Neredeyse her insanın hayatının bir evresinde kendisini büyük bir boşlukta gibi hissettiğini biliriz. Belki onlardan biri bizizdir, belki bu duyguya tanıklık etmiş belki de nedir bu varoluşsal yalnızlık diyerek merak içinde araştırmış, öğrenmek istemişizdir.
Konu üzerine yazılmış romanlar, şiirler, makaleler, şarkılar ve filmlerle karşılaşmışızdır. Buna rağmen belki de hala tam olarak anlayamamışızdır, bu yalnızlığı. Kendi varoluşumuzu sorgulamış, yalnızlık duygusuyla tanışıklığımızı gözden geçirmişizdir.
Irvin Yalom varoluşsal yalnızlığı, insanın kendisiyle diğerleri arasındaki aşılmaz, kişiler arasındaki derin ve doyurucu ilişkilerde bile var olan bir boşluk olarak tanımlar.
Peki yalnızca insanlar arası duygularda mı kendini gösterir varoluşsal yalnızlığımız? Yani dünyasal yalnızlık dediğimiz şey midir bu hissettiğimiz?
Kimi zaman içimizde bir yerlerde hissettiğimiz derin bir boşluk, kalabalıklar içerisinde tek başınalık hissi, kendi benliğimizi diğer benliklerden en ayırıcı bir biçimde hissetmemiz, bir aykırılık olarak karşımıza çıkarken;
Kimi zaman da varoluşu bakımından her insanın kendi özünde kendi benliğinde tek, bir tek, yalnız olduğu gerçeği olarak kendini gösterir varoluşsal yalnızlık. Bu hissedilen yalnızlığın getirdiği boşluktur belki de o derin boşluk.
Hiç düşündünüz mü, kendimizi tüm dünyadan, insanlardan, duygulardan soyutladığımızda ulaştığımız benliğimiz kendimizi nasıl hissettiriyor bizlere?
Yalnızlıktan korkmak.. yalnız kalındığında çaresiz hissetmek.. yalnızlık duygusuyla yüzleşememek.. Bu yalnızlığı varoluşsal yalnızlık olarak adlandırmak.. Varoluşsal yalnızlık çoğu zaman insanlar tarafından dünyasal yalnızlık ile karıştırılır oysa.
Kendini bu yalnızlıktan ve yarattığı o boşluk hissinden kurtarmak ve bununla yüzleşmemek için kaçma yoluna giden ne çok insan vardır etrafımızda. Yalnız kalma korkusuyla, varoluşlarındaki bu yalnızlıkla yüzleşmemek için başvurdukları bin bir türlü yollarla aslında benliklerinden, kendi iç dünyalarından uzaklaşmış olmazlar mı?
Tüm bu çabaların en nihayetinde, yolun sonunda yine yalnızlıkla karşılaşır, yüzleşmekten korktukları gerçek bu sefer daha sert ve daha ürkütücü bir şekilde kendilerini yakalar aslında.
İçlerinde hissettikleri boşluk daha da büyür ve verdiği acı da bir o kadar artar.
Kendi zamanının ilk varoluşçu düşünürü olarak kabul edilen Danimarka’lı ünlü filozof Søren Kierkegaard, varoluşsal yalnızlık için ‘’Benin kendinde sonsuzluk, sınırsızlık duygusunun yitişi, ona yabancı bir ben-olmayan tarafından kuşatılması’’ olduğunu söyler.
Aynı zamanda tercih edilen yalnızlık ile varoluşsal yalnızlığı birbirinden ayırır.
‘’Yalnız bireyin yitirdiği ya da bulamadığı şey varoluşta olması gereken anlam ve değerdir.’’
Belki de varoluş ile uyum içerisinde olarak, varoluştaki anlam ve değeri bularak ben’e ulaşmak, kendi sınırlarını aşmak; söz konusu bu yalnızlığı ve yarattığı derin boşluğu yok edebilme yolunda atılması gereken ilk adımlardan biridir.
Tüm bunların bilincinde belki de korktuğumuz yalnızlığın üzerine giderek, varoluşumuzdaki yalnızlık gerçeğiyle yüzleşmenin, en büyük anlam ve değerin kendimiz olduğunu fark etmenin zamanı çoktan gelmiştir.
Dünyasal yalnızlığınızı aşarak ‘’gerçek’’ varoluşsal yalnızlığa ulaşmanız dileğiyle..
Yorum Bırakın