- ''İyileşmek mi? Ama ben hasta değilim ki.
- Kırık döküğüm.
- Aynı şey değil, anlıyor musunuz?''
20. yüzyılın en önemli isimlerinden, ünlü ressam Frida Kahlo.
Kafasındaki renkli çiçeklerle, giymekten vazgeçmediği uzun etekleriyle, birbirinden anlamlı portreleriyle, çirkin ve şişman Diego’ya olan aşkıyla, acı dolu cümleleriyle ve pes etmeden verdiği yaşam mücadelesiyle bildiğimiz Frida Kahlo’nun hayatına özellikle üzerinde durulması gereken iç dünyasına kısa bir yolculuk..
Gerçekten kimdir Frida Kahlo diyenler için aydınlatıcı, bilmelerine rağmen tekrar hatırlamanın tadından vazgeçemeyenler için ise nostalji yapabilecekleri bir yazı olmasını dilerim.
Tam adıyla Magdalena Carmen Frida Kahlo Calderon, dört kız çocuğu bulunan bir ailenin üçüncü kız çocuğu olarak 6 Temmuz 1907 yılında Mexico City’nin Coyoacan adlı beldesinde dünyaya geldi.
Frida’nın tabirine göre annesi aşırı dindar, bazen kibar ve zeki bazen ise aşırı hesaplı bir insandı. Babası ise her zaman kendisini destekleyen, anlayışlı, kibar ve şefkatli bir babaydı.
Frida Kahlo “Bir gerçek varsa o da bedenime acının ilk kez o gün girmiş olduğudur” diyerek bahsettiği o gün, babasıyla çıkmış olduğu bir yürüyüş sırasında geçirdiği kazada, henüz 6 yaşındayken çocuk felci geçirdi ve topal kaldı. Artık Frida’nın sağ bacağı sol bacağından birkaç santim daha inceydi ve bu durumdan dolayıdır ki Frida bacağındaki bu incelmeyi kapatması için uzun yıllar boyu hep uzun etekler giyecekti.
Frida’nın hayatın acı dolu yönüyle ilk tanışıklığı bu kaza ile gerçekleşmiş oldu. Bacağındaki incelme ve aksaklıktan dolayı arkadaşları tarafından alay konusu oldu ve kendisine Tahta Bacak Frida lakabı konuldu.
Fakat Frida doğası itibariyle güçlü bir kadın olduğu için bu alaylar onu yıldırmadı. Tıp eğitimi almaya karar vererek Meksika’daki Ulusal Hazırlık Okulunu kazanarak tıp bölümünde okumaya hak kazanan ilk kızlardan biri olarak büyük bir başarı elde etti.
Ulusal Hazırlık Okulunda okumasının Frida’nın karakterinin şekillenmesinde büyük bir etken olduğu söylenir. Çünkü Frida bu okul sayesinde dönemin kültürel ve politik hayatına girmiş oldu ve Meksika’nın önemli isimleriyle dostluk kazanma şansını yakaladı. Frida aynı zamanda bu yıllarda kendini sanat, edebiyat, felsefe alanlarında geliştirmek için çok çalıştı.
Frida’nın hepimizin bildiği hayatını derinden etkileyecek ve değiştirecek olan o büyük kaza 1925 yılında yaşandı. Sevgilisi Alejandro Gomez ile birlikteyken bindikleri otobüs bir tramvayla çarpıştı. Kaza sırasında büyük bir çoğunluğun hayatını kaybetmesine karşın Frida ölümden döndü fakat çok büyük yaralar aldı.
Kaza sırasında demir bir çubuk Frida’nın sol kalçasından girerek leğen kemiğinden çıkmıştı. Aynı zamanda vücudunda çok fazla kırıklar meydana geldi.
Henüz 18 yaşındayken geçirmiş olduğu kazayla tüm hayatı değişen Frida, aylarca yataktan çıkamadı ve kırıklar nedeniyle uzun süre vücudu alçıda kaldı, daha sonra ise demir korseler kullanmaya başladı.
