Bu dünyada varolmamızın dayanağı nedir,duygularımız mı yoksa mantığımız mı? Bizi oluşturan,ruhumuzu yapılandıran içimizde taşıdığımız onlarca hislerimizden biri midir? Yoksa sadece gerçekler mi karşılığını bulur eylemlerimize karşı? Kimi zaman gelir ki ama, kalbimiz üstün gelir mantığımız karşısında,bir duygu vardır ki bizi saran,tüm bedenimizi hapseden tüm güçlerden bile üstün sayarız onu, bunun adı ''AŞK'' tır.
Uzak diyarlardan, Çinli yönetmen Wong Kar-wai sinemasından şiir gibi bir film izledim içimize satır satır işleyen. In the Mood for Love; birbirlerinden bir yıldız kadar uzakta görünüp gerçekte içlerindeki o ışığı ve parıltıyı hisseden iki yabancının şiiri.Birçok ortak yönü paylaşsalar dahi ; aynı evlendiği kişilere aldanmaları,acıya büyük bir sabırla katlanmaları,kendi odalarının içinde dört duvar arasında yalnızlıklarında boğulmaları gibi yine de birbirleri için yeni bir aşka izin veremiyorlar ya da bulunması gereken cesareti arıyorlar hala.Bu iki yabancı,sadece apartmanlarının dar koridorlarında,kasvetli caddelerde bir omuz dokunuşuyla veya gözlerin birbirine kenetlenmesi ile yaşıyorlar aşkı.Her karşılaştıklarında arka fonda çalan, aşkı sözlerle değil de kemanın o zarif sesiyle anlatan müziği bu iki yabancının kalbiyle birleştiriyor bizleri.Görsellerinde kullanılan yoğun kırmızı atmosfer,adeta acının bir dışavurumu gibi hissettiriyor bu şiirde.
Chan karakterimizin,her sahnesinde farklı renklerde giydiği cheongsam elbiseleri ( uzakdoğu kadınlarının giydiği geleneksel bir kıyafet),onun değişen ruh hallerinin bir yansıması gibi ayna görevi görüyor.Chow karakterimizinde elinde sigarasıyla,dalgın dalgın uzaklara baktığı, hayatın ağır yükü altında ezilmiş yüz ifadesi onu daha içten benimsememizi sağlıyor.
Filmde, en etkilendiğim bölümlerden biri olan son sahnede Chow'ın içinde biriktirdiği hisleri, bir tapınağın ovuğuna bizim bile duyamayacağımız kadar sessizce fısıldaması ve ardından o küçücük ovuktan bir bitkinin yeniden hayat bulup filizlenmesi,izlediklerimin arasından en yalın ve gerçekçi itiraf sahnelerinden biri oldu.Chow içinde sakladığı,kendisine bile anlatamadığı Chan'e karşı olan duygularını sadece bir ovuğa fısıldıyor.Chow içindeki hisleri Chan'e karşı fısıldasaydı, o zaman ikisinin de kalplerinde yeni bir hayat filizlenir miydi acaba ?
Wong Kar- wai, bazen kelimelerin yeterli olmayacağı anlarda,ufak bir dokunuşun ya da gözlerin birbirleriyle birleşmesinin içimizdeki duyularımızın en güçlü ifadesi olduğunu Aşk Zamanı filmi ile naif bir biçimde,şiir misali işlemiş.Klişeleşmiş veya aşk duygusunu basitleştirmiş yapımlardan ziyade daha sahici ve saf bir anlatım arayanların kaçırmaması gerektiğini tavsiye ederim...
Yorum Bırakın