gerçeklerle rüyaları ayırt edemez hâle gelmiştir. Bu durum, onun işlek gişeden ücra bir gişe olan afar gişelerine sürülmesine neden olmuştur.
Afar, film için ana mekan olarak kullanıyor desek hiç yanlış olmaz çünkü Kenan'ın fazla zaman geçirdiği tek yer afar. Orada daha fazla tek başına kalıyor, daha çok düşünmeye başlıyor ve babasına kendini kanıtlama çabası artıyor. Sonunda işler de daha karmaşık, ilginç bir hâl almaya başlıyor.
Dünyaya düşecek olan bir meteor, filmin yan ögesini oluşturuyor. Ara sıra konuşmalara giren meteor, karakterler için genelde anlamsızlık ifade ediyor. Yani dünyaya düşmekte olan bir meteor, toplumdaki herhangi bir bireyde tepki göstermiyor, bu tepkisizlik karşımıza mekanikleşme olgusunu çıkarıyor. Bu haberin yanı sıra Kenan’ın gişede sürekli aynı kelimeleri kullanması da buna bir örnek oluyor. Filmde mekanikleşme insanların günlük hayatlarına katılarak gözler önüne seriliyor. Filmin anlatısı bu vesileyle odak noktasına yerleştirdiği karakter yardımıyla toplumsal bir eleştiri görevi üstleniyor. İnsanlar o kadar umursamaz, o kadar kendi dertlerine odaklanmış durumdalar ki bir başkasının derdi yahut dünyanın yok olma ihtimali bile kimseyi ilgilendirmiyor. Filmin yarattığı bu umursamaz ve karanlık atmosfer, aslında gündelik hayatta sıkça karşılaşabileceğimiz bir durum. Derdimizi birine anlatırken karşı tarafın tepkisiz kalmasından öte, bir anda kendi derdini anlatmaya başlaması hâli, hikâyenin adeta hayattan bir parça olabilmesine olanak sağlıyor.
Bunun yanında, her zaman her yerde olan iktidar kavgası filmde de bulunuyor. Başta olan kişiyi haklı çıkarmamaya çalışmak, kendini her zaman baştakinin söylediklerinin tam tersi olarak yaratmak... Bir baba-oğul meselesi böyle karşımıza çıkıyor. Çünkü Kenan, günlük hayata taşıyamadıklarını, yapamayacağını düşündüğü her şeyi hayallerinde yaşadığında normalleşebilmektedir. Bir nevi ütopik bir dünyada yaşam sürerek olmak istediği adamı, yaşamak istediği hayatı hayallerinde canlandırır. Bunun sinematografik olarak yansıması ise filmi başlı başına farklı kılan unsur olarak öne çıkıyor. Hayalin ve gerçeğin içe içe geçtiği, yapaylıktan oldukça uzak anlatımı bir bulunuyor filmin. Yaşadığımız hayatların ne kadar sıkıcı olduğunu, gündelik dertlerimiz içerisinde kimseye zaman ayıramadan, aşklardan, hayatın güzelliklerinden ne denli uzaklaştığımızı tokat gibi yüzümüze vuruyor. Tüm insanların, tüm suretlerin aynı olduğu dünyada Kenan için en büyük kaçış noktası, hayalleri. Sadece Kenan'ın değil, bizim de kaçış noktamız hayallerimiz. Bu hayaller bizi çoğu zaman felakete sürüklese de bazen tek çıkış noktamız yine kurduğumuz hayaller oluyor.
Hayaller, günlük rutinler, aynı insanlar ve iktidar savaşları derken, sinemamızın en özel filmlerinden biri böylece ortaya çıkmış oluyor. "Tüm ruhlar çürümüş Kasvetli kutlama Tüm sahte yüzlerde Deri maske" She Past Away - Kasvetli Kutlama
Afar, film için ana mekan olarak kullanıyor desek hiç yanlış olmaz çünkü Kenan'ın fazla zaman geçirdiği tek yer afar. Orada daha fazla tek başına kalıyor, daha çok düşünmeye başlıyor ve babasına kendini kanıtlama çabası artıyor. Sonunda işler de daha karmaşık, ilginç bir hâl almaya başlıyor.
Dünyaya düşecek olan bir meteor, filmin yan ögesini oluşturuyor. Ara sıra konuşmalara giren meteor, karakterler için genelde anlamsızlık ifade ediyor. Yani dünyaya düşmekte olan bir meteor, toplumdaki herhangi bir bireyde tepki göstermiyor, bu tepkisizlik karşımıza mekanikleşme olgusunu çıkarıyor. Bu haberin yanı sıra Kenan’ın gişede sürekli aynı kelimeleri kullanması da buna bir örnek oluyor. Filmde mekanikleşme insanların günlük hayatlarına katılarak gözler önüne seriliyor. Filmin anlatısı bu vesileyle odak noktasına yerleştirdiği karakter yardımıyla toplumsal bir eleştiri görevi üstleniyor. İnsanlar o kadar umursamaz, o kadar kendi dertlerine odaklanmış durumdalar ki bir başkasının derdi yahut dünyanın yok olma ihtimali bile kimseyi ilgilendirmiyor. Filmin yarattığı bu umursamaz ve karanlık atmosfer, aslında gündelik hayatta sıkça karşılaşabileceğimiz bir durum. Derdimizi birine anlatırken karşı tarafın tepkisiz kalmasından öte, bir anda kendi derdini anlatmaya başlaması hâli, hikâyenin adeta hayattan bir parça olabilmesine olanak sağlıyor.
Bunun yanında, her zaman her yerde olan iktidar kavgası filmde de bulunuyor. Başta olan kişiyi haklı çıkarmamaya çalışmak, kendini her zaman baştakinin söylediklerinin tam tersi olarak yaratmak... Bir baba-oğul meselesi böyle karşımıza çıkıyor. Çünkü Kenan, günlük hayata taşıyamadıklarını, yapamayacağını düşündüğü her şeyi hayallerinde yaşadığında normalleşebilmektedir. Bir nevi ütopik bir dünyada yaşam sürerek olmak istediği adamı, yaşamak istediği hayatı hayallerinde canlandırır. Bunun sinematografik olarak yansıması ise filmi başlı başına farklı kılan unsur olarak öne çıkıyor. Hayalin ve gerçeğin içe içe geçtiği, yapaylıktan oldukça uzak anlatımı bir bulunuyor filmin. Yaşadığımız hayatların ne kadar sıkıcı olduğunu, gündelik dertlerimiz içerisinde kimseye zaman ayıramadan, aşklardan, hayatın güzelliklerinden ne denli uzaklaştığımızı tokat gibi yüzümüze vuruyor. Tüm insanların, tüm suretlerin aynı olduğu dünyada Kenan için en büyük kaçış noktası, hayalleri. Sadece Kenan'ın değil, bizim de kaçış noktamız hayallerimiz. Bu hayaller bizi çoğu zaman felakete sürüklese de bazen tek çıkış noktamız yine kurduğumuz hayaller oluyor.
Hayaller, günlük rutinler, aynı insanlar ve iktidar savaşları derken, sinemamızın en özel filmlerinden biri böylece ortaya çıkmış oluyor. "Tüm ruhlar çürümüş Kasvetli kutlama Tüm sahte yüzlerde Deri maske" She Past Away - Kasvetli Kutlama
Yorum Bırakın