''Yan yana yürümeye başladık. Yeni yakalanmış bir kuşun yüreği, göğsünde nasıl atarsa benimki de öyle atıyordu. Fakat zannediyorum ki, beni bıraksa da artık kaçmaya kuvvet bulamayacaktım.''
Çalıkuşu, 1922'de tefrika edilmeye başlandığı ilk andan itibaren kendisine büyük bir okuyucu kitlesi oluşturmuş, Milli Edebiyat ruhunu en iyi şekilde onlara aktarmıştır. Peki, yazarına büyük bir şöhret kazandıran ve döneminin en çok okunan romanı olmasına sebep olan neydi?
Reşat Nuri Güntekin[/caption] Milli Edebiyat dönemi eserlerinde artık mekan İstanbul'un dışına çıkmış, konu gündelik hayat ve sosyal meselelerden seçilmiştir. Hedef kitle artık Anadolu insanı olduğu için dil sadeleşmiş ve konuşma diline yaklaşmıştır. Çalıkuşu romanı tüm bu özellikleri içerisinde barındıran, dönemini en iyi anlatan eserlerden biridir. Romanda Dame de Sion adlı bir Fransız okulunda eğitim gören kolejli, neşeli ve serbest bir kız olan Feride'nin, bir aşk hikayesi sonrasında Anadolu'ya kaçışı ve orada öğretmen olarak yaşadığı serüven anlatılmaktadır. Roman okuyucu üzerinde öyle derin izler bırakmıştır ki, genç öğretmenler kendi hikayelerini Feride'nin hikayesi ile birleştirmiştir ve romanda adı geçen şehir ve köylerde gerçekten Feride adlı genç ve güzel bir öğretmenin yaşadığına olan inanç devam etmektedir. Eserin yazarı olan Reşat Nuri Güntekin'in öğretmen olmasının verdiği birikimle, romanda Feride karakteri üzerinden eğitimdeki ve toplumdaki aksaklıklar aktarılmıştır. Feride'nin öğretmen olarak gittiği İstanbul-Bursa-Çanakkale-İzmir bölgelerinde Reşat Nuri öğretmenlik yapmış ve oralardaki durumu bizzat gözlemlemiştir.
Feride'nin romanın başlarında Kamran ile yaşadığı aşk ve sonrasında uğradığı ihanet, adeta Feride'yi Anadolu'ya göndermek için yazılmış gibidir. Yazarın amacının Feride gibi kolejli bir kızın Anadolu'da yaşayacağı serüveni anlatmak için bir aşk hikayesini kullanmak olduğu söylenebilir. Dame de Sion’lu Feride, o zamana kadar Türk romanında karşılaşılmayan bir kadın karakter olarak karşımıza çıkar. Romanda ana karakterin kadın bir öğretmen olması, Atatürk Dönemi Türk Edebiyatının kadına bakış açısındaki yeniliğin bir göstergesi durumundadır. Romanda birçok tema ela alınmıştır; aşk, ahlak, din, kadına bakış, ölüm... Ve Feride her zaman Anadolu'nun bu konularda da eğitilmesine sebep olmuş bir karakterdir. Dolayısıyla bütün bu temalar içerisinde en öne çıkanı eğitimdir. ''Çalıkuşu, bir taraftan bize inatçı bir aşığın başına gelenleri anlatırken, diğer taraftan da idealist genç bir öğretmenin kişiliğinde, dönemin Türkiye’sinin eğitim sorunlarını yansıtır.''
Bu eğitim sorunları içerisinde Feride'nin gittiği okullarda modern eğitim tarzını, diğer öğretmenlerin ise eski tarz eğitim tarzını benimsemesi sonucu oluşan çatışma, terbiye şekillerindeki farklılık, okullardaki fiziki yetersizlik, maarifte dönen entrikalar ve liyakatsızlık gibi mevzular sayılabilir.