Frida’nın resim yapmaya başlaması bu malum kaza sonucu gerçeklemiş oldu. Acılarını hafifletmesi için resim yapmaya başlayan Frida’nın, kendisini görebilmesi için yatağının üzerine bir ayna yerleştirildi ve Frida bu şekilde otoportreler yapmaya başladı.
Frida uzun ve zorlu tedavi süreci ve 32 ameliyat geçirmesiyle 2 yıl sonra ayağa kalkabildi. Bu dönemlerde artık resim yapıyor ve normal hayatına devam etmeye çalışıyordu.
Arkadaşları ile birlikte katıldığı bir partide dönemin ünlü ressamlarından Meksikalı Michalangelo olarak tanınan Diego Rivera ile tanıştı. Frida Diego’nun büyük bir hayranıydı ve onun kendi resimlerine bakmasını istemesiyle ikisi arasındaki uzun, acı dolu ve tutkulu aşk başlamış oldu.
“Hayatımda iki kaza oldu: Biri otobüs tramvayla çarptığında, ikincisi ise Diego ile tanıştığımda.”
Birbirlerine büyük bir aşkla bağlı olan çift 1929 yılında evlendi. Frida bu sırada 22, Diego ise 43 yaşındaydı. Frida ve Diego artık birbirlerinin hem aşkı hem dostu hem de yoldaşı olmuştu. 1931 yılında evliliklerini resmettiği tablo Frida’nın bir sergide yer alan ilk tablosu oldu.
Sanatla, sergilerle, yoğunluklarla geçen evlilikleri ve hayatları dışarıdan göründüğü kadar mükemmel değildi. Birbirlerine deliler gibi aşık olmalarına karşın, Diego ne yazık ki Frida için iyi bir eş değil, sadakatsiz bir eşti. Frida sevildiğini biliyordu aynı zamanda Diego’nun başka kadınlara olan ilgisini de.
Çift daha sonra ABD’ye taşındı ve bir süre orada yaşadı. Frida bu dönemde de resim yapmayı sürdürdü. Burada geçen günler ilişkileri için kötü günlerdi çünkü Frida Diego'nun sadakatsizlikleri ile çok kere karşı karşıya kaldı.
Çocuk sahibi olmayı çok isteyen Frida evliliklerinin birinci yılında hamile kaldı fakat Diego ile yaşadıkları anlaşmazlıklar sebebiyle bebeğini aldırdı. Daha sonra ise 2 düşük yaptı.
Frida kabullenmesi ne kadar güç olsa da artık Diego’nun sadakatsizliklerini kabullenmişti, bazı söylenişlere göre ise Diego’nun ne olursa olsun sonunda kendine döneceğini düşündüğü için aldatılmayı ve sadakatsizliği görmezden geldi. Bir süre sonra artık aralarındaki aşk, sevgi, yoldaşlık ikisinin de farklı insanlarla birlikte olmalarına engel olamadı.
Bu süreçte ikili farklı birliktelikler yaşasada hala evliydiler. Fakat aralarındaki ilişki gün geçtikçe daha da kötüye gidiyordu.
Evliliklerinin 10. yılında Diego’nun Frida’nın ablasıyla birlikte olduğu iddiaları ortaya çıkınca boşanma kararı aldılar. Frida sanatını icra etmeye devam etti, yurtdışında sergilere katıldı. Kendini işine vermiş, hayatından memnun gibi görünen bu kadın aslında hep Diego’yu düşünüyor, onu bir türlü unutamıyordu.
Boşanmalarının yıkıcı etkisiyle Frida çok sevdiği saçlarını kesti. Aynı zamanda Frida’nın saçlarını kesişinin, bir kadının nasıl olması gerektiğine dair söylenenlere karşı sert ve ciddi bir eleştiri sunduğu da söylenmiştir.
Frida 1940 yılında ciddi sağlık sorunları nedeniyle hastaneye yattı. Bu sırada ziyaretine gelen Diego kendisine tekrar evlenme teklifi etti ve çift ikinci kez evlenmiş oldu.
