Müzik, Dans, Tiyatro ve Sinema: En İyi Müzikal Filmler -1

Müzik, Dans, Tiyatro ve Sinema: En İyi Müzikal Filmler -1
  • 1
    0
    0
    0
  • Müzikal tiyatro, belirgin bir olay örgüsü olan, olay örgüsünün açılımı ise müzik, dans ve diyalogların olaylarla bütünleştiği, duygusal ve eğlendirici sahne gösterilerinden oluşmuş bir tiyatro türüdür. Hikâye ve duygusal içerik, müzik, hareket ve dramanın teknik yönleri ile bir bütün halinde iletilir. Müzikal filmler ise esasında müzikal tiyatrodan çok farklı değildir. Mizansenin barındırdığı tüm unsurları, tiyatro sahnelerinde imkanı olamayacak dinamiklerde ortaya koyabilmesi adına yıllar boyu pek çok seyirciyi kendine çekmiş bir film türüdür. Müzikal tiyatro, belki de diğer tiyatro türlerine kıyasla en az değişime uğratılarak sinemaya yansımıştır. Müzikal filmlerde kamera görmezden gelinmez, hatta kamera tiyatrodaki seyirciyi taklit eder. Bu anlamda kimi zaman bir çok seyirci için izlemesi en keyifli filmlerdir. Kişisel beğenilerim doğrultusunda, gelmiş geçmiş en güzel müzikal filmlerden bahsedeceğim. Umarım tam bir müzikal tutkunusunuzdur ve izlemediğiniz birkaç film bulabilirsiniz. Müzikaller ile aranız yoksa ama merak ediyorsanız da endişelenmeyin, müzikallerden haz etmeyenlerin bile beğenebileceği filmleri özellikle vurguladım. (Esasında bu liste müzikal filmlerden hoşlanmayanların dahi sevebileceği filmlerden oluşuyor.) Öyleyse hadi başlayalım.

    1. Moulin Rouge! (2001)

    Moulin Rouge! filmi yönetmeni Baz Luhrmann, dönem filmi tarzını ve popüler kültürünün tonlamalarını bir araya getirmeyi adet edinmiş bir yönetmen. Satine rolünde izlediğimiz Nicole Kidman'nın oyunculuğuna dair soru işaretleriniz varsa, henüz bu filmle karşılaşmamışsınız demektir. Satine, bir gece kulübünün yıldızıdır ve şehrin en popüler kadınıdır. Christian (Ewan McGregor) ise genç ve tutkulu bir yazardır. Christian'ın hayattaki en kıymetli ve biricik olan şeyin aşk olduğuna inanır ve elbette bu inanç Satine'ye aşık olmasını kaçınılmaz kılar. Filmin aynı zamanda senaristi olan Baz Luhrman, bu hikâyenin özünün, Orpheus mitini yansıttığını söylemiştir. Luhrman yalnızca hikaye üzerinde titizlenen bir yönetmen değildi. Moulin Rouge müzikalinin mükemmelliği hazırlanmış müziklerin eşsizliğinde yattığı söylenebilir. Moulin Rouge! izlerken kendinizi kulisin bir parçası veya bir Broadway müzikalinden en ön sırada bilet almışsınız hissini yaşamanız kaçınılmaz olacaktır.

    2. Rock Star (2001)

    Rock Star, müzikal sevmeyenlerin dahi severek izleyebileceği bir yapım. Başrollerde Mark Wahlberg ve Jennifer Aniston gibi isimlerin yer aldığı filmde, Chris (Mark Wahlberg), hayranı olduğu Steel Dragon isimli bir grubun, tribute band'inde solisttir. Bir gün grubun diğer üyeleriyle birlikte gittiği konserde Chris, akıl almaz bir şey yaşayacaktır. Çocukluğundan beri hayranı olduğu ve hayatının bir parçası olan grubun solisti olma şansıyla serüven başlar. Steel Dragon, film için tasarlanmış hayali bir grup olsa da, Rock müzik gruplarını yansıtan inanılmaz bir görünüm çizer. Hatta dünya çapında uzunca bir süre Steel Dragon albümü arayışına çıkan pek çok insan olmuştur. Rock Star filmi, müzikleriyle akıllara kazınmış -her ne kadar bir Broadway müzikali izletiyormuş hissiyatı vermese de- konser görüntüleri ve tasarımlarıyla aradan ne kadar zaman geçerse geçsin, pek çok rock müzik sever için zamansız bir film olmayı sürdürüyor.

    3. Chicago (2002)

    Ah, Chicago için ne söylenebilir ki! Chicago, Broadway müzikalleri arasında en beğenilen oyunlardan birisidir. Bunun yanı sıra, sinema uyarlaması da, bu özelliğe sahip nadir filmlerdendir. 75. Akademi ödüllerinde, tam 13 dalda aday gösterilen yapım, aynı zamanda en iyi film kategorisini kazanan ilk müzikal filmdir. 1929 Chicago’da geçen hikayede, Roxy Hart (Renée Zellweger), gecelerini caz gösterilerini seyredip kendisinin sahneye çıktığını hayal ederek geçirmektedir. Kocasını terk edip gösteri dünyasına adım atmayı ümit ederken, Fred ismindeki bir adam onun bu hayallerini kullanarak Roxy’i kandırır. Roxy, sahne ışıklarını beklerken kendisini sorgu ışıkları altında bulur. Roxy Hart, hapishaneye düştükten sonra hayranı olduğu Velma Kelly'de (Catherine Zeta Jones) hapse girer. İkisi de özgürlüklerine kavuşmak için çareler aramaya başlarlar. Onları savunacak avukat Billy Flynn (Richard Gere) ise cinayet davalarıyla ünlenmiş bir isimdir. Film boyunca sahneler çoğunlukla hapishane, caz kulübü ve mahkeme ekseninde yaşanır. Bir sinema filmine kıyasla az sahne kullanımı, bu filmin en eşsiz detaylarından yalnızca birisidir. Richard Gere'in iyi bir aktör olduğunu tekrardan ispatladığı bu yapım, müzikal filmler kategorisinin çıta yükseltmesi adına da çok önemli bir yere sahip. Filmi izlemeye fırsat yaratamasanız bile, Cell Block Tango adlı şarkıya göz atmalısınız.

