Tamara de Łempicka, 16 Mayıs 1898 yılında Maria Gorska adıyla Varşova'da dünyaya geldi. 1907 yılının kış aylarını büyükannesi ile birlikte geçirirken bu sıralarda Rönesans ustalarının resimlerini keşfetti. O yıllarda bir sokak ressamına yaptırdığı resmi beğenmeyip kendisinin daha iyi yapabileceğini söyleyerek resmi yırtıp atması bu konuda iddiasını daha o yıllardan belli ediyordu.
[caption id="attachment_90284" align="aligncenter" width="296"] Portrait of Madame Boucard, 1931[/caption]
"Tamara de Lempicka'nın otoportresi, özgür kadınının gerçek görüntüsüdür. Elleri eldivenlidir, kendisi bir miğfer takmaktadır, ve erişilmezdir; soğuk ve neredeyse rahatsız edici güzelliği, heybetli görüntünün içine işler, işte bu kadın, özgürdür!"
Anne ve babasının küçük yaşta boşanması sonucunda teyzesi ile birlikte yaşamış ve daha sonra kendi hayatını kurmak için bir partide tanıştığı Rus avukat Tadeusz Łempicki ile evlenip Paris'e taşınmıştır. Paris'e taşındıktan kısa bir süre sonra çift maddi sıkıntılar çekmeye başlar. Bir yıl sonra da kızları Kizette de Łempicka dünyaya gelir. Yaşadıkları bütün zorluklara rağmen Łempicka resim dersleri alır. 1925 yılında Milan'da dikkat çekici bir sergi açar. 6 ay gibi kısa bir sürede yaptığı 28 portreyle yüksek sosyete de tanınmaya başlar.
[caption id="attachment_90287" align="aligncenter" width="446"] The Kiss, 1922[/caption]
Łempicka, çizdiği kadın imajlarında seksi, kendine güvenen, güzel kadınlarında yanında masumiyet ve şefkat gibi duyguları da arar. Çoğu kadın imajları kızını andırırken kübist tarzda resmettiği eserlerde erkek figürleri eşi Tadeusz'u andırmaktadır.
Łempicka, metalik renkler ve köşeli formlar gibi karakteristik özellikler taşıyan portrelerinde rahat, ince ve zarif, genç kadın ve erkekleri yansıtmıştır.
[caption id="attachment_90285" align="aligncenter" width="482"] Portrait of the Marquis d’Afflitto, 1925[/caption]
Pablo Picasso, Jean Cocteau, Andre Gide gibi sanatçıların yanı sıra Violet Trefusis, Vita Sackville-West ve Colette gibi lezbiyen ve biseksüel yazar ve sanatçılarla da arkadaş olur. De Łempicka, güzelliği, verdiği partiler ve hem kadın hem de erkeklerle yaşadığı aşk ilişkileri ile dikkat çeken bir kişilik olur. Kocası bu skandallar karşısında 1927’de Tamara’yı terk eder ve 1928 yılında boşanırlar.
[caption id="attachment_90283" align="aligncenter" width="260"] Kizette In Pink, 1926[/caption]
“Özgür bırakılan kadının bir karakter olarak varlığını ortaya koyduğu ilk eserdir. Kadının eldiveni ve kaskı ile erişilemez güzelliğinin arkasındaki soğukluğu, zorluğu ve kendine güveni vurgulanmıştır.”
De Łempicka, 1929 yılında Amerika’ya bir sergi için gider ve burada çok para kazanır. Fakat ne yazık ki 1929 ekonomik krizinde kazandığı tüm parasını kaybeder. Buna rağmen işlerini kısa zamanda yoluna koyar ve tabloları müze koleksiyonlarına girmeye başlar. 1933 yılında Chicago’ya giderek Georgia O’Keeffe, Santiago Martinez Delgado ve Willem de Kooning ile çalışır. Aynı yıl bohem hayattan sıkılıp tekrar aristokrat bir yaşam süreceği Baron Kuffner ile evlenir.
Sanatçı, 1950’lerden sonra, tarzının modası geçince, değişik üsluplar dener, hatta soyut çalışmalar yapar, ancak eserleri ilgi çekmez. De Lempicka, 1962 yılından sonra bir daha sergi açmaz. 1970’lerde açılan retrospektif sergi ile, ona olan ilgi yeniden artar.
[caption id="attachment_90288" align="aligncenter" width="367"] Young Lady With a Beret, 1971[/caption]
1978 yılında Cuernavaca Meksika’ya taşınır. 1980’de burada uykusunda kalp krizi geçirerek hayata veda eder, yakılıp külleri Popocatépetl volkanına saçılır.
Yorum Bırakın