Matisse sıra dışı bir sanatçıydı. Kaçınılmaz bir şekilde resme yönelen gönülsüz hukuk öğrencisinin tabloları ilk başlarda beğenilmedi, fakat kısa süre sonra takdirle karşılanmaya başlandı. 1800'lerin sonlarında sanat dünyasına adım atan Matisse, nesnel resimler yapmak için klasik teknikleri öğreten Paris'in saygın sanat okullarında eğitim gördü. Sonunda zamanının katı sanat kurallarına bağlılığı bırakıp doğrudan paletinden tuvale aktardığı canlı renklerle gerçekliğin yerine duyguları yansıttı ve perspektifi göz ardı etti.
Şöhrete Giden Yol
Matisse'in sanat hayatı apandisit hastalığından sonra yatağa düştüğü on dokuz yaşında başladı. Tedavi süresinde zaman geçirmek için annesi ona resim araç gereçleri vererek kurallara göre değil içinden geldiği gibi resim yapmasını istedi. Matisse hemen resmin büyüsüne kapıldı. Ne var ki kendisi daha sonra şunları söylemiştir: "
Elime boya kutusunu aldığım ilk andan itibaren bunun hayatımın amacı olduğunu anladım. Sevdiği şeyin üzerine atlayan bir hayvan gibi resme daldım".
Picasso ve
Kandisky ile birlikte modern sanatın en büyük sanatçılarından biri olarak kabul edilen
Henri Matisse,
Fovizm (Vahşi hayvanlar) akımının temsilcilerindendir. 1896 ve 1897’de ilk eserlerini sergiledi. Bunlar, ürkek denemelerdi. İlk yazı Belle-Ile adasında geçiren empresyonist ressamların arkadaşı
John Russel’in misafiri oldu; bu arada
Russel’in dostlarından
Rodin ve
Pisarro' yu tanıdı.
1898 Ocak ayında evlendi. Aynı yıl, ressam Turner’i görmek için Londra’ya gitti. Daha sonra Korsika ve Toulouse şehrinde kaldı. Buradaki parlak ışık onu mest etti. Yavaş yavaş kendi havasını bulmaya başladı.
1898’de Paris’e döndü, maddi zorluklara rağmen hiçbir akıma kapılmadan araştırmalarına tek başına devam etti. Rue de Rennes’deki bir Sanat Akademisi’ne devam ederek figür üzerinde çalışmalarda bulundu. Burada Derain ve Jean Puy gibi ressamlarla tanıştı. Barye ve Rodin’in himayesinde heykel çalışmaları yaptı.
Matisse 1901’den itibaren her yıl Bağımsızlar Sergisi'ne ve kurulduğu 1903’ten itibaren de
Sonbahar Sergisi'ne eserlerini yolladı. 1904’te tablo taciri Vollard’ın salonlarında özel bir sergi açtı. Saint-Tropez’de
Signac ve
Cross’la buluşan Matisse onların noktalama tarzını benimsedi ve açtığı sergide fovistler en büyük yıldızı oldu.
1906’da Bağımsızlar Sergisi’ne
Yaşama Sevinci adlı tablosunu yolladı, sonra Druet Salonu’nda özel bir sergi daha açtı; gravür ve taş basması üzerinde çalışmalar yaptı. Tablo koleksiyoncusu
Stein kardeşlerin evinde genç rakibi
Picasso ile karşılaşıp tanıştı.
1917’de arkadaşı
Marquet ile Marsilya’ya gitti, oradan Nis’e geçti ve daima hayalinde yaşattığı bir ışık ve renk cenneti ile karşılaştı. Daha sonra, 1921’de, Paris’deki evini bozmadan Akdeniz kıyılarına yerleşip, hayatının ikinci yarısını büyük bir sükunet ve refah içinde geçirdi. Yine seyahat hevesine kapılmıştı: 1920’de İngiltere’ye, 1925 ve 1930’da İtalya’ya, 1930 ve 1933’de Amerika’ya gidip, Polinezya adalarından da geçti. Daha sonra ise bir dünya turuna çıktı.
Eserlerinin uyandırdığı yankılar ve şahsen gördüğü itibar yirminci yüzyılın ikinci yarısında ressam, heykeltıraş, desinatör, gravür ustası, iç mimar ve hoca Matisse’in,
Picasso ile birlikte Avrupa sanat sahnesine hakim olmasını sağlamıştır. Zarif üslubu, ışık oyunları, saf ve canlı renkleri en büyük özellikleridir. Matisse sanat anlayışını muhteşem ve özlü bir biçimde sunabilmiş; gökyüzünün maviliğini, tabiatta yetişen çiçek ve meyvelerin şeffaf renklerini en iyi şekilde değerlendirmiş, kadın vücudunun her zaman göz okşayan kıvrımlarını, güneşin saçtığı demet demet ışınları, Tahiti’de gördüğü birbirinden güzel göz kamaştıran sahneleri dahiyane bir ustalıkla canlandırabilmiştir.
1920’de ve 1939’da bale, dekor ve elbiseleri çizdi. Daha sonra Vence’deki Dominiken Kilisesi’nin yapımı ile uğraşmıştı.
Bu tarihi anıt bir bakıma onun vasiyetnamesi oldu. Ünlü ressam, 2 Kasım 1954’te Nis şehri yakınlarındaki Cimiez Tepesi’nde hayata gözlerini yumdu.
Eserlerinden Bazıları
Dance
Red Room
Music
Yorum Bırakın