''CUT PODCAST SERİSİ'' VE GTR MÜZİK ÜZERİNE SOHBET: AKSOY, SEPİN, GENÇKAYA
''Şeritler önümde
Yanımda yıldızlar
Sarılırım bilirler
Bana bir kez şans dile''
Keyif düzeyi azami olacağından şüphe etmediğim sohbetimize teşekkür
ederek girizgah yapmak isterim. ‘’Biliyoruz ki müzik ortaklaşmaktır. Seslerin,
renklerin, duyguların büyük uyumu, birleşmesidir. Her ses yeni bir zenginlik,
her duygu yeni bir güzellik katar hayata.’’ Aslına bakarsak bu sözler GTR
Müziğin mottosu niteliğinde. Bahsi geçen cümlelerin sizde ve çalışma
temponuzda uyandırdığı hisleri öğrenebilir miyim?
Esra Gençkaya: Hiçbir zaman dinleyici olarak da bir kalıba sığmadım. Müziğin iyileştirici
gücüne de, müziğin bazen söyleyemediklerimize tercüman olduğuna da
inandım. Bana iyi gelen şeyleri de her zaman yanımda tutmaya çalıştım bu
hayatta. O yüzden çalışma hayatıma da büyük destek oluyor müzik, kendi iç
dünyama da. Büyük tetikleyici diyebilirim benim için.
Sinem Aksoy: Gtr Müzik , sadece, “heyecan “ile kurulmuş bir şirket. Sevgi ile … çalışma
arzusu ile.. Uzun arkadaşlıklar ve bu çalışma arzusu … bizle yürüyen eser
sahiplerini de aynı heyecanı taşıma konusunda özgür kılıyorsa ne mutlu
bize..her yeni proje çıktığında aynı heyecanı yaşıyoruz. Dinledikçe,
büyüdüğümüz zamanlardan geçiyoruz. En azından kendi yapımızda birbirimizi
dinleyebiliyor ve yol alabiliyoruz.
Sema Sepin: Kendimi bildim bileli müziğin hayatımdaki rolü güzel söz, melodi,
ritimden daha öte; ifade ve iletişim biçimi. Heyecandan, meraktan, üretmekten,
yaratmaktan ve fayda sağlamaktan besleniyorum. Bizim en büyük şansımız ise
tüm ekip arkadaşlarımla benzer duygu ve hislerle var olmamız. Biz ekip olarak
bu duyguları birbirimize iletmeyi öğrendik, biliyoruz. GTR dışında kalan ve
ulaşmayı başardığımız her halkaya da aynı ritimle dokunabilmek de sanıyorum
iletişim yolumuz oldu.
GTR Müzik olarak çok özel işlere imza attığınız müzik severler tarafından
bilinen bir gerçek, aslen bu gerçeğin altında çok derin bir mana yatıyor.
Amacınızın reyting olmadığı aşikar, birlikte çalıştığınız müzik insanlarının
sanatlarını rahat bir ortamda özgün bir biçimde yapması için çabalıyorsunuz. Bu
çabanın size kazandırdığı en önemli noktalardan bahs eder misiniz?
Esra Gençkaya:
Esra: Sinem, Fatih ve Gökhan bu yola çıktığında bundan 7 sene önce, yanlarına
beni de aldılar. Büyük yapımcıların ve Türk filmlerinden aklımızda yer etmiş
IMÇ’nin karşısında durarak nasıl yol alacağımız zaten belliydi. İyi müziği
dinleyicilerle buluşturucağız ve çalıştığımız sanatçılara özgür bir alan
sağlayacağız. Sanatçılarımız da bu bilinçle bizlerle içeriklerini paylaştıklarında,
yapım ekibi olarak doğru olanı yaptığımıza dair hissi tanımlamak imkansız.
Özgür, özgün ve belki de dinleyici tarafından şimdilerde dinlenmeyen içerikleri
ilk dinliyor olmak ve paylaşmanın verdiği keyif biraz önce de dediğim gibi
tarifsiz.
Sinem Aksoy: 7 yıl önce çıktığımız bu yolda, elimizde olan tek şey ; değiştirebileceğimiz
akışlardı. Popüler akım içinde olma zorunluluğu dışında , yapmak istediklerini
özgürce yapmak isteyen insanların da kendilerine alan bulabilecekleri bir kulvar
yaratmak ve bu alan içerisinde mümkün olduğunca iyi hissetmek arzusuna
odaklanma çabasını yaşabilmekti.Biraz cesur bir tavır olduğunu kabul etmek
şart sanıyorum ama yanınızda aynı mutlululuğu ve heyecanı taşıyan insanlar
olduğunda cesaret, saçta toka gibi oluyor.