Fakat Frida’nın çektiği acılar bir türlü dinmedi. 1950’li yıllarında sağlık sorunları daha fazla arttı ve omurgasındaki sorunlar nedeniyle 9 ay hastanede yatmak zorunda kaldı. 1953 yılında, yurtdışında sergiler açmış ve dünyada tanınmış bir ressam olan Frida’nın ilk sergisi gerçekleşecekti. Yataktan çıkamayacak kadar kötü olan Frida pes etmedi ve kendi ülkesindeki sergisini kaçırmaya hiç niyetli olmadığı için o sergiye gitme kararı aldı. Madem yataktan çıkamıyordu o halde yatakla birlikte o sergiye giderdi.
Tüm acılarına rağmen ayakta durmaktan vazgeçmeyen Frida sergisine katıldı. Ancak şanssızlıklar ve acılar peşini bırakmamıştı. Sergiden birkaç ay sonra kangrenden dolayı bacağı kesildi.
Frida’nın büyük acılar ve büyük başarılarla dolu geçen hayatı 1954 yılında akciğer embolisi nedeniyle son buldu. 47 yaşındayken hayata veda eden Frida, ardında 55’i otoportre olmak üzere 143 tablo bıraktı.
Çok küçük yaşta hayatın acımasızlıklarıyla karşılaşan Frida Kahlo, yaşamı boyunca çektiği zorluklar, yaşadığı sağlık problemleri, kalp kırıklıklarıyla dolu olan aşk hayatına rağmen hiçbir zaman pes etmemiş, kendini verdiği ressamlık yolundan geri adım atmamış ve aşkından vazgeçmemiş bir kadın, bir sanatçı.
Ölmek üzereyken bile vazgeçmeden ‘’Yaşasın Hayat’’ ismini verdiği tablosunu bitirerek hayata veda etti Frida. Evet her insanın acısı kendisine kadardır, fakat çok yönlü düşünüldüğü zaman bizlerin bir türlü memnun olamadığımız çoğu zaman şikayet ettiğimiz bu hayattan, savaşmadan, sonuna kadar gitmeden geri çekilmeyi alışkanlık edişimize karşın Frida’nın ölmek üzereyken bile vazgeçmeyişi, güçlü karakteri ve yaşama olan inancı işte bu şekilde tüm gerçekliğiyle karşımızda duruyor.
Frida'nın Diego'ya olan aşkı ve tutkusunu ayrıca ele almak gerektiğini düşündüğüm için şimdilik ona yazdığı bir mektubundan alıntıyı sizlerle paylaşıyorum.
''Senden niye vazgeçtim Diego!
Kötü günümde yanımda olmadığın zaman vazgeçtim.
Canın sıkıldığında benimle paylaşmadığını, kırılacak veya tedirgin olacak olsam bile düşüncelerini açıkça söylemediğini anladığım zaman vazgeçtim.
Bana yalan söylediğini anladığım zaman vazgeçtim.
Gözlerime baktığında kalbinle bakmadığını ve bana hala söylemediğin şeyler olduğunu hissettiğimde vazgeçtim.
Her sabah benimle uyanmak istemediğini, geleceğimizin hiçbir yere gitmediğini anladığım zaman vazgeçtim.
Düşüncelerime ve değerlerime değer vermediğin için vazgeçtim.
Ağrılarımı dindirecek sıcak sevgiyi bana vermediğinde vazgeçtim.
Sadece kendi mutluluğunu ve geleceğini düşünerek beni hiçe saydığın için vazgeçtim.
Tablolarımda artık kendimi mutlu çizemediğim ve tek neden sen olduğun için vazgeçtim.
Bencil olduğun için vazgeçtim.
Bunlardan sadece bir tanesi senden vazgeçmem için yeterli değildi, çünkü sevgim yüceydi.
Ama hepsini düşündüğümde senin benden çoktan vazgeçtiğini anladım.
Bu yüzden ben de senden vazgeçtim.''
Yorum Bırakın