Uzun zamandır elime aldığım kitaplara zihnimi veremiyordum. Okuduğum satırların içinde boğuluyor bambaşka düşüncelere dalıyordum. Sonra ne zamandır istediğim bir kitap geçti elime, Badem.
Badem ile hikayemiz çok uzun zaman önce başladı aslında. Sevdiğim bir müzik grubu olan BTS’in lideri, Kim Namjoon’u odaklanmış okurken görmüştüm geçen sene. Namu’nun bir kitap kurdu oluşu ve benim de bir deli olmamdan kaynaklı merak etmmiştim hangi kitap olduğunu. Sonra bir de baktım grubun bir diğer üyesi olan Min Yoongi’nin elinde kitap. Namjoon’un beğenip önermiş olabileceğini düşündüm. O zaman kitap beni iyice cezbetti. Velhasıl kitabın peşine düştüm arkadaşlar. Büyük stalklar sayesinde kitabın adını buldum. Sonra kendisini aramaya koyuldum fakat kitabın dilimize çevirisi yapılmamıştı. Ben de İngilizce çevirisini bularak okumaya karar verdim. Yabancı dilde kitap okumaya bayılmıyor olmamın da etkisiyle kitabı okuma listemin alt sıralarına indirmiştim iyice. Sonra hayatımdaki değişiklikler, büyüme sancıları derken okuma arzumda kırılmalar oluştu. Bu süreç zarfında okumuyor olsam da bol bol izledim, dinledim. Sonunda başka kitaplar okumaya başladım. Bu arada bir de baktım kapitalizm sağolsun Badem dilimize çevrilmiş. Peta Yayıncılık Tayfun Kartav çevirisiyle kitabı basmış. Aman yarabbi ne büyük mutluluk dedim fakat yine de hemen alamadım kitabı. Hayatımdaki durumlarla başa çıkar çıkmaz –ki bu durum birkaç gün öncesine dayanır- hemen bir kitapçıya koşturup elime geçirdim Badem’i. Hikayemiz böyle başladı işte. Peta Yayıncılık’a ve Tayfun Kartav’a teşekkürü borç bilsem de gizliden gizliye Namjoon’a minnet duyuyorum.
Gelelim Badem’e:
Birkaç saat sürdü Badem’i okumam, o kadar sürükleyiciydi ki inanamadım. Birinci ağızdan anlatılan romanlarda sürükleyicilik zor bulunur bir unsurdur. Bazen anlatıcının kalemi başka yerlere gidip uçurumun kıyısında dolaşırken düşmemek için uğraşırsınız. Bu kitap hiç de öyle değildi. Yazılan her satırın bir sebebi vardı sanki. Hissedemeyen çocuğun her kelimesiyle bir şeyler hissetmek de ne bileyim, biraz şov bence diyebilirsiniz. Yanılırsınız.
Hikayeden bahsedecek olursam, Yunjae isimli karakterimize çocukken aleksitimi teşhisi konmuş. Yani duyguları anlayamıyor. Korkmak, üzülmek, sevinmek, ağlamak gibi insana ait her şeyden bihaber büyümek zorunda kalıyor. Böyle bir hastalığa sahip olmak hayatını yaşamasına engel olmasın diye uğraşan iki mükemmel kadın var hayatında. Büyükannesi ve annesi beraber yaşadıkları evin her yerini insansı duygular ve tanımlarıyla donatmışlar. Hatta insanlarla iletişim kurmasını sağlamak için bu duyguların yaşandığını idrak edebileceği birkaç sinyali de açıklamışlar. Çocukluğu boyunca sevgi dolu bir ailede büyüse de Yunjae, bu duygunun ne olduğunu bir türlü bilemediğini düşünmüş. Yunjae yaşadığı trajik bir kayıpla hayatta bir başına kaldığında ise büyükannesi ve annesinin öğretileri sayesinde yaşama tutunuyor. Yaşıtlarından gördüğü eziyetlerin acısını hissedemese de bir yanlışlık olduğunu biliyor. İnsanları çözmek için kendine ve çevresine sürekli sorular soruyor. Kendisi için bile bir muamma olan bu çocuk ergenlikle savaşmak zorunda kalıyor. Arkadaşlık ve romantizm Yunjae’nin dünyasına bir anda giriyor. Hissedemeyen bir çocuk nasıl aşık olur diyebilirsiniz sayın okuyucu. Sevmek için kalp gerekir derim ben de size. Sevmek için sözlük gerekmez, açıklamalar yetersizdir. Kalp çarparsa sevgi olur. Vücut tepki verirse heyecan var demektir. Bütün bunlar yaşanırken Yunjae’nin sekiz yaşında bir çocuk olarak kalmadığını da düşünebilirsiniz tabi. Beyin denen organ da değişim gösterebiliyor. Kitapta gelişen bu aşkın kimle olduğunu, dostluğun kiminle kurulduğunu da konuşmak isterdim fakat sizler için büyüsünü bozmak istemiyorum.
Son olarak, Badem adının sebebini açıklamak istiyorum size. Yunjae’nin hastalığının sebebi, insan beyninde duygulardan ve hislerden sorumlu olan amigdalanın küçük oluşu. Amigdala Latince “badem” demek. Şekli de bademe benziyormuş zaten. Yunjae’nin annesi badem yerse beynindeki badem de büyür belki diye umarak dünya üzerindeki bütün badem çeşitlerinden yedirmiş çocukluğu boyunca.
Ben Badem’i çok sevdim sayın okur. Bana çok iyi geldi. Okurken yalnızlığı da düşündüm kalabalığı da. Mutluluk da aldattı beni mutsuzluk da. Böyle bir zamanda kafası karışık bütün okuyucularıma önerimdir Badem.
Özdem Direkçi
Yorum Bırakın