Yaşamak Mı Yoksa Özünü Mü Aramak

Yaşamak Mı Yoksa Özünü Mü Aramak
  • 1
    0
    0
    0
  • Yaşamak yaşamaktır.


    Bir Nuh Tufan’ı gibidir yaşam.

    Başlarsın ilk nefes ciğerlerini yaktığında.

    Gözlerin hiç alışılmamış bir renk buhranına maruz kalır.

    Ve o son geldiğinde toprağın kör ve nefessiz bırakan yanıyla bir nefeslik anda tanışır.

    Zamanın kıyım gücü işte başlamıştır. Akrep ve yelkovan senin için iki büyük düşmandır artık. Düşman kıyıma başlamıştır ve başlangıcın sonrası artık senin için deneyimsel bir bilinmezlik örgüsüdür. Yürümene sevinirler ve iki dudağının arasından çıkacak basit aidiyet sözcükleri beklenir. Yürürsün, söylersin.

    Gözlerin her şeyden önce görmenin verdiği bilgiyle kutsar seni ve gördüğün her şeye dokunmanı emreder o küçük ellerin sana. Dokunursun ve dokunduğun her şey sende farklı bir yer edinir. Hissi ilk ellerin öğretir sana. Sert, yumuşak, sıcak ve soğuk tepkilerini hissettiğinde ellerin, duyguların da aynı tepkilerle kendini yetiştirir.

    Öğrenmeyi öğrendiğini fark edersin. Böylelikle bilgi senin bedenine sen bilginin heybetine hapsolmaya başlarsın. Zaman kıyımında her bir kıyım seni farklılaştırır. Gördüklerin, duydukların, hissettiklerin ve aldığın her nefes seni farklılaştırmaya başlar. Değişirsin.

    Değişimle birlikte dengesizleşirsin. Sen olan seni aramaya başlarsın. Senden olan her bir şeyi fark ettiğinde senin sen olmadığını düşünürsün. Bu aslında hiç bitmeyecek arayışın ilk ve de nihayeti olmayan başlangıcıdır. Duraksarsın. İnsan hayatı aslında insanın kendisinden olandır. İnsan tükenen bir varlıktır ve en nihayetinde tükeneceksin. Arayış ise uzun ve engebelidir. Nihai sona kadar her bir duraksamanda değişeceksin ya da kendini değişmek zorunda hissedeceksin. Bilgi değiştirecek seni, duygu değiştirecek ve sen gibi olanlar seni değişmek zorunda bırakacak. Hiçbir zaman ise işte bu benim diyemeyeceksin.

    Farklılıkları fark edeceksin. Sen gibi olan ama senden olmayanı öğreneceksin. Garipseyeceksin. Çekineceksin. Senden olmayan ama senin gibi olan seni bir çok kez daha değişimin o değişmezliğiyle yüz göz edecek. Ve sen başlangıca bir kez daha geri dönmek isteyeceksin ne mümkün ki o dönüş ise hiçbir zaman gerçekleşmeyecek.

    İşte bir kez daha böylesi bir anda yeniden duraksayacaksın. Senden olmayan ama senin gibi olan sana değiştiğini dikte edecek. Sen ise nasıl değiştiğini izah edemeyeceksin. Sen de onlar da buna rağmen değişecek ve kimse de bunun sebebini kendisini izah edemeyecek.

    Ne diyor Ercan Kesal sen ve senden olmayan için;

    "Bu dünya, senden olmayanlarla hoştur.
    Onların sana verdiği ilimlerle, kıymetlerle, gönüllerle hoştur.
    Sadece senin gibiler değil, senden olmayan da çok yaşasın ki, sen de yaşa.
    Hele bir de onun? gözüyle gör şu fani dünyayı.
    Herkes beyaz olsa, o zaman beyazı fark edemezsin ki. Değil mi?
    Veyahut da siyah. Beyaz en güzel siyahta belli eder kendini.
    Beni ben yapan yegane şey, benden olmayandır.
    O yoksa, sen de yoksun. Ne anlamın kalır ne rengin belli olur, ne de tadın.” sözlerini zikredip karşıtlık varsa sen varsın demek istemektedir.

    Sen böylesi bir anda akrebin ve yelkovanın kıyımına şahitlik edeceksin. Zaman diyeceksin zaman aslında her şeye o sebebiyet verdi diyeceksin. İşte o vakit zamanın kıyımını fark edeceksin. Bilgin, duyguların, hissettiklerin ve sen zamanın nasıl bir heykeltraş olduğunu düşüneceksin. Zaman öyle bir şahane heykeltraş olacak ki senin için böylesi bir eseri nasıl ortaya çıkardı diye uykularından yoksun kalacaksın.

    Sonrasında arayışının bittiğini düşüneceksin. Ancak arayışın öyle bir tufana yenik düşecek ki aslında dönmek istediğin başlangıca şu anki sen ile yeniden başlamayı deneyeceksin. Senden olduğunu düşündüğün ne varsa aslında senden olmadığını göreceksin. Sen hiç bir zaman aslında sen olamayacaksın. Biraz sen olacak, biraz tufandan sonraki sen olacak biraz da senden olmayan ama senin gibi olandan olduğunu bileceksin. Bunu fark ettiğinde ise son nefesin bedenini terk edecek. Başladığın başlangıçtaki sen ile sondaki senin aslında bir olduğunu öğreneceksin.

    Hani diyor ya bir şarkısında Selda Bağcan o müthiş sesiyle, 

    "Ama bitmez yolculuklar
    Belki biraz canın yanar
    Düştüğün yerde doğrulup
    Başlar yine ilk adımlar"  ve hemen bu sözlerin ardından 

    "Bu hayat böyle mi olur? 
    Düşen hep yerde mi kalır?
    Gün olur belin doğrulur
    Kim n'olacak belli mi olur oy" diyerek bu belirsizliği insanın bizzat yaşayarak ortadan kaldıracağını anlatmaya çalışıp belirsizliğin ihtimallerinin ise seni ileride hayatının bir köşesinde beklediğini dile getirmeye çalışmıştır. 

    Yaşamak yaşamaktır ama sen, başlangıçtaki seni sondaki sen olduğunu öğrenmek için yaşayacaksın. Nihayete erip o son geldiğinde toprağın kör ve nefessiz bırakan yanıyla bir nefeslik anda tanışıp senden daha gerçek olanın ve arayışın yaşamak değil ölüm olduğunu anlarsın. 
    Ey dost! Her ölüm erken ölümdür sen yine de seni yaşamaktan vazgeçme.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.