Beneklere Hükmeden Kadın: Yayoi Kusama

Beneklere Hükmeden Kadın: Yayoi Kusama
  • 0
    0
    0
    0
  • 1929 doğumlu Japon çağdaş sanatçısı Yayoi Kusama sanat hayatına on yaşındayken puantiyeler ve ağ resimleri çizerek başladı. Çocukluk yıllarında sahip olmaya başladığı mental bozukluklar nedeniyle halüsinasyon olarak çiçekler, ağlar ve ağırlıklı olarak noktalar görmesine sebep oldu. Bu sorunlarla sanat sayesinde başa çıktı. Uzun yıllar ABD'de yaşadıktan sonra kendi isteği ile ülkesine, akıl hastanesine yatmak üzere geri döndü. Rahatsızlığında, Kusama'nın anlatımıyla kadın peşinde koşan babasının ve her zaman kendisini aşağılayan, baskılayan annesinin payı büyük. Kendisini "Obsesif Sanatçı" olarak nitelendiren Kusama, eserlerini "Feminizm, minimalizm, sürrealizm, art brut, pop-art ve soyut ekspresyonizm" çatısı altında topluyor. Bir konuşmasında Kusama resim yapma nedenini şöyle açıklıyor: “Bir gün kırmızı çiçekli desenli bir masada oturuyordum. Ufuktaki kocaman Güneş çok parlıyordu. Başka yere bakınca nihayetinde her şeyin kırmızı desenlerle kaplandığını görüyordum. Kendimi duvarlarda tırmanıyor, tavanlarda dolaşıyor gibi hissediyordum. Bütün mekanlarla birlikte sonsuzlukta yüzüyor gibiydim. Sonra sonsuzluğu bir hiçlik olarak görmeye başladım. Kırmızı benekler, çiçekler çoğalarak etrafımı sarıyordu. Bir süre sonra bütün kırmızı benekler sanki üstüme gelmeye başladılar. Kaçmaya başladım, merdivenlerden hızla iniyordum. Ben koştukça merdivenler sonsuzluğa uzayıp gidiyorlardı” 1957 yılında ABD'ye gittiğinde ilk kişisel sergisi "Obsesyonel Monokrom"u New York'ta açtı. Siyah beyaz noktalarla kaplı tuvalleri hipnotik çalışmaları ona şöhreti getirdi.

    “Sanatla uğraşmasaydım çoktan ölürdüm” 

    Camiada hızla yükselen Kusama 1966 yılında Venedik Bianeli'ne katıldı. Bianel hem daha çok tanınmasına hem de tepki çekmesine neden oldu. Altın rengi  kimonosuyla dikkat çeken sanatçı, bianelde iki dolar gibi bir fiyata minik aynalı kürecikler sattı ve sanat camiası bu durumu hiç hoş karşılamadı. İşte o dönem aldığı eleştirilere dayanamayarak Japonya'ya döndü. Daha sonra Tokyo'da çıplak vücut boyama etkinlikleri düzenlediği için tutuklandı. Amerika'da sanat camiasına kendini kabul ettirdi hatta bir dönem Andy Warhol'dan bile daha çok bahsedilen sanatçı oldu ve bütün bunları, yabancı bir ülkede, çok iyi bilmediği bir dilde ve tek başına bir kadın olarak yaptı. Japonya'ya döndükten sonra hâlâ kaldığı hastaneye kendi isteği ile yattı ve orası onun evi gibi oldu. Yoyai Kusama her şeye rağmen işine sıkı sıkı sarıldı. Tam eleştiriler susmuşken sessizliğe büründü. Bu sakin ve sessiz geçirdiği yıllarda ise üretmeye hep devam etti. Sadece resim kariyerine devam etmedi, şiir, roman, otobiyografi yazarak edebi bir kariyerde başlattı. 1990'lı yıllardan sonra Kusama'ya olan ilgi arttı ve dünyaca ünlü bir isim haline geldi.

     “Sanat gördüğüm, yaşadığım olumsuz şeylerden kurtulmak için bir araçtı, bir yoldu, yöntemdi ve kurtuluştu. Bu yüzden sürekli çizdim, boyadım ve yazdım”

    Daha sonra Kusama, modanın New Yorklu dehası Marc Jacobs'un başında bulunduğu Fransız markası Louis Vuitton ile bir iş birliği yaptı. Kendine özgü tarzıyla moda dünyasında da bir yer edindi. Kusama öyle sevildi öyle ünlendi ki Time Dergisi'nin "Dünya İçin Önemli 100 Kişi" listesine girdi, adına sergiler açıldı, "Ömür Boyu Başarı" ödülü aldı aynı zamanda Japonya'nın ünlü "Praemium Imperiale" ödülünü kazanan tek kadın oldu. Birçok ödülü var, eserleri dünyanın en önemli müzelerinde sergileniyor ve dünyada hâlâ Kusama fırtınası esiyor...

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.