''Maarif Müdürü’nün, büyük fedakârlıklarla yenileştirdiği dershaneyi şimdi, sabahleyin, daha iyi gördüm. Burası, herhalde eski bir ahır olacaktı. Yalnız, altına tahta döşemişler, pencereleri genişleterek, cam çevre taktırmışlardı. Ocak bacaları gibi kapkara duvar kaplamalarında tepe aşağı takılmış bir harita ile bir iskelet levhası, bir çiftlik ve bir yılan resmi sarkıyordu. Bunlarda herhalde yeni ders aletleri olacaktı. Dershanenin bahçe tarafındaki duvarın dibinde -ahir zamanından kalma- bir hayvan yemliği vardı ki, kaldırmaya lüzum görmemişler, üstüne bir tahta kapak çakarak dolap haline getirmişlerdi.'' (Güntekin 2005: 180)
Romanda yazar Feride özelinde, yaklaşık 14 yerde öğretmenlerin yaşadığı maddi sıkıntıları anlatmıştır. Eğitimin acınacak hali, Anadolu'da öğrencilerin ve öğretmenlerin bu derece acınacak durumda olduğunun bu kadar sık gösterilmesi, Feride gibi bir kızın hala Anadolu'da öğretmenlik yapmak istemesini romanda çekici bir unsur olarak gösterir.
''Dün akşam, yatmadan bir hesap yaptım, o kadar tuhaf bir netice çıktı ki, inanamadım. Bir kere de aynı hesabı parmaklarımla tekrar ettim. Maalesef doğruydu. Bu netice, çok acıklı olmakla beraber gülmekten kendimi alamadım. Ben, şimdiye kadar kendi gayretim, kendi çalışmam sayesinde geçindiğimi zannediyordum. Halbuki elimdeki parayı sarfetmekten başka bir şey yapmamıştım (Güntekin 2005: 233).''
Eleştirmenleri ikiye bölen romandaki asıl soru ise Feride'nin idealist bir öğretmen olup olmadığıyla alakalı sorudur. Bu konuda üç farklı görüş bulunmakla birlikte romanın yayımlanmasından yıllar sonra da hala fikir birliği kurulamamıştır. Bunlardan ilk görüş Feride karakterinin idealist bir öğretmen olduğuyla alakalıdır. Feride kolejde öğrendiği bilgileri Anadolu halkına anlatmak için öğretmenliği tercih etmiş, yaşadığı zorluklara rağmen mesleğini bırakmamıştır. Hayatını Anadolu çocuklarına adayarak karakter olarak kendini de güçlendirmiştir. Adeta Anadolu'nun direnişçi ruhu Feride'nin karakterine yansımıştır.
Diğer bir görüş ise Feride'nin idealist olmadığıdır. Feride, nişanlısı tarafından ihanete uğradığını düşünmese Anadolu'ya gidip öğretmen olmak gibi bir hayali yoktur. Zaten romanın sonunda yeniden eski nişanlısı Kamran ile evlenerek İstanbul'a dönmesi onun öğretmenliği idealist kişiliği sayesinde değil, aşkından kaçtığı için yaptığının göstergesidir. Roman boyunca Feride, Anadolu'ya geldiği için pişman olduğunu ama geri dönemeyeceğini birkaç yerde belirtir.
''Gittiğime benim de pişman olmadığımı mı zannediyorsun?'' (Güntekin 2005: 429)
Bu konu hakkındaki son görüş ise Feride'nin idealistliğinin kademe kademe arttığı şeklindedir. Evet, Feride romanın başında idealist bir kimlikte değildi, çocuksuydu ve dilediği gibi yaşayan bir kızdı. Fakat Anadolu'ya gittikten sonraki karakter gelişimiyle adım adım idealistliğe gitmiştir. Yoksa yaşadığı onca şeye rağmen geri dönmemesinin sebebi ne olabilir? Sadece inadı mı? İşte, Feride'nin idealist olup olmadığının kararını sizlere bırakıyorum.
''İnsan ruhu ne anlaşılmaz bir muamma?''
(Güntekin 2005: 304)
Romanı tüm benliğiyle ele alırsak sonuç olarak Feride'nin idealist bir öğretmen olmadığı kanısına varmış oluyoruz.