Küresel Soğuma

Küresel Soğuma
  • 1
    0
    0
    0
  • Hemen hemen tüm yazar ve şairlerin ilham kaynağı olan - belki gereksiz abartılan- eylülü onun üzerine kurdum. (Eylül hakkında illaki bir şiir duymuşsunuzdur. Duyduğunuz şey şiir olmasa bile bir şarkı olmuştur. İkisi de olmasa eylülün getirdiği duyguları ve beraberinde götürdüğü bir çok duyguyu yaşamışsınızdır.) Şimdi bakıyorum önümde sonbahardan iki ay ve koca bir kış beni bekliyor. Bu bahsettiğim kış öyle bildiğimiz kışlardan değil. Annelerimizin ağustosun her haftası elinde farklı poşetlerle gelip sebzeleri derin dondurucuya atıp 3 ay sonra çıkarma planı kurduğu kıştan bahsetmiyorum. Bahsettiğim kış için yazın indirim kovaladığımız  montlar da kar etmiyor.

    Mikail bile havayı aniden soğutamaz. Kış için kalın gocuklarımızı aralığın ilk haftasından çıkarmayız. En iyi klimalarla bile bir odayı aniden soğutamazsın. Üstelik dışarıda kavurucu bir sıcak varken. Sanırım anlayamadığım ve anlayamayacağım kısım burası. Her şey çok güzelken, her şey daha güzel olabilecekken, aramızdaki sıcaklık küresel ısınmaya yol açabilecekken nasıl oluyor da buz çağına geçiyoruz.

    Küresel ısınma bir kenarda dursun, bireysel soğuma ve hatta buz çağı yaşanıyor. Küresel ısınma konusunda nedenler oldukça açık ve sosyalist kimliğim bu nedenlere aklına geldikçe verip veriştiriyor. Uzmanlar (en azından uzman bildiklerimiz) sürekli bu konu hakkında konuşup duruyorlar. Hatta bazıları seviniyor bile olabilir. Çünkü konu küresel ısınmaya gelmedikçe kimsenin onları takdığı, televizyon programlarına çıkardığı yok. Uzmanlar bir kenara biz bile söyler olduk: mevsimler kaydı kardeşim. Gel gelelim benim icadım olan bireysel soğumaya. N'apacağız bu bireysel soğumayı? Herhangi bir uzmandan bilgi alamayız. (Zaten vermeye meraklı değiller.) E benim bu yeni icadım toplumun dilini de pelesenk olmuş değil. Zaten soğuyanlara soramıyoruz. (Belki umurlarında olsak sorarız.) O zaman icadım ve ben baş başa kaldık desenize.

    Tek başıma düşündüğümde pek anlam çıkaramıyorum. (Sanki tek başıma düşünmekten başka ihtimal varmış gibi söyledim.) Kapalı konuştuğumuzda kimsenin anlamadığını daha doğrusu anlamak için çaba göstermediğini düşünürsek açık konuşalım, bir kişiden birbirini düşman bellemiş iki zıt duyguyu nasıl alabiliyoruz? (Belkide bu duyguları düşman belleten biziz. Çünkü iyilik için kötülük varolmalıdır. Mutluluk için hüzün ben burdayım diye bağırmalıdır.) Sorumun cevabının iki yanıtı var gibi duruyor. Eğer yanıt diyebilirsek. Çünkü yanıt olabilmesi için önce sağlam bir soru gerekir.

    Pek çok şairimiz, yazarımız bu durumdan bahsetmiştir ve bu durumu fazlasıyla olağanlaştırmıştır. Olağanlaştırdığı için onlara kızmayın, herkesin aşkı kendine değil mi kardeşim? Yani sorunun ilk cevabı açık ve net bir şekilde; olağandır ve hayatın kanunu budur. Gelelim ikinci cevabıma. İkinci cevap benim aklımın düşünmek istediği bir cevap diyebilirim. Beynim bu konuda aciz düşünüyor olabilir. Uzatmayalım. Beynim diyor ki; böyle bir şey olamaz, illaki belli bir sebebi vardır. Aslına bakarsak beynim pek fazla şey demiyormuş.

    Belki de her şey sonbahar gibiydi. Kime sorsak havanın durumu hakkında farklı şeyler söylerdi. (Ki artık herkesin meteorolog olduğu günlerde.) Yani demem o ki belki de havayı sıcak bulan bendim. Hava üstüne şiir okunası, uyduruk bir ıslık çalınası, şarkı söylenesi değildi belki. Ama Nazım'ın dediği gibi ben şarkı söylemek istedim.

    Son paragrafı kısacası diye başlatmak istedim ama aklıma Yılmaz Erdoğan geldi. "Madem kısasın biliyorsun neden uzattın?" Kısacası seviyorum. 

     

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.