Hitler Almanya’sını mizahi bir dille eleştiren film : JOJO RABBIT (TAVŞAN JOJO)

Hitler Almanya’sını mizahi bir dille eleştiren film : JOJO RABBIT (TAVŞAN JOJO)
  • 0
    0
    0
    0
  • Herkese merhaba. Bugünkü yazımda senaristliğini ve yönetmenliğini Taika Waititi’nin yaptığı, başrollerinde ise Roman Griffin Davis, Scarlett Johansson ve Thomasin Mckenzie’nin yer aldığı Jojo Rabbit filminden sırasıyla spoiler içermeyen ve spoiler içeren iki kısım halinde bahsedeceğim. Herkese iyi okumalar dilerim. 

    Tavşan Jojo, genel olarak bahsedrersem Thor Ragnarok (2017), Aylak Vampirler (2014), Yeşil Fener (2011) gibi dünya çapında ses getiren filmlerin yönetmeni Taika Waititi’nin yazıp yönettiği aynı zamanda oyuncu kadrosunda da yer aldığı 2019 yapımı Amerikan komedi-dram filmi. Film aynı zamanda Christine Leunens'in Caging Skies (Gökyüzü Hapsi) isimli ilk kez 1 Kasım 2004 yılında yayımlanan kitabının da beyaz perdedeki uyarlamasıdır. 

    Filmin oyuncu kadrosunda ise Hollywood yıldızı Scarlett Johansson, oyunculuğa yeni adım atan 2007 doğumlu çocuk oyuncu Roman Griffin Davis, Yeni Zellandalı genç oyuncu Thomasin McKenzie ve filmin yönetmeni Taika Waititi yer alırken ayrıca filmde Rebel Wilson, Stephen Merchant, Alfie Allen, ve Sam Rockwell gibi isimler de kendine yer buluyor.

    Film 92. Akademi Ödülleri’nde altı dalda aday olup ve En İyi Uyarlama Senaryo Ödülü’nün sahibi olmuştu. Amerikan Film Enstitüsü’ne göre 2019 yılının en iyi on filminden biri olan Tavşan Jojo aynı zamanda dünya prömiyerini yaptığı  44. Toronto Uluslararası Film Festivali'nde en üst düzey ödül olan Grolsch People's Choice Award'u kazandı.

    Filmin konusu ise Hitlerjugend (Hitler gençliği) üyesi ve Nazi hayranı genç bir çocuk olan ana karakterimiz Johannes’in (Roman Griffin Davis) hayali arkadaşı Adolf Hitler (Taika Waititi) ile ikinci dünya savaşı sırasında yaşadığı bazı olaylar ve bunların sonucunda Johannes’in inançlarını ve neyin gerçek olup olmadığını sorgulamaya başlamasını anlatıyor.

    Olayların işleyiş biçimine bakarsak da Taika Waititi’nin ne kadar usta bir yönetmen olduğunu bir kez daha görmüş oluruz. İkinci Dünya Savaşı gibi beraberinde milyonlarca kayıp verilen hassas bir konuyu savaşı daha arka planda tutarak renkli ve eğlenceli sahnelere yer vermeyi belki birçok yönetmen yapabilir fakat bunu yaparken ana konudan da sapmayıp dönemi başarılı bir şekilde seyirciye aktarmak bana göre her yönetmenin harcı değildir. Waititi bunu çok iyi başarmış. Biraz geçmişe gidince de bu olayın bir benzerini Waititi tarafından 2017 yılında yayımlanan Thor Ragnarok filminde de görüyoruz. Yoğun savaş sahnelerine ve karanlık renklere sahip Thor serisinin üçüncü filminin yönetmenlik koltuğunda değişikliğe gidilmiş ve koltuğa Waititi oturmuştu. Ardından film ilk iki filme göre çok daha fazla mizahi sahne ve daha az savaş sahnesi içermişti. Bu durum adeta seyircileri ikiye bölmüş ve bir taraf filmi aşırı laçka (gevşek) bulup ve daha ciddi olması gerektiğini söylerken bir tarafsa yeni türlerin denenmesinin iyi olduğunu ve filmin eğlenceli olduğunu savunmuştu. Şahsi görüşüm ise laçkalığın biraz daha ağır bastığıydı ama Waititi, Tavşan Jojo’da laçkalığa düşmemiş ve mizah yaparken konunun ciddiyetini korumayı kesinlikle başarmış. 

