Ülkemizde Rap müzik piyasasının yükselen isimlerinden, geçtiğimiz dönemde Farazi ile birlikte yayımladığı 20'lik EP'siyle 2020 yılına elveda diyen çok değerli İmpala ile siz okurlarımız için çok keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Keyifli okumalar.
1-) Öncelikle röportaj teklifimi kabul ettiğiniz için teşekkürler. Nasılsınız, dilerim bu zorlu ve problemli süreçte sizler adına her şey yolundadır. Röportajımıza başlarken dinleyicilerimize kendinizden bahsetmek ister misiniz? İmpala’nın hikayesini sizden duymak isteriz.
Rica ederim, kendimi anlatma ihtiyacını her ne kadar yaptığım şarkılarla gerçekleştiriyor olsam da, bu şekilde uzun uzun anlatmayı da bir o kadar seviyor ve istiyorum. Her şeyden öte Türkiye şartlarında hayatını sürdüren genç orta sınıf bir birey ne kadar iyiyse o kadar iyiyimJ İsmim Özgür, İzmir’de doğdum. Bir süre Selçuk’ta yaşayıp sonra babamın işi vesilesiyle Kuşadası’na taşındık. İlkokul 4. Sınıftan günümüze kadar da Kuşadası sokaklarına ismimizi yazdırmaya uğraştık. Rap müziğe de Kuşadası’nda başladım. Rizzo Guerta ile tanışıp ilk kaydımı onunla 2010 senesinde aldıktan sonra da hepimiz için bir şeyler değişmeye başladı. Agarta’yı 2011-2012 yıllarında kurduk ve müzik kariyerimiz için çok radikal bir karardı. Hiç hız kesmeden kayıtlarımızı almaya, Kuşadası’ndaki küçük konserlere çıkmaya, sokaklarda şarkılar söylemeye, albümler basmaya devam ettik. Sonrasında üniversite eğitimim araya girdi ve İzmir’e taşındım. Ege Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nü bitirdim ve öğretmenlik için formasyon aldım. Son 6 senedir de İzmir’de yaşıyorum. Kuşadası’na da ailemi görmek için ara ara gidip geliyorum. Şimdilik işler yolunda, yeni bir yıla girdik. Bu zamana kadar hep mücadele ettik ve hiç yorulmadan mücadelemize devam edeceğiz…
2-) 2006 yılından beri Rap müzikle iç içe olduğunuzu biliyoruz. Sizi rap müzik dinlemeye ve devamında icra etmeye iten bir olay var mıydı? Bütün bunların temelini bizlerle paylaşmak ister misiniz?
2006 yılında mahallemizde aynı apartmanda oturduğumuz yazlıkçı bir arkadaşım vardı. Bana bu müziğin tohumlarını ilk önce o ekti desem yeridir. Biraz da varlıklı bir aileden geldiği için sürekli yurt dışına çıkardı ve bize bu müziği dinletirdi telefonundan. O arkadaşım bana rap müziğin ne olduğunu nasıl yapıldığını anlatmamıştı ama anlatmasına da çok gerek kalmamıştı. Beni çoktan yakalamış ve içine çekmişti bu müzik. Bu 2006 senesinden sonra sürekli dinlemeye ve yapılan şarkıları ezberlemeye, okumaya çalışarak kendimi geliştirdim. Ortaokul bittiğinde Ceza’nın Holocaust’unu hiç nefesim kesilmeden ezbere okuyabiliyordumJ Liseye geçtiğimde bir arkadaşımın beni Rizzo Guerta’nın home stüdyosuna götürmesiyle birlikte aslına bakarsanız kariyerimin ilk profesyonel adımlarını atmıştım. 2010 yılından bu zamana kadar da Rizzo ile hala arkadaşlığımız devam ediyor ve üretmeye çalışıyoruz.
3-) Kendinizi “tüm ezilmişlerin yanında, var gücüyle ayakta duran rapçi.” olarak tanımlıyorsunuz ve eserlerinizdeki protest tavrı çok net bir şekilde hissedebiliyoruz. Var gücünüzle ezilenlerin yanında durmak sizi yormuyor mu, yorulduğunuzu hissettiğiniz anlardaki motivasyonunuzu nasıl sağlıyorsunuz?
