Aşk Üzerine: 500 Days Of Summer

Aşk Üzerine: 500 Days Of Summer
  • 2
    0
    0
    0
  • Çok yakın bir zamanda Alain de Botton'ın "Aşk Üzerine (Essays in Love)" adlı kitabını okudum. Kitabı okurken kafamda çok uzun zaman önce izleyip, pek de beğenmeyip, hafızamın tozlu raflarına kaldırdığım bir film yeniden canlandı; 500 Days of Summer. Ben de bu seferki yazımda bu iki esere konu olan ilişkileri ele almak istedim.

    Not: Spoiler içerebilir.

    Aşk Üzerine kitabını okuduktan sonra aslında resmi olarak hiçbir bağı olmayan bu filmi tekrar izleme kararı aldım ve gerçekten doğru bir karar verdiğim sonucuna vardım. İlk seferinde beni vurmayan bir film olduğunu itiraf etmem gerekir ama seneler sonraki bu izleyişimde daha farklı bir yerden izledim. Filmi izleyen çoğu insan ilişkiye Tom gözünden yaklaştığı için genelde Summer'a hep daha haksız, Tom'a göre hep daha az iyi olan taraf olarak bakılıyor fakat filmin ilk başında ciddi bir şey aramadığını, birinin kız arkadaşı veya herhangi birinin herhangi bir şeyi olmaktan hoşlanmadığını son derece açıkça söylüyor. Tom'un ona aşık olmasını ve kendisinin Tom'a aşık olmamasını ona mal edip, suçlamak pek de mantıklı bir hareket değil bana kalırsa. Kitaba gelirsek, böyle bir ayrım yapılmamış. Chloe de anlatıcı da (kitapta kendi ismini vermediği için yazımda böyle bahsedeceğim kendisinden) ilişkiye aynı tutkuyluyla başlıyor. Her ikisinde de olayları tek taraftan (Tom ve anlatıcı) yani aşık, ruh eşi ve aşk kavramlarına bağlı olan, aradıkları "o kişiyi" bulduklarına inanan erkeklerin tarafından izliyoruz/okuyoruz. O yüzden seyirci/okuyucu genelde taraf tutuyor. Filmin de kitabın da ortalarında yaşanan olaylara baktığımızda aslında yolunda giden, ortak zevklere sahip ama ayrıştıkları konuları da çok güzel şekilde tartışabildikleri ve en önemlisi de filtresiz bir ilişki söz konusu. Aşk Üzerine'yi okurken her kısmını çok sevdiğim, özellikle işaretlediğim bir bölüm vardı. Bölümün adı "Samimiyet" ve sanırım kişiselleştirip, ilişkide elzem bulduğum en önemli nokta olduğu için okuduğum en iyi kısım da bu kısımdı. Kitapta altını çizdiğim ve çok gerçekçi gelen bir Alain de Botton alıntısı da yapmak istiyorum.

    aşkın sonu başlangıcında saklıdır aslında, yıkımın ipuçları aşk doğduğu sırada önceden kendini göstermiş gibidir.” 

