"Bir şeyi saklamanın en iyi yolu, onu herkesin görebileceği bir yere koymaktır." cümlesini karaladığında Arthur Conan Doyle, Virgil Abloh daha dünyada bile değildi; ama bu sözden etkilenmiş olacak ki kendisine ait olan Off-White markası ile çıktığı yolculukta moda dünyasındaki tasarımcıların uç köşelerde aradığı yaratıcılığın aslında tam da gözümüzün önünde olduğunu fark etmemizi sağladı. Peki bunu nasıl mı sağladı? İşte orası ise bir noktalama işaretini modaya uygulamakla gerçekleşti. Sadece iki adet tırnak işareti. O iki tırnak işareti, Virgil Abloh'u son yılların en çok talep gören insanlarından biri haline getirdi.
Virgil Abloh, 30 Aralık 1980'de Amerika Birleşik Devletleri'nin Illinois isimli en kalabalık ve kozmopolit orta batı eyaletinde dünyaya geliyor. İnşaat mühendisi olarak üniversite hayatını tamamlıyor ancak gönlü hep tasarım yapmakta olacak ki sonrasında ilk olarak Illinois Institeu of Technology’de mimarlık eğitimi alıyor. Ancak mimarlık da onu kesmiyor ve mimarlıktan moda tasarımcılığı alanına kayıyor. 2009 yılında evi olarak nitelendirebileceğimiz Chicago'da RSVP Gallery ismine sahip, hem sanat galerisi hem de erkek giyim mağazası konseptinde bir galeri açıyor.
Bu sırada Virgil, sanatın her alanına yatkın olduğunu kanıtlar nitelikte bir işe girişiyor ve Flat White takma ismi ile DJ'lik yapmaya başlıyor. DJ'lik yaptığı sırada ise hem moda hem de müzik dünyasının etkin isimlerinden biri olan Kanye West'in radarına takılıyor ve ikili arasında bir dostluk ve iş arkadaşlığı başlıyor.
İkili ilk olarak lüks modanın en büyük markalarından biri olan Fendi'de stajyerliğe başlıyor. İşin garip yanı ise bu durumun ciddi anlamda stajyerlik olması. Ama tabii bu stajyerlik kısa sürüyor ve ikili Fendi'de etkin bir role sahip oluyor. Bu rol, markaların DNA'larına o kadar işliyor ki Louis Vuitton'un CEO'su Michael Burke'a göre Fendi'ye yeni bir marka dili kazandırıyor.
Bununla birlikte Virgil, Kanye West'in Donda isimli ajansında kreatif direktör koltuğuna oturuyor. Hem mühendislik hem de mimarlık eğitiminin etkisini direktörlük koltuğunda çok iyi kullanıyor ve kısa bir süre içinde müzik sektöründe kendi dalında bilinen bir isim haline geliyor. Bu alandaki en büyük başarısını ise sanat direktörlüğünü yaptığı Watch The Throne albümü ile kazanıyor. Kanye West ve Jay-Z'nin ortak çalışması olan albüm sayesinde Grammy kazanan Virgil, artık sektör içindeki doymuşluğu ile asıl hayali olan moda sektörüne tekrar giriş yapmaya karar veriyor.
İlk olarak 2012 yılında kendisinin de yakın arkadaşları olan Matthew Williams ve Heron Preston ile Pyrex Vision isimli markalarını hayata geçiriyorlar. Marka sadece bir yıl hayatta kalıyor ve bu bir yıllık süreci de Champion gibi markalara özel koleksiyonlar çıkararak geçiriyor. Sonrasında ise 2013 yılında hiçbirimizin dilinden düşmeyen lüks moda algısını baştan aşağı yenileyen Off-White, Virgil Abloh tarafından hayata geçiriliyor.
[caption id="attachment_149608" align="alignnone" width="888"] Heron Preston ve Virgil Abloh[/caption]
Lüks moda ile dalga geçer gibi hazırladığı tasarımlar, mizacı bakımından aykırılığı ile bilinen milenyum neslinin ilk bakışta gözüne giriyor. Basit ve düz ürünlerin üstüne sadece o ürünlerin ne olduğunu niteleyen yazılar yazmak ise çağdaş sanatı yakından takip edenler tarafından olumlu tepkilere neden oluyor. Lüks moda dünyasını eleştiren bu tavır dışında Off-White, tasarımları itibari ile lüks modayı yüksek zümreden sokağa taşıyor. Rahat ama bir o kadar da şık tasarımlar bir anda sokağın vazgeçilmez parçası oluyor.