Ezilmişlerin yanında olmak değil ama hali hazırda bir ezilen olmak fazlasıyla yoruyor. Çünkü Türkiye şartlarında herhangi bir şey üretmek veya icra ediyor olmak ne kadar zor bilirsiniz. Bizler bu müziğin doğasından, ana fikrinden bir şey kaybetsin istemeyip sanatın; aykırı, muhalif ve protest olması gerektiğini de savunarak çıktık yola. Etrafımızda olan biten her türden haksızlığa değinmek, bunların mücadelesini sanatımızla, sözlerimizle, tavrımızla ve müzik kariyerimizin dışında da yaptığımız herhangi bir işle insanlara anlatmak bizleri asla yormaz. Yoran şey; içinde bulunduğumuz mevcut düzen, sistem, hiyerarşi, dikta, kurallar, fırsat eşitsizliği, haksız rekabet veya ismini ne koyarsanız artık, size kalmış. Motivasyonumuzu ise, hayata geldik ve yaşıyoruz. Madem öyle, buna değer katalım ve yaşadığımıza birileri şahit olsun. Faydalı olmaya çalışalım. Hem hayatımız hem diğer hayatlar için elimizden bir şeyler gelsin. Motivasyon tamamen kendimiziz işin özü. Geri kalan her şey zaten olabildiğince negatif ilerliyor. Dünyadaki güzellikleri görebilmek için samanlıkta iğne aramak gerekiyor artık. O yüzden bizler kendi mütevazı hayatımızda, naçizane tüm fikirlerimizi ve düşüncelerimizi sanatımızla ortaya koymaktan mutluluk duyuyor ve motivasyonumuzu ancak bu şekilde sağlayabiliyoruz.
4-) 2019 yılında içerisinde birbirinden değerli sanatçılarla işbirlikleri de barındıran “Yolculuk” isimli bir albüm yayınladınız. “Yolculuk” bir albüm olmasının yanı sıra kariyerinizin geleceği hakkında belirli mesajlar içeriyordu ve bir amacı vardı diye düşünüyorum. Yolculuk albümünün hazırlanma sürecinden ve hikayesinden bahsetmek ister misiniz?
“Yolculuk” aslında gerçek bir yola çıkış hikayesiydi benim için. Çünkü hayatım sürekli şehirlerarası yolculuklarla geçti çocukluğumdan beri. Yolculuk yapmayı da yolculuk insanı olmayı da hep sevdim. Ve bu albüm de içinde hem kendi yolculuğumu anlatabildiğim hem de insanların kendini güzel bir yolculuğa çıkarabildikleri bir albüm olsun istedim. 27 Aralık 2019’da çıktı Yolculuk… Ondan 2 sene önce de ben bu albümün planlamasına başladım. Beat seçimleri, prodüksiyonlar, düet alabileceğim isimler, kayıtlar derken araya 12 şarkılık bir “Sosyofobi” albümü sıkıştırmış bulundum. O çıktıktan sonra hala Yolculuk’un planlamasını yapıp son rötuşları vermeye çalışıyordum. Sonrasında Kayra ile kurduğum iletişim başarıyla sonuçlandı ve yıllardır severek dinlediğim bu camia için de çok değerli bir insan olan Onur abi (Kayra) ile bir parça kaydettik. Sonrasında Çağrı Sinci ile kurduğum iletişim de başarıyla sonuçlandı ve onunla da çok güzel bir şarkı yapma fırsatı yakaladım. Onur Abi de Çağrı Abi de rap müzik için iki değerli isim. Bir müzisyen sıfatı yakalamak, popülarite elde etmek, bir şey üretiyor olmak kolay olabilir ama saygınlık kazanmak o kadar kolay değildir bana göre. Onlar bu camiada saygınlık kazanmış isimler ve ben de her şeyden öte bu yola saygınlık kazanabilmek amacıyla çıktım yıllar önce. O yüzden hem müziklerini hem karakterlerini sevdiğim 2 isimle bu albümde çalışma fırsatı yakalamak, çıktığım yolculuğa çok güzel 2 manzara ekledi. Ve en nihayetinde albümün ilk şarkısı olan Yolculuk’a çok sevdiğim başarılı yönetmen Cenan Çelik kardeşimle bir video klip çektik ve ailemi ölümsüzleştirmiş oldum. Bana ilk solo konserimi yapma fırsatı veren de, o konserde çok güzel bir kadınla yıllar sonra tekrar, yeniden tanışıp güzel bir ilişki yaşamama sebep olan da bu albüm oldu. O yüzden benim için yeri çok mühim…
5-) Müzik kariyerinizde daha çok söz temelli işler yaratıyorsunuz ve bu çizginizi hep aynı kalibrede tutarak üst seviyeye taşıyorsunuz. 2019 sonlarında yayımlanan “Yolculuk” albümünde de bu olaya tanık olduk. Az önce de Çağrı Sinci ve Kayra'dan bahsettiniz. Yolculuk albümünde yer alan bu düetlerin ortaya çıkış hikayelerinden bahsetmek ister misiniz?
