Boşluğa Takılmış Bir Ruh: Oslo, 31 August

Boşluğa Takılmış Bir Ruh: Oslo, 31 August
  • 2
    0
    0
    0
  •  Bazı anlarda,dünyadan o kadar uzaklaşırız ki ne etrafımızdaki kişilerin sözlerini ve yaptıklarını ne de kendimizin bu dünya üzerindeki varlığını her şeyin bir anlamı kalmadığını fark ederiz.Tüm duyularımızı aynı anda kaybederiz ne duyabiliriz,ne görebiliriz, ne de dokunup hissedebiliriz dünyayı.Artık ruhu gittikçe yok olan bir beden yığınına dönüşürüz aynadaki kişi çoktan bizi bırakıp gitmiştir yerine ağır bir yük bırakarak. 

                                           

     Son zamanlarda The Worst Person in the World filmi ile dünya çapında tanınan,günümüz Norveç sinemasının önemli temsilcilerinden biri olan Joachim Trier, Fransız yönetmen Louis Malle'nin, Le Feu Follet(1963) adlı filminin yeni bir uyarlaması olarak 2011 yapımı Oslo,31 August filmi ile Norveç sinemasını adeta dünyaya  sergiliyor.               

                                       

    Oslo,31 August, ruhu olan bir insan olabilme hissini yeniden kazanıp bunu çevresinde de göstermek isteyen Anders, çeşitli yollara başvurarak yeniden varlığını kanıtlamak istiyor ama bağımlılıklarına saplanıp kalıyor. Bu yollardan biri sürekli geçmişinde gezinmesi. Oslo'nun sakin ve rutin sokaklarında oradan oraya giderek geçmişinde yer almış insanlarla görüşüyor. Burada o kadar çok geziyor ki hangi kapıyı çalsa daha büyük hayal kırıkları ile karşı karşıya geliyor, bu nedenle geleceğinin de tıpkı geçmişi gibi umutsuzluklarla ve kalp kırıklarıyla dolu olacağına inanıyor. Etrafındaki insanlar ona hayatın sahteliğini ve gelip geçiciliğini daha çok hatırlatıyor. Kendi içine gömüldükçe daha da batıyor ilk sahnede gördüğümüz gibi dünya Anders için cebine koyduğu ağır taşlardan farksız hale geliyor. 

                                                                             

    Trier, uzaktan çok sakin ve yaşanılabilir olarak gözüken Oslo sokaklarında,bir ''hiç'' olarak yaşamına halen tutunmaya çalışan Anders'in hikayesini o kadar güçlü bir şekilde kayda almış ki bu hiçliğin ağırlığını biz seyirciler olarak da içimizde hissedebiliyoruz. Bunun yanı sıra Trier, toplumdaki yerimizi de sorguluyor, gerçekten nerede olduğumuzun bir önemi olmadan,toplum bizi bir çırpıda yok edebilecek güce sahip mi? Belki de en güzel yerimizi yine kendi içimizde yaratıyoruzdur,nerede olursak olalım...

                                         


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.