Resmin Kendi Gerçekliğine Giden Yol: Empresyonizm

Resmin Kendi Gerçekliğine Giden Yol: Empresyonizm
  • 0
    0
    0
    0
  • Kimi tarihçilere göre insanlık tarihindeki en önemli olaylardan biri olan Sanayi Devrimi’nin ardından görülen ekonomik, sosyopolitik, toplumsal değişimler elbette ki hayatın akışına paralel hızda eşlik eden sanatı da etkileyecekti. Fotoğraf makinesinin icadı başta olmak üzere teknolojik icatlar, makineleşme ve benzeri gelişmelerin hali hazırda akademik-avangard çatışmasının sürdüğü sanatın tüm alanlarında yadsınamaz derecede çarpıcı etkileri olacaktı. Bu dönemde oluşacak akımlar, sanat içinde bir yenilenmeye yol açacak beraberinde büyük ve köklü değişimlerin zeminini hazırlayacaktır. 19. yy sonlarına doğru, 1874 yılı Fransa Paris’te bir fotoğrafçının stüdyosunda bir araya gelen sanatçı grubunun Salon’a alternatif düzenlediği bir sergide, izlenimcilik akımının ‘çekirdek kadrosunu’ oluşturacak sanatçıların da bulunduğu bu sergide, Claude Monet’nin o ünlü tablosu elbette ki vardı. ‘İzlenim: Gündoğumu’ isimli eser, bir devrim niteliğindeydi. Akademik sanat anlayışına taban tabana zıt bir üslubu barındıran bu resim avangardın aykırı duruşunu simgeliyordu. Akıma ismini verecek olan bu eserin, sanatçısı Monet, bu sergide ve sonrasında alaylarla eleştirilere maruz kalmış, resimleri için önemli olan tek şeyin ışık değerleri olduğunu düşünmüş, hatta salt izlenim peşinde olduğu eserleri ve sanat anlayışı için şöyle demiştir; “Her şey renk ışıltıları içinde görünüyor bana. Bu parıltıyı ve bu büyülü ışığı vermek istiyorum. Bu inanılmaz gerçeği göremeyenlerin, resimlerimi yadırgayacaklarını biliyorum.” [caption id="attachment_181815" align="aligncenter" width="2250"]Claude Monet, İzlenim:Gündoğumu, 1872 Claude Monet, İzlenim:Gündoğumu, 1872[/caption] Claude Monet’nin etkisi öyle büyük olmuştur ki belki buna verilebilecek ilginç örneklerden biri de Kavramsal Sanat ve Dadaizm akımlarından bahsederken sıkça rastlayacağımız bir isim olacak olan Marchel Duchamp da ilk resimlerini yaparken Monet’den etkilenmiştir. [caption id="attachment_187726" align="aligncenter" width="350"]Marcel Duchamp, Blainville'deki Kilise, 1902 Marcel Duchamp, Blainville'deki Kilise, 1902[/caption] Dönemin ünlü eleştirmenlerinden Louis Leroy’nın Le Charivari gazetesinde Monet’nin tablosundan bahsederken, resmin bitmemiş görüntüsünden, izlenimden ibaret kaldığından bahsetmiş, bu tabir rastlantısal bir biçimde akıma adını verecek kadar popüler bir kavram haline gelmiştir. Tıpkı Leroy’nın eleştirisinde bahsettiği gibi ‘bitmemiş görüntüye sahip resimleriyle ünlü bu akımın eserlerinden genel hatlarıyla bahsedecek olursak, bizleri akademik sanat anlayışının sert üslubundan oldukça farklı olarak kurallardan arınmış bir biçimde parlak, ışıl ışıl, perspektifin renklerle ifade edildiği bir anlayışın beklediğini söyleyebiliriz. İzlenimciler dünyayı renklerle resmederler. Anlık yakalanan görüntülerin yansıtılması fikrinden yola çıkarak, görüntünün sanatçı üzerinde oluşturduğu etkinin yani ‘izlenim’ kavramının hakkını verebilmek adına da gereken çabukluğu, detaylardan ve gerçekliğe yakın bir görüntüden  feragat ederek renklerle, fırça vuruşlarıyla ifade ederler. [caption id="attachment_187722" align="aligncenter" width="300"]Claude Monet, The Artist's Garden at Giverny, 1900 Claude Monet, The Artist's Garden at Giverny, 1900[/caption] İzlenimcilerin metodu olarak tanımlayabileceğimiz hızlı, kesik fırça