Advertisement
Advertisement

Müzeyyen Olmak

Müzeyyen Olmak
  • 2
    0
    0
    0
  • Müzeyyen’deki tuhaflığın ne olduğunu sonunda anlamıştım… Müzeyyen hiç flört etmiyordu. Gözlerini kaçırmıyor, heyecanlanmıyor, dili sürçmüyor, dudaklarını ısırmıyor, kendinden bahsetme konusunda en küçük bir heves göstermiyordu. Ya beni etkilemek gibi bir derdi yoktu, ya da beğenilmeye çok alışkındı.

    İlhami Algör'ün romanlarının birinde, sokakta acelesiz, kendine has zarafetiyle yürüyen bir kadına rastlıyoruz. Güzelliğinin yanında pervasız yaşayan, cesur, sakin ama tehlikeli, sadık ama biraz çapkın, hesapsız, zeki bir kadına... Kocası trafik kazasında ölen bu kadın, hayata küçük kızıyla beraber kafa tutuyor. Çok büyük etki yaratan her şey sonsuza kadar devam edecekmiş gibi hissedilir. Oysa yarım kalanların değerine kör kalmayı tercih eden herkes, bir noktada aslında onların ışıltısına aşinadır. Tam o noktada zoraki bir düğüm bulunur. O düğümlerden birini çözmeye çalışan film montajcısı Arif'in yolu da bir gün çıkmaz sokağa, Müzeyyen'e çıkar. Müzeyyen bir erkeği etkilemek için küçük oyunlara başvurmayacak, çaba sarf etmeyecek bir kadın. Belki de bu sebepten karşı konulamayacak bir cazibesi var. Duygular ve hayaller içinde kendine dikenli bir yatak yapan Arif, Müzeyyen'e kısa sürede aşık olur ve evlenirler. Artık Arif için Müzeyyen bir solunum şekli, bir yaşam tarzı, aynı zamanda üretkenliğinin bir aracıdır. Fakat Arif etrafını kaplayan pembe bulutlardan, Müzeyyen gibi bir kadını taşıyamayacağı gerçeğini göremez. Onun için Müzeyyen hem bir hastalık, hem de bir ilaçtır. Ne olmuştu da, "Seninle dünyanın her yerine gelirim," diyen Müzeyyen, durduğu yerden çekip gitmelere başlamıştı? Okurken bolca sigaranın, aforizmanın, köhne İstanbul sokaklarının ve kırmızı bir elbisenin hissiyatını veren kitapta, Arif'in bohem bir tavırla gözünün gördüğü, algılarına açık her şeyi yorumlamaya çalışması bir gün Müzeyyen engeline takılacak, hatta onunla çatışacaktır. Doğru bildiği her şeyi alt üst eden bir kadının varlığı Arif'te her zaman yanlış olanı düşündüğü, yorumladığı ve yaşadığına dair gizli bir paranoya hali yaratacaktır. Müzeyyen'in her an alıp başını gidecekmiş gibi, biraz da evinde ona kucak açacakmış gibi olan hali, Arif'in bunun ölü doğan bir aşk olduğunu geç fark etmesine sebep olur. Müzeyyen'in hiçbir zaman bir açıklama borcu, bir yemini yoktur. Kalmak istiyorsa kalır, gitmek istiyorsa gider. Bunun bilincinde olan Arif'in erkek içgüdüleriyle derin düşünceleri savaş haline girer ve içgüdüleri kazanır. Bu da Müzeyyen'in çıkmaz sokağa dönme isteğini tetikler. - Fakat müzeyyen bu derin bir tutku. + Sapıkça ve tek taraflı bir tutku. Müzeyyen,” dedim, kendi kendime, elimde Kürt börekleri ile dikildiğim kenardan, “Çok güzelsin, çok.”

    Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku'nun yazıldığı dil ve hissettirdiği sıkıntılı gerçeklik beyaz perdeye Çiğdem Vitrinel yönetmenliğinde 2014 yılında başarıyla yansıtıldı. Fakat sinemada izlediğimiz film ile ellerimiz arasında tuttuğumuz kitap arasında birçok fark bulunuyordu. Örneğin filmde özgür ve tamamen bağımsız bir kadın olarak dikkat çeken Müzeyyen, kitapta çocuk sahibidir. Ayrıca filmde, kitapta olmayan yan karakterler de vardır. Fakat yapılan değişiklikler hikayenin edebi halinin özünden çıkmamış, hatta ona doğru bir senaryo ve oyuncularla efsaneleşme imkanı tanımıştır.

    Filmde Arif'i Erdal Beşikçioğlu canlandırıyor. Sessiz, biraz melankolik, cep telefonu dahi kullanmayan bir yazar. Müzeyyen rolünde ise Sezin Akbaşoğulları'nı görüyoruz. Oyuncunun performansı bize, bu rolün altından kalkabilecek başka bir isim olmadığını düşündürtüyor. Filmin ilerleyen dakikalarında güçlü, zeki ve güzel olan Müzeyyen, ilişkiler hakkında her şeyi bildiğini düşünen Arif için bir sınav haline geliyor. Görmeye alıştığımız güçlü erkek-zayıf kadın algısını yerle bir eden hikaye, Arif'in Müzeyyen'e olan hislerinin getirdiği kıskançlık duygusuyla daha realist bir hale geliyor. En sonunda ise Müzeyyen Arif'in hayatından çıkarak, birnevi onu büyüten kadın oluyor. Bazen bazı şeylerin yarım kalması gerekir ve o yarımdan bir tecrübe edinmek olabilecek en mutlu sondur. Müzeyyen'in kollarından boşluğa düşen Arif, kendini bulmuş bir adam olarak ayağa kalkar. Fakat Müzeyyen aynı çıkmaz sokakta, aynı edayla ve kendine güvenle salınmaya, yani kendi olmaya devam eder... Unutmayın, sonradan Müzeyyen olunmaz.

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.