Sema Sepin: Başlarda zorlu bir çabayken aslında gün geçtikçe yerini alan çabasızlığın
tadına varıyoruz. Sinem’in dediği üzere zorunluluklara, mecburiyetlere
hapsolmayan kendi özgürlüklerini kendi yöntemleri ile ifade etmek isteyen,
kendinden emin ve üreten insanalarla ortak yolda yürümeye devam ediyoruz.
Ki bu da gerçekten bir doyum.
Doğrusu sosyal medya yeni dönemde bir çok derinliği görmemizde bizlere
yardım ediyor. Sizler çalışma arkadaşlarından ziyade bir aile gibisiniz, öyle ki bu
durum sizleri geçtiğimiz yıla damga vuran müzik şirketi haline getirdi. Sayısız
insanı bir araya getirdiğiniz yayınlar, alt metinleri ile varoluşumuzu sorgulatan
eserler ve daha sayamayacağım bir çok iş. Hal böyleyken bir de madalyonun
diğer yüzünü de merak etmiyor değiliz. İşinizi severek yaptığınız aşikar peki GTR
Müzikte üretmenin hangi zorluklarından bahs edebilirsiniz?
Esra Gençkaya:
Biz aslında bir adım belki de on adım sonrasını düşünen bir ekibiz. Yani bir
iş bizim için sisteme yüklendiğinde, sıradaki ne diye birbirimize bakıp, yeni
planlamalar içerisine giriyoruz. En zorlandığımız şey ise sanırım ki bazen
anlaşılamamak. :) Onu da çok dert edinmiyoruz. Üretmek, yeni bir şeyler
paylaşmak, severek yol almak zaten hayatta ki en büyük dertlerimiz :) şöyle
örnek vereyim. 2019 Aralık ayında GTR Live YouTube kanalını açtık ve canlı mini
konserlere başladık. Ne pandemi vardı ne de eve kapanmalar. Canlı yayınlarla
yaklaşık 600 bin kişiye ulaştık. Sonra pandemi ile Mart ayında tanışınca, herkes
canlı yayınlar yapmaya başladı. Biz o sırada aslında seviyeyi bir tık öteye
taşımıştık bile. Zaten profesyonel bir canlı yayın ekibi ile çalşıyorduk. Instagram
canlı yayınlarını da aynı özenle yapınca “bant yayın, canlı yayın değil” yorumları
gelmeye başladı. Bir canlı yayın sırasında Sinem’in Gökhan’a, “Canlı yayın
değilmişiz, bi kafana dokunur musun, inanmıyorlar” dediğini hatırlıyorum
mesela :) o yüzden başta da dediğim gibi en büyük sorunumuz
“anlaşılamamak”.
Sinem Aksoy: Zorluk demek haksızlık olabilir. Bazılarımız, daha seri çalışmaya ve
sonrasını planlamaya alışığız. Projeyi üreten eser sahiplerimizle, mutfakta olan
bizler arasında görünmez bir köprü var. Onların hayal ettiği şeyler dışında
bizlerin ruhuna işleyen noktaları biraraya getirebildiğimizde , müthiş bir uyum
ve nadide bir ahenk oluşuyor. Zorluk ? Zorluk bu ahenki yansıtabilmekte…
Sema Sepin: Esra’ya ve Sinem’e tamamiyle katılıyorum. Bunların yanında sektöre yeni
adım atan heyecanlı müzisyen arkadaşlarımın tez canı biraz iletişim tarafında
zorlayabiliyor. Sektörün bu kadar kalabalık olduğu, kaliteli müziğin bile sağlıklı
tanıtımının güçleştiği alanda, sabır ve sebat ile ilerlemekte birazcık
zorlanabiliyorlar. Hatırlatmak isterim ki yeni dünya düzeninde sürdürebilirlik
sağlanması için planlı ve tutarlı bir akışı sağlamalı, sabretmeli, aynı zamanda da
sürece güvenmeli, ön koşulun bunlar olduğuna inanıyorum.