    4. The Phantom of the Opera (2004)

    İngiliz besteci Andrew Lloyd Webber'in dünya çapında en popüler müzikal eserlerinden biri olan The Phantom of the Opera (Operadaki Hayalet), ilk defa sahneye konuluşundan 20 yıl sonra yeniden beyaz perdeye uyarlandı.
    Paris opera binasını kendisine mesken tutan Hayalet (Gerard Butler), zamanının büyük çoğunluğunu org çalarak ve opera binasını gezerek geçirir. Adeta dahi bir müzisyen olan Hayalet, yüzündeki maskesi ile operada gizli saklı yaşamını sürdürmektedir. Genç opera sanatçısı Christine’in (Emmy Rossum) açılış gecesindeki büyüleyici performansı, hem seyircileri hem de tiyatronun Hayalet'ini derinden etkiler. Operanın gizemli Hayalet'i, kendisini bu yıldızı korumaya adar. Zaman içerisinde Hayalet, Christine'e bağlanır ve aşık olur. Ne var ki, Christine'e aşık olan yalnızca Hayalet değildir. Opera'nın sahibi Raoul da Christine'e aşık olmuştur ve karşılıksız değildir. Gotik bir aşk hikayesi ve bir de müzikal... İnsan başka ne ister ki?

    5. Sweeney Todd: The Demon Barber of Fleet Street (2007)

    Sweeney Todd (Johnny Depp) İngiltere'de berberlik yaparak yaşamını sürdüren, çok güzel bir eşi olan, hayata umutla bakan bir adamdır. Fakat kasabanın önde gelenlerinden birinin güzel eşine karşı iyi niyetler içerisinde değildirler. Yersiz bir suçlama ile hapse atılır ve ardından sürgüne gönderilir. Hayatı darmadağın olan Sweeney Todd, kurtulup geri dönmek ve intikam almak için yemin eder. Yıllar sonra geri geldiğinde her şey çok değişmiştir fakat onu hatıralar içerisinde sabırla bekleyen biri vardır; Mrs. Lovett (Helena Bonham Carter)... Şeytan Berber, Mrs. Lovett'ın da yardımıyla suçluyu bulana kadar acımasız bir cellada dönüşecektir; bu arada kasabayı birbirinden güzel kek ve çörek kokuları kaplarken şüphelenmek kimsenin aklına gelmeyecektir... Gotik tarzda filmler denildiğinde akıllarda ilk beliren isim olan Tim Burton'un yönetmenliğindeki yapımın başrollerinde ise; Johnny Depp ve Helena Bonham Carter gibi isimler yer alıyor. Esasında bu üç ismin ortak bulunduğu birçok yapım bulunuyor. Birbirleriyle olan uyumları herbir filmi, kült bir film yapma gibi bozulmaz bir geleneğe sahip.

    6. Across the Universe (2007)

    Benim favori müzikal filmim olan Across the Universe filmine gelmiş bulunuyoruz. Across the Universe, gerektiği değeri görememiş ve hakkında uzun uzadıya konuşulması gereken bir yapım. Dolayısıyla kısaca bahsetmeye çalışsam da mutlaka izlemeniz gerektiğini düşündüğüm çok özel bir film.
    The Beatles'ın 33 şarkısından oluşan film, adeta bir saygı duruşu. Jude adında genç bir adamın, babasını bulma umuduyla Liverpool'dan ayrılmasıyla, babası ile kuracağı bağdan çok daha güçlü bir dostluk edinir. Jude'un Max ile dostluğu yalnızca dostluk getirmeyecektir. Max'in kız kardeşi Lucy'e duyacağı aşkı da beraberinde getirir. İki kafadarın New York'a taşınmalarından çok kısa bir süre sonra, erkek arkadaşını yitiren Lucy de onlara katılır. Max'in Vietnam savaşına çağrılmasıyla artan bir politik ortam içerisinde buluruz kendimizi.
    Filmin var olan her bir karakterinin ismi neredeyse bir The Beatles şarkısına atıf. Film, müziklerinin güzelliği sayesinde tekrar tekrar açmanıza neden olabilir, zira Joe Cocker filmde Come Together şarkısını seslendiriyor. Across the Universe, yalnızca The Beatles üyelerine bir saygı duruşunun çok ötesinde. Sadie-Jo-Jo gibi karakterlerin tiplemeleriyle Janis Joplin ve Jimi Hendrix gibi isimlere de, başlı başına bir saygı duruşu.
    Across the Universe için kısacası Woodstock Generation'ı için bir armağan olduğu söylenebilir. Müzikal sevin veyahut sevmeyin, günün sonunda herkes The Beatles sever diye düşünüyorum.
    Sanıyorum, bu liste için, bu kadar yeterli. Aralarında henüz izlemediğiniz filmler varsa keşfedilmek üzere sizleri bekliyorlar.

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.