Korku Sineması Morfoloji Döneminin Dahi Yönetmeni: Ari Aster

Korku Sineması Morfoloji Döneminin Dahi Yönetmeni: Ari Aster
  • 1
    0
    0
    0
  • Son dönemlerde değişen bir korku sineması ile karşı karşıyayız. Yalnızca senaryo anlamında değil, genel anlamda, yapı değişikliğine giden, Amerikan korku sineması, kültürel bir değişiklik içerisinde olduğu söylenebilir. Paranormal olaylardan uzaklaşan, daha çok gelişim psikolojisi veya sosyal psikoloji üzerine yapısını daraltarak ilerleyen, psikolojik yoğunluğunu hissettiren bir korku-gerilim sinemasına tanıklık ediyoruz. Buna verilebilecek en iyi örnekler: The Witch: A New-England (2015), Get Out (2017), Us (2019), It (2017), Hereditary (2018), Mandy (2018), Midsommar (2019) gibi filmler olacaktır. Geçtiğimiz 2018 yılından bu yana korku sinemasının bu değişikliğini, en iyi yansıtan yönetmenlerden biri olan Ari Aster'ın adından söz ettiren bir başarısı olduğu göz ardı edilemeyecek hâle geldi. Ari Aster'ın yönetmenliğini yaptığı birçok kısa film var, lakin uzun metraj film açısından iki filmi olan başarılı yönetmen, ilk uzun metraj filmini geçtiğimiz yılda Hereditary (2018) ile yapmıştı. İkinci filmi olan Midsommar (2019) ile birden çok festivalde başarısıyla gündeme gelmeyi sürdürüyor. Hâl böyleyken yenilikçi yönetmenin tarzına göz atmak gerekir.

    Hereditary (2018)

    Filmin senaryosunun da Ari Aster'a ait olduğu bu yapımda, olay örgüsü aile üyelerinden birinin kaybıyla başlıyor. Ari Aster tema anlamında yoğun olarak 'aile bağlarını kullanıyor' şeklinde söylenebilir. Aster'ın en belirgin özelliği, seyirciyi, herhangi bir karakterin fanatikliğini yapmaya olanak bırakmadan, olayları gözlemci konumda izlemeye yönlendirmesi oluyor. Seyirciyi filmin devamı boyunca yaşanan olaylara net bir biçimde gözlemci konumunda seyretmeye maruz bırakıyor. Hereditary(2018)-Wannart-3 Yönetmenin Hereditary filmi adına ilginç sayılacak tercihlerinden en önemlisi de; gerilim temposunun devamlılığını drama ile sağlaması. Alfred Hitchcock'un “Korku, masanın altında duran bombanın aniden patlamasıdır. Gerilim ise, masanın altında bir bomba olduğunu bilmektir.” argümanı korku sinemasının en güçlü ekollerinden biridir. Hereditary'de  bu ekolün yansımalarını, cenaze töreninde gördüğümüz birçok imgenin, filmin ilerleyen sahnelerinde seyirci için korku değil, gerilim unsurlarına dönüşüyor olmasında yakalıyor. Tam bu noktada, cenazede Charlie'nin (Milly Shapiro) fıstık alerjisinin olduğunu öğrenmemiz, bizleri sonrasında yaşanacak olan, o meşhur kafa kopma sahnesine götürüyor. Filmin ilginç tercihleri