Thomas Harris'in Red Dragon adlı kitabından beyaz perdeye uyarlanan filmin yönetmen koltuğunda Michael Mann oturmaktadır. Filmin başrollerini ise William Petersen, Kim Greist, Brian Cox ve Tom Noonan paylaşmaktadır. Ünlü Hannibal Lecter karakterini beyaz perdede gösteren ilk film olma özelliğini taşıyan yapımı, türünün diğer filmlerinden ayıran ise kesinlikle anlatım dilidir.
Anlatım diline gelmeden önce filmin hikayesine kısaca değinecek olursak; Emekli bir dedektif olan Will Graham (William Petersen) ailesiyle her şeyden uzakta bir sahilde huzurlu bir hayat yaşamaktadır. Geçmişte Hannibal Lecter'ı yakalayan dedektif, o dönemin yaralarından kurtulmuşken ortaya çıkan bir seri katil ile yeniden dedektifliğe dönme kararı alır. Bu tehlikeli yeni seri katilin peşindeyken yardım alacağı isim ise geçmişte hapse tıktığı Hannibal Lecter'dır. Ancak bu yardım birebir yardım olmayacaktır aksine Hannibal ile bağlantı kuran seri katili yakalamak için Graham ikisi arasındaki iletişim ağını kullanacaktır.
Film yukarıda da belirtiğimiz üzere diğer dedektif filmlerinden farklı bir anlatım tarzına sahiptir. Müzik seçimi, görüntülerin kurgulanma sıralaması ve görüntü kompozisyonları ağır bir hikayenin diline benzer. Felsefi bir hava taşıyan bu anlatım dili, karaktere ruhsal olarak ulaşmayı mümkün kılmıştır. Ancak bu anlatım dilini başarılı kullanmış olsa da anlatma konusunda bazı arızalar olduğu aşikar. Hikayede bir kopukluk hissi mevcuttur. Aksiyonu biraz daha fazla görmek isteyeceğiniz bir hikayeyken hep bir yarıda kalmışlık hissi uyandırmaktadır. Buna karşın bazı sahneler ise fazla abartılmış ve filmi gerçeklikten koparmıştır. Bunu bana düşündüren ilk sahne, Graham'ın gazetecinin onun fotoğrafını çekmesine karşılık onu arabanın üzerine fırlatması ve arabanın ön camının paramparça olmasıdır. Sonra hiçbir şey olmamış gibi hikaye devam eder. Bir başka sahne, Hannibal'ın Graham'ın ailesinin yaşadığı evin adresine ulaşması ve bunu seri katile yollamasıdır. Bu çok iyi bir aksiyondur ve dedektifi köşeye sıkıştıran bir kurgudur. Ancak bu aksiyon çok uzun sürmez. Kim bilir belki bu da başka bir kitabın konusudur ancak bu filmin yarım kalmış birçok aksiyon barındırması onu iyi bir film olmaktan uzaklaştırıcı etmenlerdir.
Filmde Hannibal Lecter karakterini canlandıran Brian Cox, Anthony Hopkins kadar başarılı bir performans ortaya koyamaz ki Hannibal Lecter karakterini ilk canlandıran aktör olmasına karşın, Hannibal Lecter dendiğinde akıllara Hopkins gelir. Tabii bunda Hopkins'in oyunculuktaki başarısının payı büyüktür.
IMDB puanı 7,2 olan filmi izlediğiniz vakit, bu puanın biraz abartıldığını düşünebilirsiniz ki bana izlediğim hikaye ve senaryo böyle düşündürdü. Bu puanı filmde hak eden tek şey sinematografi. Çünkü hikayenin eksikliklerine rağmen, daha önce de bahsettiğim gibi görüntü kompozisyonları ve müzikler oldukça başarılıdır. Kendine has bir yönetmenin filmi olduğunu anımsatan anlatım, hikaye ile zıtlaşmış olmasından dolayı seyirciye doğru geçememiştir diyebiliriz. Yönetmenin bu anlatım dili başka bir hikayeyle buluşmuş olsa kuşkusuz daha başarılı bir film ortaya çıkardı.
Son olarak filmin Cognac Festival du Film Policier adlı yarışmadan 1 ödülü ve Edgar Allan Poe Ödülleri'nde ise bir adaylığı bulunmaktadır.
Yorum Bırakın