Yönetmenliğini Pelin Esmer'in sinematografisini Gökhan Tiryaki'nin ve senaristliğini Pelin Esmer ile Barış Bıçakcı'nın üstlendiği; Başak Köklükaya, Öykü Karayel ve Yiğit Özşener'in başrollerini paylaştığı 2017 yapımı film, bir yol hikayesi olarak görülebileceği gibi bu yol hikayesi yalnızca sıradan bir yol değil, insanın kendi içine de bir yolculuktur diyebiliriz.
Türk sinemasının 90'lı yıllardan bu yana çok üretken ve özgün bir çizgi yaratamadığı şu yıllarda Pelin Esmer, 90'lı yılların özgün Türk sinemasını filmine taşımayı başarmış ve özellikle kendi adıma konuşmam gerekirse Ömer Kavur sinemasından sonra beni rahatlatan ve bana ilham veren bir dünya yaratmayı başarmıştır.
Bu sade ama etkileyici filmin kısaca hikayesi şöyle; Leyla (Başak Köklükaya) 25 yıl sonra ilk kez lise arkadaşlarıyla buluşacağı geceye katılmaya karar vermiş ve bu uzun tren yolculuğuna çıkmak için istasyona gelmiştir. İstasyonda her şeyi dikkatle izler ve kafasında adeta her insanın hikayesini kurgular ve kendi kendine anlatır ki eli kalem tutan herkesin bu karakterle kendini özdeşleceği aşikardır. Derken burada dikkatini çeken hemşire Ceren (Öykü Karayel) olur. Ceren'in babası onu Leyla'ya emanet eder. Oysa Leyla istasyondaki bir yabancıdır. Bu ülkemizde olan bir şeydir. Güvendiğin bir kadına kızını emanet edersin o bir yabancı da olsa. Böyle birçok gerçeklik barındıran film sizi dünyasına iyice çeker. Bundan sonrası uzun bir tren yolculuğu sonrası Ceren'in neden bu seyaheti yapmak zorunda olduğuyla ilgilidir. Leyla çok geçmeden Ceren'in bu yolculuktaki amacını anlayacak ve Ceren'in tek başına taşımak zorunda olduğu bu yükü birlikte taşımayı teklif edecektir. Peki bu yük nedir? İşte filmi sırtlayıp götüren konu, kilit noktası da burada başlar.
Leyla bir avukattır ama işe yarar bir işi olsun diye öyledir. Onun asıl mesleği şairliktir. Her şair ya da yazar gibi birine yardım etmek isterken bile onu bir malzeme olarak gördüğü için mi yoksa gerçekten yardım etmek istediği için mi Ceren'e yardım eder işte film bunu sorgulatır. Ama bu çatışmalar öyle sakin bir havada ve sohbet ortamında geçer ki sanki onların yanında sohbetin üçüncü ya da dördünci misafiri kendinizmiş gibi hissedersiniz. Bu filmin büyük başarısıdır ki film bittiğinde hangi ara bitirdiğinizi anlayamayacak kadar iyi bir akış sunar sizlere.
Film dinlendirmeyi başardığı gibi düşündürmeyi ve insan hayatını sorgulatmayı da görüntülerle küçük alakasız diyaloglarla, kısaca bağırmadan anlatır. Bu da filmin bir başka başarısıdır diyebiliriz. Çünkü aslında öğretme amacı gütmez sadece hayatınız akıp giderken film size bir saat soluklanıp düşünmek için bir fırsat tanır. Leyla'nın ara ara bir romanın sayfalarından okudukları sizi bu sorgulamaya çekmeyi her seferinde başarır.
Bu filmi özellikle eli kalem tutan genç bir yazarsanız izlemenizi şiddetle tavsiye ederim. Size iyi gelecek ve belki de tıkanmış olduğunuz günlerde size ilham olmayı başaracaktır.
Filmin Ödülleri:
36. Istanbul Film Festivali Fipresci Ödülü
24. Adana Uluslararası Film Festivali / En İyi Senaryo (Pelin Esmer, Barış Bıçakçı)- En İyi Kadın Oyuncu (Başak Köklükaya)- En İyi Görüntü Yönetimi (Gökhan Tiryaki)
7. Malatya Uluslararası Film Festivali / En İyi Kadın Oyuncu (Başak Köklükaya)
5. Boğaziçi Uluslararası Film Festivali / En İyi Yönetmen (Pelin Esmer) - En İyi Kadın Oyuncu (Öykü Karayel)
21. Tallinn Black Nights Film Festivali / En İyi Senaryo Ödülü (Pelin Esmer, Barış Bıçakçı)
Kaynak: 1
Müthiş bir film kesinlikle