darbeleriyle oluşturulan bu resimler, gözün birleştireceği şekilde oluşturulmasından ötürü resimde bitmemiş bir görüntünün ortaya çıkması oldukça doğal ve karakterize bir görüntüdür. Akımın en önemli temsilcilerinden olan Monet, Pissarro,  Renoir, Cezanne, Degas gibi sanatçılar istedikleri görüntüye sahip olabilmek için atölyelerinin sınırlarını aşarak doğada resim yapmaya başlamışlar, hatta sandallar kiralayarak onları küçük atölyeleri haline getirmiş ve anlık görüntüye ulaşabilecekleri en yakın noktaya varana dek doğaya karışarak çalışmalarını sürdürmüşlerdir.  Özellikle de Eduard Manet sanatçıların atölyeden çıkmaları gerektiğini savunmuş, dönemin normlarını yıkarak sanata devrimsel bir yenilik getirmiştir. [caption id="attachment_187845" align="aligncenter" width="2162"]Edouard Manet, Swallows, 1873 Edouard Manet, Swallows, 1873[/caption] Yazının başında da bahsettiğimiz gibi, endüstriyelleşmenin, dönemin teknolojisinin,  genel anlamda modernleşmenin etkisi altına girmiş/girecek olan sanatçıların özellikle sanatsal araştırmalara kaynaklık etmesi açısından önemli bir icat olarak gördükleri fotoğraf makinesinden etkilenen izlenimci Degas gibi sanatçılar,  yalnızca teknik anlamda değil içerik anlamında da yenilenme yaşamışlardır. Özellikle de Degas, resimlerinde kent görüntülerine, balerinlere yer vermiş ve benzer imgeler etrafında dönerek ortaya çıkardığı eserlerinde kullandığı teknikle fotoğraf makinesinin yakalayabileceği türden görüntüler ortaya koymuştur. [caption id="attachment_187847" align="aligncenter" width="1207"]Edgar Degas, Two Dancers on a Stage, 1874 Edgar Degas, Two Dancers on a Stage, 1874[/caption] 20. yy henüz başlarında kübizm akımını etkileyecek bununla birlikte soyut resmin de yolunu açacak olan Cezanne, Ard-İzlenimcilik, izlenimcilik sonrası diyebileceğimiz grupta resmin kendi gerçekliğine doğru gittikleri yolda Van Gogh gibi, Paul Gauguin gibi sanatçılarla benzer bir sanatsal üslup anlayışına temellendirdikleri resimleriyle kendini ifade edeceklerdir. İzlenimci ressamlara göre daha sağlam bir biçimsel temele dayandırılmış bu anlayışta renk ve çizgiyi daha simgesel bir biçimde kullanan ressamlar, 1910 yılında 'Manet ve İzlenimcilik Sonrası Ressamları' sergisinde yine bir eleştirmen tarafından  kullanılan 'İzlenimcilik Sonrası' terimiyle ünlenmiş, hatta 'vebadan kaçar gibi kaçmalıyız bu resimlerden!' yorumlarına maruz kalmışlardır. [caption id="attachment_187864" align="aligncenter" width="600"]Paul Cezanne, Yıkananlar, 1899-1904 Paul Cezanne, Yıkananlar, 1899-1904[/caption]   [caption id="attachment_187868" align="aligncenter" width="1280"]Paul Gauguin, Fatata te Miti, 1892 Paul Gauguin, Fatata te Miti, 1892[/caption] İzlenimci ressamların ve 'izlenimci sonrası ressamları' olarak adlandırdığımız sanatçıların ortak bir konusu vardı ki o da yaşadıkları dünyayı gördükleri biçimde, kendi izlenimleriyle resmetmekti, bu doğrultuda iyi işler ortaya koymayı hedeflemişlerdi. Cezanne, her şeyin en başta da sanatın fikirlerle gelişeceğini savunurken sürekli çalışmış, arkadaşlarına da bunu tavsiye etmiş, sanatçının gördüğü, duyduğu, hissettiği dünyayı farklı bir biçimde ifade etmesi gerektiğini düşünmüştü. Bu ve benzer düşüncelere sahip ressamlar eserlerini üretirken dünyayı renklere bölerek, ışığın yaratıcı kullanımıyla birleştirmiş empresyonizm akımının temel teknik anlayışını ortaya koymuşlardır.   Kaynak: 1

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.