‘’CUT’’ adı altında bir podcast programı aracılığında birçok sanatçı ile müzik
sohbetleri yaptınız. Aslına bakarsak dinleyici ile sanatçının tecrübeleri arasında
bir köprü olmakla birlikte ziyadesiyle keyifli sohbetler çıktı ortaya. Genel olarak
program akışından bahsetmenizi rica ediyorum. Programın adını nerden aldığı
da merak konusu. İçerik bakımından çok yoğun olmanıza karşın böylesi bir
programa başlama sebebiniz ne idi? Etraflıca bir ‘’CUT’’ sohbeti yapabilir miyiz?
Esra Gençkaya:
Hayatımda tek kıskandığım şey sahne üzerindeki insanlar. Oyuncular,
müzisyenler… Ve hep hikayelerini merak etmişimdir. Şarkıyı nasıl yaptıklarını, o
andaki hislerini… Bu büyük bir yolculuk, o yüzden de benim için bu hikayeleri de
dinleyip yolculuğa dahil olmam çok önemli. Sonrasında sanatçılarımızın ana
akım içerisindeki programlarda kendilerine yer edinemediklerini de gördük ve
bir podcast yapalım dedik. Aslında bir 3 yıl önce kadar acaba röportajlar çekip
Youtube kanalımıza koysak mı diye düşünmüşlüğümüz de vardır. :) CUT’ın
müzik sözlüğünde de anlamı “parça” demek. İsim böyle çıktı ortaya. Sonra ilk
kayıdı yaptıktan sonra hemen ardından birbirimize bakıp, “aa çok tatlı oldu”
dedik ve devam ettik. Sonrasında iş biraz kendi sanatçılarımızdan da çıkıp başka
sanatçı dostlarımızı da misafir etmeye geldi. Hatta çaktırmadan fan’ı olduğumuz
sanatçıları da konuk ettik :) büyük zevk bizim için, iş arasında bir mola gibi.
Sinem Aksoy: Esra ile 7 yıldır , ilk kurulduğumuz zamandan beri , hayallerimizi
örüyoruz. Sema ile 20 yılı aşan dostluğumuz ve hayatın akışını sorguladığımız
zamanlar içerisinde, profesyonel hayatımızı birleştirdiğimiz yollardan geçiyoruz.
En başında “fayda sağlamak “ istedik. Türkiye’de tuhaf bir şekilde başarı
endeksi tam da tanımlayamadığımız __ ve belkide kimsenin tanımlayamadığı__
bir endekse oturdu . İstedik ki ; projelerine inanan kimselerin , kendilerini
anlatmakla ilgili , klişelerden uzak en az bir alanı olsun . Ne anlatmak istediler?
Kimler? Ve belki de , kimlerin hayatına da değer katmak istediler? Bunu
anlatabilecekleri sorular sormak istedik. Bu sorular bizi bazen, eser sahiplerinin
bilmediğimiz dünyalarına götürdü. Programlardan sonra, aynı eserlerini
dinlediğimde ben bile başka bir Sinem ile karşılaştım. CUT’ın temeli de buydu
gibi hissediyorum.
Sema Sepin: Ben muhabirlikten yetiştim. Profesyonel yaşamım muhabirlikle, tashihle
görsel seçimlerin metinle uyumunu anlayarak ustalarla başladı. Doğru soruyu
doğru kişiye, doğru yerde, doğru şekilde dile getirmek… Aslında yaptığım bu.
Yıllardır hep mutfakta olmayı tercih ediyorum. Kimi acı sos koyuyor, kimi
hamuru hızlı yoğuruyor. Ben de tariflere eşlik edip, bu sefer nasıl bir lezzet
çıkacak heyecanından alıkoyamıyorum kendimi Mutfağı düzenleyip,
temizleyip bir sonraki yemek seremonisine hazırlamaktan gerçekten zevk
alıyorum. CUT alışkın olduğum bir mutfak gibi. Her defasında farklı kültürlerden
baharatlar, meyveler, tariflerle karşılaşmak gibi. En başta beklediğim tam olarak
buydu ve o kadar bölümün ardından nasıl muhteşem lezzetlere kavuştuk tarif
edemem :)
Sohbetimize Sevgili Sinem Aksoy’a yönelteceğim soru ile devam etmek
isterim. 2020 yılı hepimizin malumu, yeni yıla girdiğimiz ilk dakikalarda aslen
herkesin ihtiyacı olduğu naralar atılmaya başlandı birden, ‘’Bana Bir Kez Şans
Dile’’ bu güzel sürprizin serüvenini ziyadesiyle merak etmekteyiz. Enerjisi ile
etrafa neşe saçan bir Hanımefendi, aniden güzel sesi ile de bizleri adeta
karşıdan karşıya geçerken herkese şans dilememize itti Bu güzellikler devam
edecek mi acaba?