burada yüzeye çıkıyor, Peter (Alex Wolff) karakterinin olaya verdiği tepki üzerinde uzunca bir süre seyirciyi duraksatan yönetmen, gün doğana kadar ne Charlie'yi gösteriyor,ne de Annie'nin, Charlie'yi bulduğunda verdiği tepkiyi gösteriyor. Yaşanan bu olay üzerine yönetmen, uzunca bir süre gerilimini atlatamayan seyirci drama ile karşı karşıya bırakıyor. Ari Aster, oyuncu seçiminde, oyuncuların mümkün mertebede  tiyatro kökenli olmalarına önem vermesiyle bilinen bir yönetmen. Bu tercihinin en önemli sebeplerinden birisi, filmlerin yapım aşamasının büyük bir bölümünü oyun provalarına ayırıyor oluşu olsa gerek. Senaryo anlatımı açısından Aster, hikâye içerisinde sıkça kadın karakterlerin ön planda olduğu bir anlatım tarzını benimsiyor. Bu paralellikte Toni Collette'ın oyunculuğuna değinmeden geçilmemeli. Annie karakterinin travmatik geçmişiyle baş etmeye çalıştığına tanık oluyoruz. Yönetmen mizanseni güçlendirmek adına, hikâyeyi, hislerini bastırmaya çalışan Annie ile empati kurmaya çalışan seyirciyi, (etik anlamda olmasa da) çatıştıran bir dinamik temel üzerinden ilerletiyor. Charlie'nin ölümünün ardından aile bireylerinin yemek masasındaki tartışmasının ürünü olan, Annie'nin öfke patlaması, uzun zamandır korku filmlerinde karşılaşamadığımız bir oyunculuk performansının söz konusu olduğu eklenmeden geçilmemeli. Görüntü yönetmenliğini üstlenen Pawel Pogorzelski, yakın zamanda Climax filminde de sıkça karşılaştığımız, eskiye dönüş niteliğinde olan, 'görüntünün ters gösterimi' tekniğini kullandığını görüyoruz. Pogorzelski, sinema dilinde, olayların gidişatında terslik olduğunu hissettirmek adına kullanılan bu gibi bir teknikle, anlatımı güçlendirdiği görülüyor. Aster ve Pogorzleski pek çok açıdan yenilikçi bir ekip olasalar da, sinemanın eski diline olan bağlılıklarını kadraj açılarıyla ve sade -ama mizanseni güçlendiren- ışık tasarımlarıyla bütünleştirdikleri fark edilebilir. Gerilimi hissettirmek için yapılan en güzel detaylardan birisi ise, Charlie'nin sık sık ağzıyla çıkardığı sesi ölümünün ardından korku ögesi olarak yinelemek. Korku ögelerinin, baskın olarak, duyu organlarından yalnızca birine hitap etme durumu çok sık karşılaştığımız bir tercih değildir. Bu tarzın yoğun olarak kullanıldığı bir film tavsiye edecek olursak The Blair Witch Project (1999) en iyi örneklerden birisi olur. Hereditary final olarak çoğu izleyeni tatmin edememiş bir film. Ari Aster'ın Midsommar filmi finali içinde benzer eleştirilerde bulunulduğu düşünülürse, senaristliğini de üstlenen yönetmenin tarzının bir sonucu olduğu fikrine varılabilir.