Çağrı Sinci ve Kayra benim uzun yıllardır dinlediğim, dinlemeye devam ettiğim iki önemli isim, abimdir. Kendi karakterlerini, anlatmak istediklerini büyük bir aşkla dinleyiciye aktaran iki söz ve betimleme ustasıdır. Benim için yerleri değişmez iki önemli insandır. Değer yargılarının günden güne çürüdüğü, ilgi alakanın çok suni işlere kaydığı günümüz rap müziğinde, onlara değer veren yeteri kadar insan olmadığını düşünüyorum. Milyonlara hitap eden bir müzik yapmadıklarının muhakkak kendileri de farkındadırlar fakat ne olursa olsun toplumumuzun değer kavramı onların yaptığı içerikler üzerinden dönmesini isterdim. Kayra ile iki senelik bir düet maceramız oldu. Ona ilk maili attıktan 2 sene sonra kendisini evimde, stüdyomda ağırlama fırsatı buldum ve kendi albümümün demo kaydını almaya bana geldi. E gelmişken tabiî ki kaçırmadım ve yıllardır beklediğim düeti yapmaya koyulduk. Ona, onun için özel yaptığım ve tam da Kayra’ya yakışır diye düşündüğüm beatimi dinlettim ve dakikasında okumaya başladı. Onu canlı canlı dinlemenin verdiği hazla ertesi gün hemen kaydettik. Ben de kendi sözlerimi onun altında kalmayacak içtenlikle yazdım ve sonucunda “Durduk Yere” ortaya çıktı. Çağrı Abi ile olan düetin de sample seçiminde yine onun girebileceği, duyduğunda onu içine alabileceği bir şey bulmak istedim. Keza öyle de oldu. Kendi kaydımı tamamlayıp ona attım ve 1 aylık bir bekleyişin ardından o cümlelerin kaydedildiği ses dosyası da artık bendeydi: “Ya kollarında güç yok ya ağır geldi gerçek…” Her iki düet de benim için mükemmel bir tecrübe ve başarıydı. Albümümde onları konuk etmekten büyük gurur duyuyorum. Müziğin saygınlığın üzerine inşa edilmesi gerekliliğini onlardan öğrendim. Kazanılan saygınlık kadar kalıcı olabilir insan. Yoksa kimsenin kimseyi ciddiye aldığı bir hayat yaşamıyoruz artık. Herkesin herkes hakkında yorum yapma yetkisi, karalama ya da yüceltmeye olanağı var. Ama işini iyi yapmaya çalışan herkes gibi ben de bu yolda kalıcı olmaya çalışıyorum. İş oraya doğru gidiyor gibi…
6-) Henüz bir lise öğrencisiyken hayata geçirdiğiniz ve aslında kendi eğitiminiz için hazırladığınız “Edebiyat-ı Rap” serisinden bahsetmek isterim. Sizin eğitim hayatınızda işe yaramadığını belirtmiş olsanız da birçok öğrencinin hayatına dokundunuz ve bir nevi başarılarına destek oldunuz. Projeye başladığınız ilk günlerde işlerin bu seviyeye geleceğini ve insanların hayatına dokunacağınızı düşünüyor muydunuz? Bu konu hakkındaki hislerinizi bizlerle paylaşabilir misiniz?