    Genel olarak filmdeki mizah, eğelence ve renk gibi unsurlardan bahsetmiş olsam da filmde izleyicileri derinden etkileyen ve şahsen benim gözlerimi ağlamaktan şişiren sahneler de mevcut. Bu yüzden ‘Bu ne ya, çocuk filmi.’ gibi ön yargıları geride bırakıp dönemin ne kadar üzücü olduğuna ve trajikomikliğine odaklanırsak eserin kalitesinin tadına varabiliriz. 

    Filmi izlemeyenlere kesinlikle izlemeleri gerektiğini söylerken yazımın bundan sonraki kısmında spoiler içereceği (filmin ilerleyen kısımları hakkında bilgi verebileceği) uyarısını yapıyorum.

    Filmin başında yer alan Hitler gençliği kampının başındaki Kaptan Martin Klenzendorf’un (Sam Rockwell) yaptığı konuşma sahnesinde dönemin hükümetine, onlara koşulsuz inanan halka ve halkın kadınları sadece doğurganlığı üzerinden görmesine yapılan eleştiri gerçekten çok yerinde ve başarılıydı ve beni etkilemeyi başardı

    Ardından Jojo’nun kampta geçirdiği kazadan sonra Jojo’nun beraber yaşadığı güçlü annesi Rosie (Scarlett Johansson) karakteri ile tanışıyoruz. Rosie’nin oğlundan tamamen zıt görüşe sahip olduğunu ve Nazi karşıtı olduğunu öğrendikten sonra evinde saklayıp beslediği Yahudi kız Elsa (Thomasin McKenzie) seyirciye merhaba diyor. 

    Dönemin insanlarının Yahudilere karşı olan bakış açısı filmde sıkça yer alırken Jojo ve Elsa’nın gelişen ilişkisi gerçekten beni çekmeyi başardı. Jojo’nun Yahudilere karşı olan absürd bakış açısının yavaşça yumuşaması ve bir Yahudi’ye aşık olduğunu düşünmesi ise karakterin başarılı gelişimini bizlere gösteriyor. Fakat karakter gelişimini bir bu kadar da etkileyici yapan kesinlikle Davis’in oyunculuğu. 13 yaşındaki oyuncunun geleceği şimdiden çok parlak diyebilirim.

    Jojo’nun annesi Rosie’nin bir yandan yaralanmış çocuğuna bakma çabası, bir yandan evine aldığı Yahudi kızla ilgilenmeye çalışması ve bu süreçte Nazi karşıtı planlarını bozmaması ile Scarlett Johansson oyunculuğu birleşince 92. Akademi Ödülleri’nde En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu adaylığını sonuna kadar hak etti ve aday olmayı başardı. Fakat ödülü kendisinin başrolünde oynadığı Marriage Story filminden Laura Dern’e kaptırdı.

    Filmde sıkça yer alan ayakkabı bağcığı bağlama sahnesi Rosie’nin ölümüyle birleşince gözyaşlarımın sel olduğu sahneyi söylemeden edemeyeceğim. Gerçekten çok hüzünlüydü.

    Filmdeki Kaptan Martin Klenzendorf karakterinden bahsetmezsek büyük haksızlık olur. Tüm olayların saçmalıklarının farkında olmasına rağmen yapabilecek bir şeyinin olmadığını bilmesi ve çaresizliği kabullenmesi ile beraber Jojo’ya ve Elsa’ya yaptığı iyilikler unutulamaz. En azından ölümü kahramanca oldu diyebilirim.

    Yazımın burasına kadar Yorki karakterinden nasıl bahsetmedim anlamıyorum. Filmin kesinlikle en tatlı karakteri. İzlerken insan ona karşı büyük bir yakınlık hissediyor.

    Filmin ortalarında yer alan uzun Heil Hitler sahnesi gerçekten ustaca yapılan bir eleştiri. Kimilerine göre gereksiz uzatılan boş bir sahne gibi dursa da yapılan eleştirinin anlamı gerçekten başarılıydı.

    Film sondaki dans sahnesiyle beraber yüzümde uyandırdığı gülümseme ile başarılı bir şekilde son buldu ve benden 10 üzerinden 9 puanı kaptı.

    Bu yazımda sizler için genel olarak beğendiğim bir filmden bahsetmek istedim. Siz filmi izlediniz mi? İzlediyseniz beğendiniz mi? Filme 10 üzerinden puanınız kaç? En beğendiğiniz oyunculuk kime ait oldu? Paylaşırsanız sevinirim.

    YAZAR : ADEM YİĞİT PEHLİVAN

    KAYNAKÇA :

    1

    2

    3

    4

    5

    6

    7

    8

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.