Arkadaşlarıma bir hediye vermek istedim. Beni tanıyanlar bilir…
sarılmayı pek severim…. Bu kez uzak ara sarılabileceklerime bir anı olsun
istedim. Sözleri yazdığımda, yanımdaki arkadaşlarımı düşündüm. Ün, şan ,
şöhret … çok büyük kelimeler .Ama özünde tek ihtiyacımız olan yürüdüğümüz
yollarda yalnız hissetmemek. O yüzden arkadaşlarımdan yürüdükleri videoları
istedim. Nihayetinde hangimiz hayallerimize yürümüyoruz ki... bir anısı olsun,
bu zamanları unutmayalım arzusundaydım. Sarılamadığım tüm günlerimi,
onların yalın yürüdüğü yollara anlam yükleyerek telafi ettim. Hepsine şans
dilerken, kendime de şans istedim Hayat devam ettikçe birbirimize şans
dileyeceğiz. Hepi topu bir avuç insanız ... Şans; bileğimizde bir süs…
Her birinizin süper güçleri olduğundan şüphe ediyorum, zira gözleri ile
evrene pozitif enerjiler saçıp bizleri de bundan nasiplendiren Sevgili Sema Sepin
şimdi ki sorumu size sormak istiyorum. İnsanlar ile iletişim kurma noktasında
master performansınız mevcut. Bunun sırrını okurlarımız ile paylaşır mısınız?
Ayrıca geçtiğimiz günlerde Tozlu Raf Dergi aracılığı ile bizimle buluşan yazınızın
serüveninden ve bu yazarlık boyutunun devamlılığı ile ilgili düşüncelerinizden
bir kesit rica edebilir miyiz?
Öncelikle teşekkür ederim. Sanıyorum denge, gözlem ve empati benim en önemli
kriterlerim. Anlamak için dinlemek, görmek için bakmak, algılamak için
dokunmak gibi duygulardan ziyade duyuları sözle ve /veya davranışla ifade
edebilmek iletişimi kolaylaştırıyor. Aslında tercih ettiğim biraz zor bir yol,
karşındakinden her ne alıyorsan duyumsamak ve onun gibi algılayarak, yine
onun dilinden anlamasını sağlamak amacıyla kelimelerini, ses tonunu, nefesini
düzenleyerek derdini anlatmak günümüz dünyasında biraz sancılı olabiliyor.
Daha doğru ifadeyle iletişim kurarken karşındakini duyarsın, algılarsın, kendi
seçimlerini gözden geçirirsin, karşındakinin -kapasitesine göre- anlayacağı dille
aktarırsın. Önceden belirttiğim gibi, doğru yerde doğru kelimelerle doğru
soruları sormak. Suyun kabın şeklini alması gibi bir denge ve uyumdan
bahsediyorum. Aslında yaptığım sadece bu.
Yazılara gelince, İnsanın kendini ifade edebilmesi ve sağlıklı aktarabilmesi benim
her zaman özen gösterdiğim ve yıllardır tecrübe ettiğim bir detay hem sosyal
hem profesyonel hayatımda. Düşünsenize, yanlış kelimeler yanlış insanlarla
buluşuyor! Büyük kakafoni! Tam bir felaket! İletişimi seçmemin de
nedenlerinden biri bu aslında.