Bu albümü henüz bir lise öğrencisiyken, kendi okul sınavlarıma ve mezuna kaldığım sene içerisinde LYS sınavında yardımcı olması için yapmıştım. Üniversiteyi kazanıp hazırlık sınıfına geçtiğimde yurtta uyumaya hazırlandığım bir gece aklıma geldi ve niye öylece dursunlar ki diyip yayınlamak istedim. Sonrası ise malum, birden bir şeyler olmaya başladı. Hemen kısa sürede olmadı bütün her şey fakat, zaman geçtikçe daha da fazla öğrenciye ulaşmaya başlamıştı. Bu bana bitmek bilmeyen bir mutluluk ve haz veriyordu çünkü neredeyse bütün lise öğrencilerinin en az bir kere kulağından geçmeye başlamıştı. İşin buralara geleceğini tahmin edemezdim fakat, bizim de o sıralardan geçtiğimiz yılları yaşayan tüm öğrencilere istemeden de olsa faydalı bir şey yapmış olmanın haklı gururunu yaşıyorum. Birçok okulda tenefüs zili yapıldı, yüzlerce öğretmen özel mesaj yoluyla bana teşekkürlerini iletti, staj yaptığım Bornova Suphi Koyuncu Anadolu Lisesi’nde öğrenciler beni bu şarkılar vesilesiyle tanıdı. Okula derse girdiğimde “Hocam siz İmpala değil misiniz?” leri bu edebiyatı rap serisi sayesinde duydum. O yüzden böyle faydalı bir iş yapmış olmaktan çok mutluyum ve geçtiğimiz yaz ayının başında da Cumhuriyet Edebiyatı serisini yaptım, yoğun ısrarlarla… Kısacası mutluyum, faydalı olabilmekten gururluyum ve bu eğitim düzeninin istikrarsızlığına, faydasızlığına kendi yapabildiğim şeyle faydalı olmaktan büyük haz duyuyorum.
7-) Geçmiş dönemde yaptığınız bir röportajda, seslendirme sanatçılığı yaptığınızdan bahsetmiştiniz fakat detay vermemiştiniz. İmpala rap müzik kariyeri dışındaki işlerde nasıl biridir? Seslendirme kariyeriniz nasıl başladı ve nasıl devam ediyor?
Ben sesime güvendiğim ve sesimi kullanmayı sevdiğim için her zaman müzik dışında da işlerde görev edinmeye, kendime rol kapmaya açık birisi oldum. Ortaokul zamanlarından beri topluluk karşısında yüzlerce şiir okudum, sınıflarda kitaplar seslendirdim ve lisedeki bir türlü sınavını geçemediğim Fizik dersinin final performans ödevini bir belgesel seslendirmesiyle, hocayı şaşırtıp “vaov” dedirterek geçtim. Üniversiteye geçmeden önce, ileride bu işlerle daha fazla haşır neşir olmak kendi kendime verdiğim bir karardı. Nitekim öyle de oldu ve üniversite hazırlıkta Ege Üniversitesi Radyo Tiyatrosu Topluluğu’na kayıt oldum. Burada radyo tiyatroları seslendirdik. Her ne kadar uzun soluklu olsa da topluluğun yöneticilerinin karaktersizliğinden dolayı kayda değer bir şey ortaya koyamadık ve orayı kendimi geliştirdiğim bir yer olarak hafızamın derinliklerine gömdüm. Sonrasında Ege Üniversitesi’nin bir projesi olan “Konuşan Kitaplar”da görme engelli vatandaşlar için kitaplar seslendirdim. Bu meselelerle ilgili kayda değer yaptığım en mühim iş sanırsam bu projede yer almaktı. Şu an Ege Üniversitesi’nin ve Milli Eğitim’in dijital sesli kitap kütüphanesinden seslendirdiğim kitapları dinleyen binlerce görme engelli vatandaşımız mevcut. Daha sonrasında kendi arkadaş grubumuzla yaptığımız radyo tiyatroları çıkarmaya çalıştık. Arapsaçı, Beyaz Duvarlı Odalar gibi.. Birkaç kısa filmde ve küçük çaplı reklam filminde dublaj yaptım. Şimdilik bu tarzda işleri çok yapamıyorum çünkü müzik kariyerim eskisine nazaran daha yoğun ilerliyor ve zaman bulamıyorum. Ama önüme çıkarsa hiç acımam, yaparımJ