    Midsommar (2019)

    Ari Aster'ın yönetmenliğini ve senaristliğini yaptığı Midsommar filmini korku filmleri arasında kategorilendirmek gerekirse 'folk horror movie' şeklinde nitelendirebiliriz. Konusunu hatırlamak gerekirse; filmin başında, başrol oyuncumuz Florence Pugh'ın canlandırdığı Dani karakteri, bipolar olan ablası, annesini ve babasını öldürdükten sonra intihar etmesi üzerine psikolojik sarsıntılarla mücadele etmeye çalışır. Bir yandan Dani'nin sevgilisi, Christian'nın (Jack Raynor) Dani ile olan ilişkiyi bitirmek istemesi, lakin var olan tereddütlerinin üzerine yaşanan sarsıcı olayın eklenmesi, bu fikri askıya almasına sebep olur. Antropoloji lisans bölümü bitirmiş Christian, yine aynı bölümden arkadaşları olan Josh (William Jackson Harper) ve Mark (Will Poulter), Pelle'nin (Vilhelm Blomgren) daveti üzerine İsveç'te düzenlenen Midsommar festivaline gitmeyi planlarlar. Bu plana Dani'nin de dahil olmasıyla birlikte karakterlerimiz kendilerini İsveç'de bir yaz dönümü festivalinde bulurlar. Festival alanına gelindiği andan itibaren, artan folk ögelerinin olağanlaştırılması adına yönetmenin, karakterler üzerinden belirlediği bir takım unsurlar var. Örnek vermek gerekirse: Ari Aster, Dani'nin psikoloji, Christan'nın,Mark'ın ve Josh'ın antropoloji ekollü oluşları, seyirciye anlatım açısından, gerçekleşen ritüellere tepkiyle değil, gözlemci bakış açısıyla bakmasını sağlamak amacıyla belirlendiğini vurguluyor. Alışık olduğumuz korku filmlerinden farklı olarak olaylar açıklıkta ve aydınlıkta - tabiri yerindeyse gündüz gözüyle - yaşanıyor. Görüntü yönetmenliğini Hereditary'den aşina olduğumuz Pawel Pogorzelski üstlenmiş, yine benzer görüntü tarzlarını kullanmış olduğu kolaylıkla fark edilebilir. Elbette farklı olarak 'tanrının gözü' denilen bir kadraj tekniğini sıkça kullanması filmin anlatımında oldukça uyum katıyor. Pawel Pogorzelski ve Ari Aster'ın, filmde pastoral renk kullanımına gitmiş olmaları eskiye dönük (1970'ler korku sinemasının kanıksanmış bir tekniği olan pastoral renk yoğunluğu gibi) ama hikâye anlatımı açısından güçlendirici bir nitelik taşıyor oluşu yenilikçi başka bir yaklaşım. Folk ögelerine değinmek gerekirse, Midsommar bu anlamda çok katmanlı bir yapım olduğu söylenebilir. Ağırlıklı olarak Pagan mitlerini ve bilhassa İskandinav mitlerini temel alan filmde, gözden kaçırılmış olunabilecek birkaç detaya değinmek gerekir. Pelle'nin arkadaş grubunu İsveç'e davet etmesi, esasında eski bir öykü olan Hårgalåten adlı yerel Pagan öyküsüne dayanır. Öyküde bir iblisin Hårgalåten'e gelip şarkı söyleyerek, yerel halkı lanetlemesini anlatılır. Pelle'nin arkadaşlarını getirdiği festival alanın ismi olan Hårga, sonrasında yaşanacak olayların habercisidir. Festivalin dokuz gün sürmesi İskandinav mitolojisinde sıkça karşılaşılan başka bir inanışı temsil ediyor. İnanışa göre evren yani, Yggdrasil ağacının dokuz katmanı vardır. Dolayısıyla dokuz gün süren Midsommar eski tanrılara armağanı simgeler. Filmde karşılaştığımız ritüellerden biri olan çiftleşmenin ritüelleştirilmesi. Birçok toplumda çeşitlilik gösteren ama varlığının efsane olmadığı bilinen bir dizi ritüel biçimidir. Kanlı kartal ritüeli kökeninin Viking'lere dayandığı bilinen bu ritüel Viking toplumlarında ihanet suçunun cezasıydı. Omurga ekseninden genellikle balta ile yarılarak açılan bir yarıktan göğüs kafesinin kırılarak akciğerlerin kürek kemikleri üzerine çıkarılması şeklindeydi. İnanışa göre bu ritüel sırasında bağırmayan ve acısını belli etmeyen kimseler Odin tarafından bağışlanır ve Valhalla'ya giderdi. Filmin sonuna gelindiğinde Chirstian'nın ayı postu içinde oluşu, bir Pagan ritüelidir. Ritüelin amacı kötü ruhları def etmek ve kötü ruhlardan temizlenmek adına yapılırdı. Hep bir ağızdan bağırmak film boyunca tekrarlanan bir ritüel. Bu ritüelin yapılıyor oluşundaki amaç: Her şeyin paylaşıldığı ve ortak olduğu bir komünde, yaşanan acıların da paylaşmasına, ortak olunmasına hatta hissedilmesine yönelik yapılan bir ritüel. Ailesinin ölümünün ardından Dani'nin yaşadığı panik atak nöbetlerinin ürünü çığlıklarında, Chirstian'nın sessiz kaldığını görüyoruz bu durum filmin devamında, Dani için Chistian'nın gerçek ailesi olmadığını temsil ediyor. Chistian'nın ihanetine uğrayan Dani, benzer atakları ve tepkileri bu sefer Harga'da yineliyor. Çığlıklarına tepkisiz kalınmaması Dani için gerçek bir yuva varlığını simgeliyor. Filmin finalinde olan gülüşün sebebi de tam olarak bu, çünkü Dani artık yuvada... Filmin genelinde daha onlarca ayrıntı olduğunu belirtmek gerekir. Bu açıdan bu denli kapsamlı kültürel antropoloji temelli bir folk korku filmi ancak Ari Aster'in dehasının bir ürünü olabilir. Yenilikçi ve bir o kadar sinemanın yeni dahisi sayılabilecek Ari Aster'ın yeni film projelerini merakla bekleyeceğiz ve hakkında çokça konuşmayı sürdüreceğiz gibi görünüyor.

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.