Bununla birlikte Virgil'in Nike ile bir işbirliğine girişmesi Off-White'ın ismine değer üstüne değer ekliyor. Milenyum nesli ve sosyal medya ile çok derin bağlara sahip olan Virgil, yakın arkadaşı Kanye gibi sneaker dünyasına atılıyor ve Nike ile The Ten isimli bir koleksiyon çıkarıyor. Burada olayları biraz yavaşlatmak gerek çünkü The Ten koleksiyonunun hem sneaker kültürüne hem moda kültürüne hem de Virgil Abloh'a olan getirileri çok büyük.
İlk olarak koleksiyon şu zamana kadar çıkmış en iyi sneaker modellerinden biri olan Off White x Nike Air Jordan 1 Chicago'ya sahip ve ayakkabı lüks modanın yüksek fiyatlarına nazaran sadece $190 gibi makul bir fiyata satışa çıktı. Ayakkabı, dünyanın her kesiminde fiyatı dolayısıyla satın alınabilirdi ancak ayakkabının bir özel noktası vardı. Ayakkabının stok sayısı çok azdı ve bu yüzden insanlar büyük bir heyecana kapıldı. Dünyanın her yerinden insanlar ayakkabıyı almak için sıraya girdi. Sıraların uzunluğu sokaklardan caddelere taşıyordu. Bu Off-White için mükemmel bir reklamdı. Aynı zamanda koleksiyona ait tüm ayakkabıların tasarımları çok başarılıydı ve zaten sokağa doğru dönüşe geçen lüks modayı hem sokak hem de lüks moda ile bağlayan ana elementlerden biriydi. Daha önceki Supreme adlı yazımda bahsettiğim bu olayın diğer öncüsü ise Off-White'dı ve öncü olmak markanın değerini insanların gözünde arttıran ana etkenlerden biri oldu.
Bu işbirliği sonrası Virgil'a pek çok işbirliği teklifi geldi ancak biraz da şansın yardımı ile Virgil yükselebileceği en büyük mevkilerden birine yükselme şansını yakaladı. Kim Jones'un Louis Vuitton'un erkek bölümündeki kreatif direktör koltuğundan istifa edip Dior'a geçmesi, bir anda Virgil Abloh'a o koltuğa oturma şansını yarattı ve öyle de oldu. Bu aslında başta sorun olarak karşılandı çünkü LV ile Virgil'in ortak paydada buluşması zor gözüküyordu. Bu birlikteliğin bir sorun yaratıp yaratmayacağı ise Haziran ayında Paris Erkek Moda Haftası'nda koleksiyonun tanıtılması ile ortaya çıkacaktı.
Defile günü geldiğinde ise işler bir sorundan ibaret değildi. Virgil, Louis Vuitton'ın DNA'larına dokunmadan sadece kendi yorumunu ekleyip günümüz trendlerini ekleyerek bir koleksiyon hazırlamıştı. Evet kesinlikle renk paleti olarak diğer Louis Vuitton koleksiyonlarından farklı bir koleksiyondu ancak bu durum Louis Vuitton'ın marka DNA'sına zarar vermiyordu.
Virgil ile birlikte neon turuncu başta olmak üzere, neon renkler Louis Vuitton ile birleşme şansı yakaladı. Virgil'in neon renkleri çok iyi şekilde kullandığını söylemekte fayda var. Özellikle çantalarda kullandığı neon turuncu zincirler, alışılmış Louis Vuitton çantalara çok ayrı bir hava katmış. Koleksiyonu genel olarak da kısaca ele almamız gerekirse koleksiyonun yükselen sokak modasını lüks moda ile birleştirme trendine uygun olduğunu söyleyebiliriz. Bu durum ise insanların koleksiyon hakkındaki görüşlerini ikiye ayırıyor. Bu trendi zaten seven ve çok beğenen insanlar tarafından koleksiyon çok büyük bir beğeni topluyor ancak diğer bir kısım ise LV'nin bu akıma ayak uydurmasının markanın asaletine zarar verdiğini söylüyor.
Tartışmaları bir kenara bırakıp kendi şahsi düşünceme gelecek olursak, ben sadece Louis Vuitton ile olan çalışmalarını değil, Virgil'in tüm çalışmalarını beğenerek takip ediyorum. Bana kişilik olarak şımarık bir modacıdan çok samimi bir yol gösterici gibi geliyor ve iletişimin bu kadar hızlı geliştiği, trendlerin bu kadar hızlı değiştiği bu dünyada bu durum Virgil'i diğer isimlerin bir adım ötesine taşıyor. Gelecekte daha neler başarır hiç bilmiyorum ama Virgil sadece birkaç senede çok şey başardı. Bu reddedilemeyecek bir gerçek. Virgil Abloh sadece normal bir tasarımcı değil, o artık moda anlayışı, dünya görüşü ve duruşu ile gerçek bir ikon.
Yorum Bırakın