Kafka, tek katlı evinin caddeye bakan penceresinden yağmurdan kaçışan insanları izliyordu. Yağan yağmurda çamura bulanmış yolda, baba ve sekiz yaşlarında olduğunu tahmin ettiği küçük bir çocuk, babasının hemen arkasından ayak izlerine basarak koşar adımlarla yürürken yere kapandığını, babanın önce çocuğu şiddetle azarladığını daha sonra ağlayan çocuğuna sarılarak teselli edip onu kucaklayıp yolun sonuna kadar kucağında taşıdığını izlerken, buna benzer bir sahnenin babası ile kendisi arasında geçtiğini anımsadı. Babası onu kucağına almakla kalmamış kırılan kalbi için onu öpücüklere boğmuştu. Keşke hep yere düşseymiş, keşke hep o öpücüklerin ardı arkası hiç kesilmeseymiş. Sevilmek ve öpülmek için çamura bulanmak gerekiyormuş diye düşünürken, pencerenin pervazını avucunu acıtacak kadar çok sıktığını fark edip bir anda daldığı geçmişinden sıyırdı kendini.
Başını çekmecenin olduğu yöne doğru hırsla çevirerek hastalıklı haline yakışmayacak bir çevikle ayağa kalktı. Babasına kızgın olduğu zamanlarda yazdığı onlarca mektuptan elinde kalan birkaç tanesini çekmeceden alıp, içerisine bir odun parçası daha atarak ateşini harladığı şöminenin içerisine attı. Kağıtların kenarlardan başlayarak ortalara doğru siyahlaşarak bükülüp kül olmalarını izlerken kendi içinde fokurdamaya başlayan gözyaşları yüreğinden taşarak gözlerinden fışkırıyordu. Babasına çok mu haksızlık etmişti yoksa... Bu hislerle oturduğu masa başına babasına bir mektup daha yazdı.
Sevgili Babacığım,
Günlerdir yağmur yağıyor. Viyana'nın her zamanki kasvetli hali işte!.. Havalardan mıdır? Yoksa size olan duygularımdan mıdır? Bilemiyorum ama kendimi bugün çok daha kötü hissediyorum. Şu an hiç olmadığım kadar duygusalım. Sanırım ben sizi özlüyorum... Evet sizi. Beni görebiliyor ve duyabiliyor olsaydınız eminim ki kaşlarınızı çatardınız.
Belki hoşunuza gitmeyecek ama size söylemeliyim ki ben hiç değişmedim, bildiğiniz Kafka işte!
Bugün yokluğunuzu çok derinden hissedip size haksızlık ettiğimi düşündüğümü söylesem sakın şaşırmayın. Çünkü bazı şeyleri fark ettim ki ben aslında bazı yönlerimle size benziyormuşum ama tek farkla; siz cesursunuz, bense korkağın tekiyim.
Heybetli bakışlarınız hiç aklımdan çıkmıyor baba. Ne çok anlamlar yüklerdim bakışlarınıza. Çok korkardım sizden ama belli etmemeye çalışır içime atar adım adım uzaklaşırdım sizden. Tabii ki siz bu sıkıntılarımın farkında bile değildiniz. Sizin istediğiniz gibi bir evlat olamamamın vebalini çok ağır ödedim baba. En önemlisi mahrum bıraktınız kendinizi benden. Beni anlamaya çalışmadınız. Doğrudur, ben de size yaranmak için hiç çaba sarf etmedim. Kendimin dışına hiç çıkmadım, çıkamadım. Sizin deyişinizle tam bir erkek olamadım. Evet size kızgınım, evet sizi sevmemiş gibi olduğum da doğru. Beni bir böcekmişim gibi ezen bakışlarınızdan çok yüreklendiren bakışlar sergilemeniz benim şimdiye kadarki yaşantımın daha mutlu ve istikrarlı sürdürmemi sağlayabilirdi. Şimdi ayaklarım yere basıyor artık ama adını koyamadığım bir eksiklik hiç peşimi bırakmıyor. Sırf bu yüzden bile kendimi bir ''hiç'' gibi hissedip durdum yıllarca.
Uyumak için yatağıma uzandığımda, kapıdan başınızı çıkarıp bana selam verişinizi hiç unutamıyorum. Sırf bunun için yaptığınız tek şeyin bu olduğunu düşünürdüm. Benimle ilgilenmenize öylesine ihtiyaç duyuyordum ki bilseydiniz belki de hiç yanımdan ayrılmazdınız. O yaşlarda bile hayalinizdeki gibi bir oğul olmayışımın, sizin nefretinizi kazanmama asıl sebep olan şey olduğunu algılayabiliyorum. İşte bu yüzden bazı korkularımı size söylemeye, doyasıya ağlamaya korkuyordum. Bana kızacağınızı ya da sözden daha ağır bakışlarınızla beni ezmenizden çekindim. Temel isteklerimi içime gömmek zorunda kaldım. Tüm bunlara rağmen şimdi sizin varlığınızı özlüyorum baba. Keşke yanımda olabilseydiniz. Belki şimdi her şey çok daha farklı olabilirdi. O zamanlar sizi olduğunuz gibi kabul etme yaşında değildim siz de biliyorsunuz. Çok masum isteklerim vardı. Neydi biliyor musunuz? Sevilmek, desteklenmek ve sizin tarafınızdan kabul görmekti. İşte hepsi sadece bunlardı. Yeni yeni fark ediyorum ki siz beni hem koruyor hem de seviyordunuz. Sevgili babacığım bir köpeğim var adı Susi. Ona iyi bakıyorum ve onu çok seviyorum. Onun için en iyisini yaptığımı düşünüyorum ama Susi'nin benden kaçtığını ve bana eskisi gibi yanaşmadığını görüyorum. Onu fazla şımartmadığım doğrudur çünkü ben hastayım. Kısa bir süre sonra onun başında olamayacağım. Güçlü ve kendine yeten bir köpek olabilmesi için çabalıyorum sadece, ama bunu yaparken de onu kırıyorum galiba.
Babacığım, ciğerlerime çektiğim hava çok sınırlı. Hastalığım ciğerlerimin her tarafını etkisi altına almadan bu mektubu size yazmam gerekiyordu. Size ulaşamayacağını biliyor olmam beni rahatlatmayacak anlamına gelmeyecektir. Şimdiye kadar yazdıklarımı var saymayın lütfen. Aslolan şimdi yazdığımdır.
Sevgi ve saygılarımla, oğlunuz Franz Kafka.
Yorum Bırakın