İzlediğiniz bütün bilim kurgu filmlerini unutun. Andrey Tarkovski, ezber bozan Solaris filmiyle insanoğlunun bilim kurgu filmi nasıl olur, bizlere gösteriyor.
Solaris 1972 yapımlı bir Rus filmi. Başrollerini Natalya Bondarchuk ve Donatas Banionis paylaşmaktadır. Ünlü yönetmen Tarkovski'nin yazıp yönettiği yapım, ilk bir saati içerisinde size, sizi içine alacağı dünyayı anlatır. Bu sebeple neredeyse ilk bir saat zorlayıcı ve hatta kimi zaman sıkıcı gelebilir. Ancak o zorlu, sancılı kısmı geçtiğinizde film gerçek anlamıyla size ektiği merak tohumuyla beraber başlar ve bundan sonraki süreçte o merak duygusu sayesinde ondan kopamazsınız.
Tarkovski, sinema diliyle alakalı uzun çekimlere fazlaca yer verir. Seyirciye adeta kurgudan, kameradan yoksun bir seyir sunar. Oluşturduğu kompozisyonlar ve renkler, onun yarattığı bir dünyadır. Solaris, Dünya'dan başka bir gezegendir ve aslında Dünya da Tarkovski'nin gözünde başka bir gezegendir. Tarkovksi'nin filmlerinde oluşturduğu resimler, renkler sizi ruhsal dünyanıza yolculuğa çıkarır. Belki de dünyayı gerçek anlamıyla gördüğü için bize de onu keşfettirir Tarkovski.
Filmin ana hikayesi, Kris ve seneler önce intihar etmiş olan karısı Hari arasında geçer. Kris uzay aracına geldiğinde, bir uyku esnasında gözlerini açar ve karşısında karısı Hari'yi görür. Kris şaşkındır ancak öncesinde bu şaşkınlığın sebebinin ölmüş olan karısını karşısında bulmuş olması olduğunu seyirci olarak bizler anlayamayız. Ama çok geçmeden Hari'nin gerçek olmadığı, yalnızca bir röprodüksiyon olduğu gerçeğiyle yüzleşirken, bir bilim kurgudaki bakış açısıyla değil de gerçekçi, geçmişin silüete bürünmüş halini görürüz. Hari, Kris'in geçmişle yüzleşmesidir. Kaybı, pişmanlığı ve daha bir sürü şeyidir. Ancak Kris, bütün bu duygulara sahip olmak için Hari'nin röprodüksiyonuyla zaman geçirmelidir. Bu süreç, ona gerçek bilgisi hakkındaki fikrini değiştirtecek güçlükte olacaktır. Hari ise insani duygulara adım adım sahip olurken acı çekmeye başlayacaktır.
Acı, düşünmek, mutluluk gibi konular üzerinde derin düşündüren yönetmen, bir yandan da derinlikli düşünceye eleştiri getirir. Filmdeki karakterlerden Snaut şöyle der: “İnsan mutlu olduğu zaman, hayatın anlamı ve diğer ölümsüz temalarla nadiren ilgilenir. Bu sorular insanın ömrünün sonunda sorulmalı." Kris ise şöyle cevap verir: "Ama biz hayatın ne zaman sona ereceğini bilmeyiz. Böyle acele etmemizin nedeni de bu. Acele etme. En mutlu insanlar bu lanetli sorularla ilgilenmeyenlerdir. Sormak daima bilme arzusundan. Henüz basit insani gerçekleri korumak için gizeme ihtiyaç duyuyoruz. Mutluluğun, ölümün, aşkın gizemi." Gerçekte de böyledir. İnsan mutlu olduğundan hayat üzerine düşünmez ve o anı yaşar. Ama acı çektiği vakit sorgulamaya başlar. Yani bir bakıma düşünür. Belki Tarkovski, insanı acının insana dönüştürdüğünü söylemektedir. Bunu Hari'nin şu sözlerinde okumak mümkün: "Ben insana dönüşüyorum. En az sizin kadar derin hissediyorum..." Yine Hari'nin insani özellikler kazanmaya başladığından itibaren acı çektiğini görürüz. O da bir çıkış aramaya başlar. Kısacası acı düşündürür çünkü insan, içinde bulunduğu durumdan kaçmak için çıkış arar.
Solaris, diğer bilim kurgu filmlerinden farklı olarak bilimi öne çıkarmaktan çok duyguyu savunur. Filmin 2001: A Space Odyssey ile birçok karşılaştırması bulunmakta. Bunların birbirine zıt iki film olduğunu söylemek mümkün. A Space Odyssey geleceği anlatırken Solaris bütün cevapları geçmişte bulabileceğini öğütler. "Bilgi ancak ahlaki değerlere dayandıkça geçerlidir. Bilimi ahlaki ya da ahlak dışı hale getiren tek etmen insandır." diyen Solaris filmine karşın Batıda, bilime ahlaki açıdan bakmak neredeyse imkansızdır. Buna benzer birçok zıtlığı taşıyan bu iki filmi Soğuk Savaş aktörlerine benzetebilirsiniz. Ya da doğu ve batı arasındaki düşünce farklılığı diyebilirsiniz. Savaşın galibi kimdir bilinmez ama benim açımdan kazanan Tarkovski'dir. Solaris ise tüm zamanların en iyi bilim kurgu filmidir.




Yorum Bırakın