8- 2020 yılı sizin için üretken geçen bir yıldı. Ve geçtiğimiz dönemde sosyal medya üzerinden Ocak ayında video klibiyle birlikte yayınlanacak yeni bir projenizden bahsettiniz. Bu sayede biz dinleyicilerde 2021 yılına da hızlı ve üretken gireceğiniz düşüncesi oluştu. 2021’e dair planlarınızdan ve gelecek çalışmalarınızdan bizlere bahsetmek ister misiniz?
2021 çok hızlı ve üretim dolu bir yıl olacak. İlk olarak 15 Ocak’ta Garaj Müzik etiketiyle yetenekli kardeşim Mert Dan yönetmenliğinde “Yabancı” isimli bir single’ım çıkacak. Hem klibi hem sound’u ile kariyerim içinde güzel bir kırılma noktası yaratacağına inandığım ve güvendiğim bir iş oldu. Sonrasında grup arkadaşım Rizzo ile bir ortak EP yaptık ve bitmek üzere. Garaj Müzik’ten çıkacak “Benden Pas” ve “Hakkını Ver” adında 2 single projem daha var. Bunları mart ayına kadar vermiş olacağız. Sonrasında içinde çok piyasada herkesin tanıyıp sevdiği çok sürpriz düetlerle dolu bir albüm yapmayı düşünüyorum. Yaza doğru da Arman Yekta ve Rizzo Guerta ile geçmişte 1 ve 2 sini yapmış olduğumuz “Agarta 3” albümü çıkacak. Birçok düet ve birçok ara single da vereceğim. Her şeyden öte yeni bir stüdyoya taşınıyoruz İzmir’de ve şirketleşiyoruz. Yılın en iyi haberi budur kanımca. Diğer yıllara göre çok daha üretken bir düzlük bizi bekliyor.
9-) Türkçe Rap müziğin son zamanlarda yaptığı atılımla farklı çizgilere kaydığı ve kültürden uzaklaştığı düşüncesi birçok kişi arasında tartışma konusu. Biz dinleyiciler olarak sizin geçmişteki işlerinizden bu yana çizginizi koruduğunuzu düşünüyoruz. Bu çizgi , ortada olan ve büyüyen rap müzik pastası ve kültürden uzaklaşma hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu konuda bazı açıklamalarım olmuştu gerek sosyal medyada, gerekse verdiğim başka röportajlarda; fakat inatla insanların anlamakta güçlük çektikleri birkaç önemli nokta var. Bunlardan birincisi ben bir kültür elçisi, bekçisi ya da herhangi bir karar mercii değilim. Kendi müziğimi “bana özgü” bir şekilde üretmeye çalışan bir rap müzik sanatçısıyım. Diğer konuya gelecek olursak da araştırmalarıma, hissiyatıma ve yorumuma göre rap müzik; muhalif, hayatın içerisinden, anlatılamayanları gün yüzüne çıkarmaya çalışan, cesur ve iyi bir laf cambazlığı gerektiren bir müzik stilidir. Hiphop ise bütün bunları, bu kültürün içerisindeki diğer dallarda da aynı şekilde sembolize etmeyi ana fikir edinen bir akımdır. Her endüstriyelleşen şeyde görüldüğü gibi rap müzikte de bir nitelik sıkıntısı ortaya çıkmaya başladığı aşikar. İnsanlar artık her üretileni çok çabuk tüketiyor ve üretici de bunun yerine