Kendimi bildim bileli yazıyorum. Dışarıdan her ne uyarıcı alıyorsam onun bende
yarattığı da her ne ise kelime oyunlarıyla aktarmaktan zevk alıyorum. Çocukken
geçirdiğim ciddi orandaki işitme kaybının yıllar süren tedavisinin ardından o
duyum daha da gelişti ve dinlediğim şeyleri de hayalgücümle harmanlayarak
yazmama yardımcı oldu. Görsel hafızam gibi işitme hafızam da gelişti. Fiziksel
bir araz yaşadığınızda beyin onu dengelemek için yollar buluyor. İşte Sevgili
Genco Arı’nın Agoraphobia’sı da bu şekilde çıktı ortaya, ya da canım Serkan
Emre Çiftçi’nin Yağmur’u ve daha onlarcası… Tozlu Raf Dergi bizlerle iletişime
geçtiğinde kendileriyle görüşürken kullandığım kelimeler, vurgular dikkatlerini
çekmiş ve yazı yazdığımı düşünmüşler-ki yerinde bir tahmin!- ben de
memnuniyetle kabul edip içeriğe uygun olan yazımı paylaştım. Ben yazmaya
devam ediyorum, sanatın ve yaşamın her alanına dair bu hala devam ediyor.
Yer vermek isteyen her mecrayı tabii ki keyifle değerlendiririm.
Ve tabi ki Sevgili Esra Gençkaya keyifli sohbetimizde sonlara yaklaşırken
şimdiki sorumu cevaplamanız şahsım adına mutluluk verici olacaktır. Eğlenmek
tabirini temsil ediyor gibisiniz. Elbet insan hayatı içerisinde birçok zorluk ile
karşılaşır, asıl zor olan her şeye rağmen gülümsemektir. İnsanlık olarak
geçirdiğimiz bu zor günleri de göz önünde bulundurarak değerli okurlarımıza
neler önermek istersiniz? Ve bizlere hayat ile ilgili mottonuzdan bahseder
misiniz?
Sevgi (hahaha)
Benim hikaye biraz uzun ama hemen kısaca özetleyeyim. 35. Yaş günümde
kendime bir söz verdim ve dedim ki “Esra 40 yaşında İstanbul’da
olmayacaksın!” ve sözümü tuttum. (Eyvah! yaş ortaya çıktı demeyeceğim, yaş
aldığım her yılımdan aşırı mutluyum) Bir anda karar verdim ve ilk Sinem ve
Gökhan’a “ben gidiyorum, siz hala benimle misiniz?” dedim ve onlar da her
zamanki gibi yanımda oldular. 2 yıl 2 aydır İstanbul’da yaşamıyorum. 2 yıllık
Fethiye maceramın ardından doğduğum yere İzmit’e geldim. Bu yolculukta
şunları her zaman yanımda taşıdım, taşıyorum. Şükret, hisset, fark et ve sev ve
hep gül. Ve bedenine iyi bak. Zaten böyle olunca da işinde, çevrendeki
insanlarla iletişimde iyi gidiyor. Ki aslında iş hayatında da aşırı ciddiyimdir.
Dikkat ve özen isteyen bir iş olduğu için ben de aşırı titizlendiğimden ilk
tanışmada çalıştığımız sanatçıların benden çekindiği de doğrudur. Ama sonra
onlar da anlıyor ki kendileri ve içeriklerinin daha iyi olabilmesi için her şey. :)
Ve son olarak dedemin şu sözünü de hep hatırlarım: “Yanında çekinmeden
kahkaha atabileceğin insanları biriktir hayatında”. Durum ben de bu şekilde.
Sonuçta hayat kısa ve en değerli şey insanın neyi istediğini bilmesi ve bunun için
yol alması gerekiyor. Tüm zorluklara, engellere rağmen.
Her güzelliğin bir sonu var ne yazık ki, son olarak okurlarımıza sosyal
hayatları ile ilgili verebileceğiniz 3 tavsiye nedir?
Esra Gençkay: Sev, üret ve dinle!
Sinem Aksoy: Sev,üret ve dinle!
Sema Sepin: Dengede ol, Sevgiyi almayı da vermeyi de bil, dinle!
Değerli okurlar aşağıdan GTR Müzik, Sinem Aksoy, Sema Sepin ve Esra Gençkaya'nın sosyal medya hesapları ile birlikte CUT Podcast serisine de ulaşabilirsiniz.
https://www.instagram.com/gtrmuzik/
https://www.instagram.com/snmksy/
https://www.instagram.com/sspnss/
https://www.instagram.com/egenckaya/
Bu keyifli sohbet için Sinem Aksoy, Esra Gençkaya ve Sema Sepin nezdinde tüm GTR Müzik ailesine şükranlarımı sunuyorum. Ayrıca içeriğin hazırlık sürecinde verdiği destekten ötürü Sevgili Dostum Efe Yel'e de sevgilerimi iletiyorum.
Yorum Bırakın