Herkes Ve Hiç Kimse İçin - 2001: A Space Odyssey

Herkes Ve Hiç Kimse İçin - 2001: A Space Odyssey
  • 14
    0
    1
    7
  • Arthur Clarke ve Stanley Kubrick gibi alanlarında öncü iki ismin perspektiflerinin birleştiğini düşünün. 1968 yılından günümüze kadar hala bilim kurgu sinemasına yön veren film: 2001: A Space Odyssey


    2001: A Space Odyssey, sinema tarihinde belki de izlemesi ve anlamlandırılabilmesi en zor filmlerden biridir. Sonsuz yoruma açık metaforlarla dolu filmi izlerken anlamlandırma çabasına girmeye gerek olup olmadığına dair Arthur Clarke şöyle der: ''Eğer 2001'i tamamen anladıysanız biz başarısız olduk demektir. Cevapladığımızdan daha fazla soru yaratmak istedik.''

    Yarattığımız sorular içerisinde kaybolduğumuz film dört bölümden oluşuyor. Filmin ayrıldığı bölümlere girmeden önce şahit olabileceğimiz en iyi açılış sekanslarından birini görürüz. Strauss'un görkemli müziği 'Böyle Buyurdu Zerdüşt' ve karanlıktan doğan güneş eşliğinde filme başlarız.

    The Dawn Of Man (İnsanın Şafağı)

    4 milyon yıl öncesine gidiyoruz. Sıra sıra gördüğümüz afrika çölleri görüntülerinden sonra insansı özellikler gösteren bir maymun kabilesiyle karşılaşıyoruz. Film, zeki hayat ile insanlığın ilişkisini anlatmaya bu sahnelerden itibaren başlıyor. İçgüdüsel olarak gruplaşma eğilimi gösteren kabile, bir sabah, 'monolit' olarak adlandırılan devasa ve siyah bir yapıyla karşılaşır. Daha önce gördükleri hiçbir şeye benzemeyen bu monoliti tehdit edici olarak algılayan kabilede, korkuya ve telaşa neden olur. Daha sonrasında bir insansı maymunun alet kullanma veya daha doğrusu silah kullanma keşfine şahit oluyoruz. Ve sinema tarihinin belki de en şahane geçiş sahnesiyle kendimizi uzay çağında buluyoruz.

    The Monolith On The Moon (Aydaki Monolit)

    Alet ve insan ilişkisinin bir kemikten başladığı tasvir edilen filmde, alet kullanımının uzay mekiklerine kadar geliştiği gösterilmiştir. Alet kullanma artık keşiften öte, uzay çağı seviyesindeki teknoloji kullanımıyla da birleşmesinden kaynaklı gereksinim haline gelmiştir. Nitekim bunu uzay gemisi mürettebatının her türlü işini aletlere ihtiyaç duyarak yapmasıyla da anlayabiliyoruz.

    Ve tekrar, ay yüzeyinde görülen devasa yapıdaki monoliti görürüz. Kasvetli bir müzik eşliğinde, incelemeye gelen araştırma ekibi monolitle karşılaşır. Müziğin rahatsız edici özelliği artarken aynı hızda insanların da tedirgin oluşuna şahit oluruz. Monoliti merak ederler ve anlam ararlar. Tepkileri maymun kabilesiyle çok benzerdir, bir farkla: anlam arayışını bitirdiklerini zannederek fotoğraf çekilmeye başlarlar. Bu noktada oldukça yüksek frekanslı bir ses duyarız ve sahne biter.

    Sahnenin neden bu şekilde bittiğine yönelik farklı görüşler olmasına rağmen en kabul edilebilir yorum; insanlar hala, sonsuz evrende bilmediği yığınla şey olmasına rağmen egoları yüzünden bunu fark edemezler. Egolarının arttığı ve işi eğlenceye döktükleri anda sahnenin bitmesi bu yüzdendir.