bir yenisini koyabilmek için çabucak bir şey daha üretiyor. Bu durum üreticiye para kazandırmaya başladığı an, bunu daha sık ve daha çabuk yapması gerekiyor. Bu sistem; bir insanın, çiftliğinde birkaç tavuk yetiştirip yumurtalarıyla kahvaltı yapmaktan ve kendisiyle de güzel bir akşam ziyafeti çekmekten çıkıp işleri büyüttükten sonra; kocaman bir tavuk çiftliği kurup seri bir şekilde hem tavuklarıyla hem de yumurtalarıyla elindekini dev bir sermayeye dönüştürmesi aynı mantıkta. Fakat ne tavuk eski tavuk, ne de yumurtası eski yumurta. Artık bütün tavuklar tüketime bir an önce hazır edilmesi amacıyla çabucak büyütülen hormonlu birer 2 ayaklı yaratık; tüm yumurtalar da besin değeri düşük kanserojen madde içeren birer organizma. Piyasaya sürülen çoğu şarkı da artık hormonlu birer tavuk yumurtası gibi, suni. Durum böyle olunca bizler de, dev bir fabrika kurmaktansa; yarattığımız bu barakayı sağlıklı bir şekilde aşama aşama genişletip hala sağlıklı yumurtalar üreten dev bir çiftliğe dönüştürmeyi hedefliyoruz. Sıradan tüketicinin gelip alıp yere düştüğünde bir çırpıda silip çöpe attığı bir yumurta olmaktansa, zor bulunan sağlıklı birer çiftlik yumurtası olmayı tercih ederiz. Biraz değişik bir benzetme oldu ama umarım farklı yerlere çekilmeden konuyu farklı bir bakış açısıyla anlatabilmişimdirJ
10-) İmpala ismi kulaklarımızda çınladığında aklımıza direkt olarak “Agarta” grubu geliyor. Yıllardır çalışmalarınızı devam ettirdiğiniz, son dönemde birkaç problem ve ayrılığa rağmen yoluna devam eden Agarta’dan devam etmek isterim. Agarta grubu İmpala için ne anlama geliyor, hayatının neresinde ve ufukta görünen bir Agarta albümü var mı?
Agarta benim kimliğim. Aramızdan ayrılan arkadaşa kendi yolunda başarılar diliyorum. Kimsenin iyiliğini de kötülüğünü de unutmayıp hala içimizde bazı şeyleri sıcak tutarak aynı şeyleri yaşamamak suretiyle emin adımlarla ilerlemeye çalışıyoruz. Agarta şu an Rizzo Guerta, Arman Yekta ve İmpala olarak yoluna devam ediyor. Bu sene Agarta 3 ile de bu gidişatı taçlandıracağız. Rizzo Guerta benim ömürlük yol arkadaşımdır. Beni bu müziğe bağlayan ve üzerimde çok büyük emeği olan can dostumdur. Arman Yekta da sevgisini saygısını bizlere karşı hiç kaybetmeyen çok yetenekli bir kardeşimizdir. Yürüdüğümüz yolda birlikte işler yapmak benim için çok değerlidir. Arman şu anda Almanya’da olduğu için üretimlerine oradan devam ediyor. Rizzo’nun iş hayatının yoğunluğu, Arman’ın da uzakta oluşu bizleri ayrı düşürmüş olsa da elimizden geldiğince üretimlerimize ortak devam ettik ve öyle de gidecek.
11-) Dürüst olmak gerekirse bu soruda kendime kıyak geçeceğim ve spesifik olarak merak ettiğim bir soru soracağım. Şahsen Türkçe Rap müziğinde İzmir ve Ege bölgesini içine alan özel bir ekosistem olduğunu düşünüyorum ve kendi adıma bu ekosisteme minnettarım. Ege menşeili bir Mc olarak Ege ve İzmir bölgesinin rap müzikteki konumu ve etkisi hakkında neler düşünüyorsunuz?
