ve Karşınızda "Dünyanın En Kötü İnsanı!"

ve Karşınızda "Dünyanın En Kötü İnsanı!"
  • 5
    0
    0
    0
  • Aslında içerik için açıklama yazarken "inceliyoruz" demek ne kadar doğru kalır bilemedim çünkü tamamen duygusal olarak yorumlayacağım bu yazıda. Bu filmi inceleyecek, eleştirecek kadar profesyonel bir bakış açısı edinemediğimi itiraf ediyorum en başta. Ha bir de spoiler içeriyor tabi canım.

    Filmin konusuna ufak bir değinirsem, baş karakterimiz olan ve neredeyse 30 yaşına gelmiş olan Julie'nin hiçbir dala tamamen tutunamayışını konu alıyor. Filmimiz prolog, 12 kısım ve epilogdan oluşuyor.Bu filmde 20'lerinde ve 30'larında olan herkesin kendinden bir şey bulacağına eminim çünkü karakterimiz malesef ki son derece gerçek. Hatta ne istediğini bilmiyor, başarısız oluyor, hata yapıyor, düşüyor, kalkıyor ve bunların hangisini yaparsa yapsın kendisine kızamıyoruz çünkü dediğim gibi gerçek oluşunun, hepimizin, her gün yapabileceği derecede normal şeyler oluşundan dolayı Julie bize tanıdık geliyor. 

    Bana kalırsa filmin en etkileyici ve en güzel sahnesi, aynı zamanda afiş fotoğrafı olan, koştuğu sahneydi. Tabi bu sahneyi sadece "koştuğu sahne" olarak tanımlamak da biraz yetersiz oluyor. Uyandığında, aslında kendi hayatını değilde uzun zamandır birlikte olduğu erkek arkadaşının hayatını yaşadığını farkediyor. Bunun üzerine ışığı açmak için düğmeye basar ve evet, birden hayat durur. Evden çıkar, koşmaya başlar. Hiç tanımadığı insanların nişan partisine (veya düğün sonrası parti veya bunun gibi bir şey işte) katıldığı ve o gece tanışıp, güneşi doğurana kadar sohbet ettiği Eivind'in çalıştığı dükkana kadar koşar. O sırada herkesi donmuş bir şekilde gören seyirci ve Julie için sadece Eivind hareket halindedir. Ta ki bir sonraki günün sabahı olana kadar onun yanında kalır ve yine aynı şekilde eve dönüp düğmeye basar. Hayat akmaya başladığında erkek arkadaşından ayrılmak istediğini söyler. Evet, resmen sahneyi anlatmışım. Her neyse, tatlı filmlerin köpeği olan birisi olduğum için özellikle bu sahne benim kalbimi bi tık çaldı.

    Julie'miz olan Renate Reinsve Cannes Film Festival'inde En İyi Kadın Oyuncu ödülünü de bu filmle almış ve sonuna kadar da hak etmiştir diyebiliriz. Sadece Julie değil, aynı zamanda Aksel ve Eivend de çok iyiydi fikrimce. Yine bir Joachim Trier filmi olan Oslo, 31 August'da da oynayan Anders Danielsen Lie, bu filmde de çizgi roman karikatüristi olan Aksel'e çok iyi hayat vermiş. Öyle bir şey ki filmde esas oğlan yok (yine bence) ama yine de film boyunca kızımızın hayatına giren iki adam da kendilerini o kadar sevdiriyorlar ki izleyiciye ama ikisini de bir noktada bırakıp, bu iki adamı da üzdüğü için Julie'ye de kızamıyoruz. Bunun sebebi bence filmin abartısız bir film olması. Nasıl yani? Ne melankoli, ne acı, ne aşk, ne aldatma, ne başka bir şey. Her duyguyu dozunda hissettirmişler, bu yüzden de hiçbirine karşı kötü bir his yaratılmıyor içimizde. Hatta ekşide okuduğum bi entryden bi kısmı alıntı yapmak istiyorum şimdi.

    "tüm film boyunca içinde bulunduğumuz bok çukurunu düşündüm. bok çukuru üzerine bir sürü güzel an izletti film. insanın kendini "alive" hissettiği bir sürü güzel an... 
    sonra bu anları yaşamak için ne kadar çırpındığımızı, bu uğurda neleri feda ettiğimizi, neleri göze aldığımızı fark ettirdi. hepsi ölüp gidene kadar birbirinden "hoş" çırpınışlar." 

    teşekkürler baba jo.

    Aşırı felsefik, sinematografik bir "inceleme" olmadığını baştan söylemiştim. Bence bazı filmleri dibine kadar kadar felsefik, olması gerektiği gibi, mantığa oturan, aşırı feminist, hümanist, zart zurt taraflarından bakmak, irdelemek mantıklı değil. Her şeyin kusursuzca anlatılması veya karakterlerin kusursuzca bağımsız, güzel, dürüst olması biraz sahte geliyor bana çünkü gerçek öyle bir şey değil gibi. Eğer izleyene gerçek bir şey, "lan ben de böyle hissetmiştim" duygusunu hissettirmek istediyse Joachim Trier, bence sonuç gayet başarılı. 

    Ha son olarak filmi izleyen çoğu insan gibi en hoşuma giden şeylerden biri sountracki oldu diyebilirim. Hatta şimdi şuraya Spotify'da bulduğum, filmde çalan şarkılardan oluşan bir çalma listesinin linkini de koyarım meraklısına. Okuduğunuz için teşekkür ediyorum. Eğer buraya kadar okuyup, spoiler alıp, filmi izlemeyenler varsa bence yine de gitsin be bu filme çünkü ne kadar anlattıysam bunun 2 belki de 3 katını bulacaksınız filmde.

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.