    İkisinde de, okurken veya izlerken, aslında nasıl biteceğini tahmin edebiliyoruz. "Bu hikayeden mutlu son çıkmaz." Ama neye göre mutlu neye göre mutsuz? Tahmin ettiğimiz gibi bir noktada ilişkiye görece daha az bağlı, sonsuz aşk, sonsuz mutluluk kavramına daha az inanan, gerçekçi taraf (Chloe ve Summer) ilişkiye duvarlar örmeye başlıyor. İkisini de yer yer haklı ve haksız bulacağımız taraflar var. Örneğin en başından kartlar açık oynanmış bir ilişkide (veya adı her neyse) karşı tarafı ilişki istememekle suçlamak, bir ilişki dayatmaya çalışmak bir noktada adaletsizlik ve bencilliktir. Fakat Tom'a da tam anlamıyla haksız diyebilir miyim? Sanmıyorum. Kendi kafasında oturttuğu, olması gerekenin o olduğuna inandığı bi ilişki tipinin boşluğuna aşık olduğu insanı koymak istemesine kızmak da biraz bencilce olur. Hatta Summer'ın görüştüğü biri olduğu halde Tom ile dans edip, flörtleşmesi de Tom'u yine haklı çıkartıyor. Başından beri ilişki aramadığını söyleyen Summer'ın aksine (filmin sonunda evlenmesi şoku) Chloe, anlatıcımızın iş arkadaşıyla onu aldatarak bu duvarları örüyor. Aldattığı için mi ilişkiye duvarlar örülüyor yoksa duvarlar örüldüğü için mi aldatılıyor, bunu da yine tek taraflı olan bir anlatımdan dolayı hiçbir zaman bilemiyoruz. Her ne sebeple olursa olsun aslında anlatıcılarımıza acıma sebeplerimizin en önemlisi de ayrılık sonrası çektikleri çile diyebilirim. Öyle ki kitaptaki anlatıcımız hayatının artık bir anlamı olmayacağını düşünüyor ki intiharı bile denemeye çalışıyor fakat intihar girişiminin yarısında farkediyor ki karşı tarafa bu vicdan azabını yaşatması, kendisi buna şahit olamadıktan sonra hiçbir anlam ifade etmiyor. Doğal olarak acı çektiren insanın acı çekişini görme ihtiyacı duyuyor. Her iki anlatıcı da birlikte gittikleri yerlere gidiyor, anlamı olan o şarkıları dinliyor, gelen "dostça" adımlara farklı anlamlar yüklüyor kısaca ayrılık sonrası insana en çok acı veren şeylerin hepsini deneyimliyor. Atlatmamaya yönelik her yöntemi denedikten ve her şeyde esas kızları hatırlayıp, kendilerini perişan ettikten sonra bir şey, fakat çok önemli bir şey, etkisini yavaş yavaş gösteriyor; zaman reis. 

    Acısı hiç geçmeyecekmiş gibi gelen iki ilişkinin de sonunda esas oğlanlar hayatlarına bir şekilde devam edip, bu döngüyle yaşamayı kabulleniyorlar. Hem gerçekte hem filmde hem kitapta görüyoruz ki aşka olan inançlarının kırıldığını düşündükleri noktada başka bir boyda ve kiloda yeni bir "aşk" , veya adı her neyse, çıkıyor karşılarına. Belki de bu uslanmayan romantiklerin genelde hayatlarının sonuna kadar çektikleri bir durumdur. Ayrıca Tom'un Summer'a, anlatıcının da Chloe'ye aşık olmasının sebebi, kendilerine aşık olmayacaklarını bilmeleri olamaz mı? Kitapta da filmde de kadın karakterler daha ilişkiye başlamadan hatta daha tam olarak tanışmadan fazlasıyla ilahlaştırılıyor. Burada psikolojik analiz yapacak değilim ama kendi çıkarımıma göre ilişkide her zaman bir tarafın daha çok sevdiği, bunun da ilişkiyi ayakta tutan esas şeylerden biri olduğunu düşünüyorum. Tabi bu analiz iki tarafın da ilişkiyi sürdürmek istedikleri durumlarda geçerlidir herhalde. İncelediğimiz iki ilişkide de asıl problem bir tarafın artık eskisi gibi heyecan duymaması ve ilişkiden %100 emin olamaması yüzünden oluşuyor. Sonuç olarak bu iki eserin bu kadar sevilmesinin asıl sebebi bence tam da hayat gibi olması. Hep gördüğümüz sonsuza kadar mutlu yaşadılar tarzı ütopik aşk hikayeleri artık aşırı hayalperestler hariç hiçbirimize gerçek gelmiyordur (Filmin son sahnesinde Summer aksini iddia etse bile). İlişki bir kumardır ve bitme ihtimalini göz ardı edenlerimizin yaşadığı süreç bu filmde ve kitapta çok gerçek anlatılmış, sonuçlanmıştır. E alacağımız mesaj da şu olmalı ki bu da gelir bu da geçer be, elimizi sallasak ellisi. Summer giden Autumn gelir. (Bu hiç hoş olmayan espriyi de yönetmenden çaldığımı söylemek isterim. Yine son sahneye atıf.)

    Okuduğunuz için teşekkürler efenim.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.