"Sevmek!
Ne ihtişamlı bir fiil sevmek,
Sanırsın gönül bahçesinde bir çocuk şenliğine davet
Koca koca insanlara tanrının vadettiğinden sonra bahşettiği ikinci cennet.
Sanırsın Yaradanın insanlığa bahşettiği tüm güzellikler senin oluveriyor bir anda. Sanırsın cennet kesilmiş oluyor bu canına yandığımın dünyası. Sanki bir uçan halı alıyor da seni göğe çıkarıp da gökyüzünden baktırıyor o ihtişamla dizayn edilmiş yeryüzüne.
Bilmiyorum kaç defa sevilmek umuduyla sevdalandım sandım da viran oldu gönül bağım bahçem. Bir gülüşe bir acıya merhem olan dokunuşa bir sevda dolu söze kandım da açıverdim o koca kapıyı. Hiç düşünmedim belki de hiç düşünmek istemedim. Anlık bir buluşma dahi bazen koca bir yelkenliyi alıp götüren rüzgar misali yıkıp geçiyor o koca bend gibi duran kapıyı. iş işten geçiveriyor bir anda dur diyemeden bir bakmışsın gönlünün o mütevazi salıncağına oturmuş bir güzel de salla beni diyor salla ki savrulsun o tel tel saçlarım da kokumu duy diyor. Bir anda iniveriyor salıncaktan koşuyor kırlara doğru bir ceylan misali sekerek.Sen onun kokusuyla sarhoş olmuş halde bakakalıyorsun ardından yakala yakalayabilirsen. Sanki annesinin kollarından kaçmış bir çocuğun bir o yana bir bu yana kaçması gibi kaçıyor da yoruyor seni. Heyhat senin yorgunluğun ona ne koş diyor yakala diyor. Nazlı bir eda ile bakıyor gözlerine. İşte o an tutulup kalıyorsun işte o an gözlerin görmez oluyor ondan başkasını olanı biteni..
Her şey o varken günlük güneşlik heyecan dolu mutluluk dolu bir halde akıp geçiyor zaman içerisinde. Hiç düşünmüyorsun o an kapıyı kırarcasına giren bu güzelin o gönlü talan edip viran eyleyip çıkıp gideceğini. Belki de düşünmek değil de görmek istememek bilmek istememek ihtimal vermemek istiyor insan.Öyle bir kokuyla büyülemiş ki seni, sen sen değilsin sen sende değilsin. Tutmak istiyorsun ellerini tutmak ve sarmak istiyorsun bedenini. Belki günahkar bir yaklaşım olsa da tutup öpmek istiyorsun o ince kıvrımlı dudaklarını. Bunlar nahoş olmayan samimi küçük günahlar gibi geliyor insana. Sanki o dudaklara dudakların dokunsa sanki o ellere ellerin dokunsa sanki o beli kavrasan ve sarsan bedeni bütünleşecek ve terketmeyecek sanıyorsun seni. Ne hoş ama gerçekötesi bir yaklaşım.
Bir an oluyor öyle bir an oluyor ki hoyrat rüzgarlar tersine esiyor. O kapıyı yerle bir edip içeriye kendisini salına salına bırakan nazlı kız bir anda yabancı oluyor bir anda ötekileştiriyor kendini sana uzaklaşıp önüne ne varsa katıp tarumar eyliyor. Ve gönül kapısı bir kale kapısı edasıyla kapanıyor yüzüne. Bir başına kalıyorsun o cennet bahçesi gibi olan yüreğinde ve bir anda puslu bir vadi oluveriyor. Korku dolu sesler çığlıklar duyuyor kulakların. Şen şakrak çocuk sesleri yerini hüzne ve gözyaşına bırakıyor. Salıncak yalın başına sallanıyor ve korkunç bir uğultu oluyor git gelleri. Bir an yakasın geliyor o yüreği bir an taş taş üstünde kalmasın istiyorsun. Yıkılıyorsun yıkıldıkça dağılıyorsun tuzla buz oluyorsun. Oluyorsun işte!
Vazgeç gönül vazgeç kilit kilit üstüne vur
Girmesin viran eden giremesin virane edecek olan..
Yorum Bırakın