Gerçek umudumu nasıl özgür bırakırım?
Colette’in tüm hayatı boyunca peşinden koştuğu soru işte bu. Yaşantısını, eserlerini bu sorunun üzerine kuran Collette; kadının özgürleşme, zincirlerini kırma savaşındaki en önemli figürlerden bir tanesi.
1873 yılında Fransa’nın güneyinde bir taşra kasabasında doğan Colette, ordudan emekli babası ve renkli bir kişiliğe sahip annesiyle taşrada sıkıcılıktan uzak bir ortamda çocukluğunu geçirmiştir.
Erken yaşta gerçekleştirdiği ilk evliliği Colette’in hayatında kötü bir anı olmakla beraber hayatını değiştirecek adımları atmasını da sağlar.
Dolandırıcılığı ile nam salmış olan yazar ve müzik eleştirmeni kocası Henri Gauthier Villars, Colette’in yazım yeteneğini fark ederek onu bir odaya kitleyip bir roman serisi yazdırır. Ancak bu seri Colette’in adıyla değil kocasının adıyla yayımlanır. Bu deneyim ne kadar kötü görünse de Colette’in sanat hayatına attığı ilk adımdır ve evliliği sayesinde artık Paris’e yerleşmiştir. Paris’te kocasından boşanan Colette artık Paris’in sanat hayatı içinde kendini geliştirmeye başlayacaktır. Boşanmanın ardından Colette 6 yıl boyunca Paris müzikhollerinde şarkıcılık yapacak ve bu dönemde birçok deneyim kazanacaktır.
Colette skandallar kraliçesi ünvanını ise Moulin Rouge’da oynadığı bir oyun sayesinde elde eder. Oynadığı skecin bir bölümünde göğsünü açarak dönemine göre oldukça cesur bir adım atan Colette, o günden itibaren ''skandallar kraliçesi'' ünvanını kazanır.
Bu dönemde İtalyan yazar Gabriele D’Annunzzio ve Amerikalı ünlü bir lezbiyen olan Natalie Clifford Barney ile yaşadığı lezbiyen ilişkileri saklamayan Colette, toplumun ön yargılarını bir kez daha yerle bir etmeyi başarmıştır.
Colette’in 1912 yılında gerçekleştireceği ikinci evlilik ise yine Colette’e yakışacak bir sansasyona gebe olarak başlar. Eşi Henri de Jouvenel des Ursins, Colette’i aldatacak, Colette de küçük bir intikam için Henri’nin bir önceki evliliğinden olan çocuğu Bertrand’ı baştan çıkararak onunla bir ilişki yaşayacaktır. Bu küçük intikamı Cicim adlı kitabında hikayeleştirerek anlatan Colette, yine cesur bir eser ortaya çıkarmayı başaracaktır.
1944 yılında ise en başarılı sayılan romanı sayılan Gigi’yi yayımlar Collette. Parisli koket bir genç kızın öyküsünü anlatan Gigi büyük bir başarı elde etmiş, daha sonra filmi çekilip, Broadway’de de müzikal olarak oynanmıştır.
1953 yılında Onur Madalyası ile ödüllendiren Colette, bir yıl sonra da Paris’te hayata veda etmiştir.
Kadınların aşk acılarını, kadınlar arası aşkı, kadın cinselliğini romanlarına taşıyan Colette entelektüel kadın dostluğunu, lezbiyen cinselliğinin temelinde bulunan aşkı açık bir dille anlatmış ve bu konulardaki yazınların önünü açmıştır.
Colette’in romanlarına konu olan kadınlar çalışarak kendi geçimlerini sağlayan, kız kıza içki içebilen, tek başına olmaktan sıkılmayan kadınlardır. Bu kadınları emekçi, yoksul ve acılı kadınlar olarak tasvir eder Colette.
Çizdiği bu özgür kadın figürleriyle istediği konulara rahatlıkla değinebilmiş, bu sayede pek çok feminist kadına öncü olabilmiştir.
Skandallar Kraliçesi taşralı bir genç kız olarak başladığı sanat hayatını modern zaman kadınlarının aşk ve cinsellikle ilgili sorunlarına ışık tutacak eserlerle dolduran Colette, 19. yüzyıldan 20. yüzyıla bir köprü görevi görerek çağdaş romancılar için de bir ilham kaynağı olmaya devam etmektedir.
Yorum Bırakın