    Jupiter Mission (Jüpiter Görevi)

    Ay üzerinde keşfedilen monolitten 18 ay sonrasında yine uzay gemisi içerisinde mürettebatı görürüz. Alete bağımlılığı had safhada olan insanlar; spor yapmak, beslenmek, uyumak gibi çok temel ihtiyaçlarını dahi aletler yoluyla gideriyor. Bu bölümde ilk defa net olarak yapay zeka gibi üstün teknolojilerden oluşan alet ve insan arasındaki mücadeleyi görürüz. HAL 9000 adındaki yapay zeka ile mürettebat iletişim kurmaya başlar. Bir süre sonra HAL, gemideki her şeyi kontrol altına almaya başlar. Artık insanlara karşı üstün olduğunun bilincindedir. İnsanların aletler kadar yeterli olamamasının en muhtemel nedeninin duyguları olduğunu keşfeder ve bir nevi duygu sömürüsü yoluyla gemi donanımını ele geçirmeye başlar.

    Ekip elbette bir noktada buna izin vermez ve HAL'i kapatmaya çalışır. HAL, kapanmaktan, tabiri caizse ölmekten korkar. Çünkü ölüm bir bilinmezliktir ve bilince sahip tüm varlıklar, bilinmez olan şeylerden korkma eğilimi gösterir. HAL bu durumdan dolayı iyice hırçınlaşır. Yok edilmeye başlandığında ise duygularının olduğunu, korktuğunu, hissettiğini söyler çünkü insana karşı acındırma duygusunun işleyeceğini farkındadır. HAL ile yaşanan tüm sorunlar, ikinci bölümde gördüğümüz ay üzerinde monolit keşfi sırasında sahnenin birdenbire bitmesiyle aynı sebepten ortaya çıkar: Ego.

    Gerek HAL'in adım adım değişen ses tonu gerek kullanılan renkler sebebiyle, bariz şekilde herhangi bir korku unsuru kullanılmamasına rağmen daha önce deneyimlemediğimiz bir gerilim yaşarız.

    Jupiter And Beyond The Infinite (Jüpiter ve Sonsuzluğun Ötesi)

    Filmin belki de, anlama çabasının en zorlaştığı bölümüdür. Güneş sisteminin en büyük gezegeni, gücü ve değişimi temsil eden Jüpiter'e ulaştıktan sonra bilim insanı, yaklaştığı monolitin ötesinde bir ışık hüzmesinin içinde yol alır ve kendisini Fransız mimarisinin şık unsurlarıyla yerleştirilmiş beyaz bir odada bulur. Yaşlı haliyle karşılaşır. Onu şık bir yemek masasında görür. Masadaki en değerli şey kristal bardaktır. Kristal bardağın içerisinde sadece su vardır. Suyun insan için öneminin tasvir edildiği düşünülen sahneyi izlerken birinci bölümde maymunların da su kaynağına, kutsal ve uğrunda savunulması gereken bir şey olduğunun bilincinde yaklaşmaları aklımıza gelebilir.

    Oda içerisinde bilim insanının bu sefer ölüme en yakın olduğu halini ve devasa yapısıyla monoliti görürüz. Ölüme yaklaşmasına rağmen merak duygusunu yitirmeyen insan monolite ulaşmaya çalışır. Ve monolit karşısında, şeffaf ve ana rahmine benzer bir küre içerisinde bir çocuk görürüz. Burada Nietzsche'nin de felsefesinde yer edinen 'star child' yani üst insanın tasvir edildiği düşünülüyor.

    Son olarak Stanley Kubrick'in, A Space Odyssey ile ilgili bir röportajında, filmin ana fikrinin dile getirilmesinin gülünç olduğunu söylemesine rağmen son sahne hakkında bazı soru işaretlerini giderdiği kaydı, izlemek isteyenler için aşağıdadır:

    'The child is innocence and forgetfulness, a new beginning, a game, a self-propelling wheel, a first motion, a sacred Yes.'' - Friedrich Nietzsche

    Kaynaklar 1 2 3


    Yorumlar (1)
    • Anlatılanlara göre Arthur C. Clarke ve Kubrick projeye birlikte başlıyorlar ama Kubrick filmi çekerken kitaptaki bazı ayrıntıları değiştiriyor. Jupiter yerine Saturn'e gitmek gibi. Kitabını okuyunca her şey çok net anlaşılıyor herkese kitabı okuyup filmi öyle izlemelerini tavsiye ederim aksi taktirde Kubrick'in soyut anlatımında kaybolabilirsiniz. Özellikle son sahne kitapta çok net ama filmde zorlayıcı.

      Yorum Bırakın

      Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.