Rap müzik piyasası için bu zamana kadar İzmir, İstanbul ve Ankara istikrarlı olarak önemli roller oynadı. İşlerin başından beri de bayrağı elinde taşıyan İstanbul son yıllarda aynı bayrağı İzmir ile birlikte taşımaya başladı bana kalırsa. Buranın rapçileri, İzmir’in havasından mıdır bilinmez, bana her zaman biraz da daha mutlu, motivasyonlu ve özgüvenli gelmiştir. Son zamanlarda İstanbul kadar İzmir’den çıkan işler de piyasada kendini sıklıkla göstermeyi başardı. Ben de İzmir’de üreten bir rapçi olarak şehrimden memnunum. Tekelleşen her şeye karşı olduğumdan ötürü de hayallerimi gerçeğe taşımak için İstanbul’a yerleşmeyi ve orada üretmeyi hiçbir zaman amaç edinmedim. Burada mutluyum ve sesimizi küçük şehirlerden çıkıp büyük kitlelere duyurmayı başardığımızı düşünüyorum.
12-) Röportajımızda son sorulara gelirken “20’lik” EP’sinden ve Farazi’den bahsetmeden geçmek olmazdı diye düşünüyorum. Sosyal medya üzerinden bizlerin de tanık olduğu keyifli bir sohbet sonucunda sadece ve sadece iki günde ortaya çıkan 20’lik albümünün bilinmeyenlerinden bahsetmek ister misiniz, yılı böyle bir imza işiyle kapatmak sizin için ne ifade ediyor?
Farazi bu camiada en saygı duyduğum ve en beğendiğim prodüktörlerden birisidir. Uzun yıllar Farazi x Kayra ikilisini dinledim, içselleştirdim. Kulaklığımda sürekli çalan şarkıların en başında onlar gelirdi. Hala da öyle… Yolculuk albümünde Kayra ile attığım düet sonrasında Farazi ile de bir şeyler yapma isteğim hiç dinmedi ve açıkçası birçok kere bunu kovaladım fakat olmadı. Geçtiğimiz hafta ise herkesin şahit olduğu o Twitter diyaloğu gerçekleşti ve biz birden bire gecenin bir yarısı bir EP’ye başladık. Benim için eşsiz bir deneyimdi. Herhalde istediğim herhangi bir şeye bu kadar çabucak ulaşmamışımdır. Tabiki kolay olmadı ama benim için çok değerli bir hatıra olarak hayatımın o günkü sayfasında yerini aldı. Geri dönüşler çok güzeldi. 3 farklı konseptte ve auralarda şarkı yapmaya gayret ettik. Bir gece içinde beatler ve sözler ayarlandı. Ertesi gün kayıtlar ve mix/masteringler halloldu derken bittiği an yayına girdik. Farazi’nin beat’lerinde kendimi duymak bir hayaldi, gerçek oldu. Çok güzel bir deneyimdi, dahası da gelecek. Duyurulur...
13-) Ve artık röportajımızın sonuna gelirken, teklifimi kabul ettiğiniz ve bu kadar yoğunluğun arasında sorularımı cevapladığınız için tekrardan teşekkür etmek isterim. Dilerim kariyeriniz daha nice başarılara şahit olur. Kapanışı yaparken sizden okurlarımız için bir film, bir kitap ve bir albüm tavsiyesi alabilir miyim?
Ben teşekkür ederim, kendimi dürüstçe sizlere anlatabilmeye gayret ettim. Umarım benimle ilk kez tanışan insanların kafasında da güzel bir yer edinebilmiş olurum. Ben buradan tüm dinleyicilerime ve okurlara “12 Kızgın Adam” filmini, Gonçarov’un “Oblomov”unu ve Kery James’in “Dernier MC” albümünü tavsiye ediyorum. Herkese bu zor şartlar altında yaşarken büyük bir sabır ve gayret diliyorum. Motivasyonumuzu kaybettirecek her şeye rağmen üretmeye, bu hayata kayda değer bir şeyler bırakmaya devam edeceğiz. Sevgilerimle…
Yorum Bırakın