Lale Müldür, 1956 doğumlu türk şairi ve yazardır.
Lale Müldür…
Şahsen gözümde şiir, melankoli ve aşkın kadını. Yazılarının ve şiirlerinin felsefik ve derin boyutu her zaman beni oldukça etkilemiştir. Bendeki öneminden dolayı bu içerikte Lale Müdüre, şiirlerine ve eserlerine elimden geldiğince değinmek istedim.
"ona kötü bir şey olsun istedim.
bana aşık olsun istedim."
Eserleri
Şiir:
Uzak Fırtına (1988)
Voyıcır II (Ahmet Güntan’la birlikte, 1990)
Seriler Kitabı (1991)
Kuzey Defterleri (1992)
Buhurumeryem (1993)
Divanü Lügat-it-Türk (1998)
Saatler/Geyikler (2001)
Ultrazon'da Ultrason (2006)
Güneş Tutulması 1999( 2008 )
Medine Ve Kavun Likörü (Seyhan Özdamar'la birlikte, 2009)
Siyah Sistanbul (2011)
Anmenon-Toplu şiirler I (YKY)
Apokalips/Amonyak-Toplu şiirler II (YKY)
Leonardo (Karakarga Yay.)
Tehlikeliydi Biliyorum (YKY)
Deneme:
Anne Ben barbar mıyım? (Patika-1998)
Haller Leyla (2006)
Roman:
Bizansiyya, Yapı Kredi Yayınları, 2007.
“ormanda bir kuş hızla dönüyordu.
aşık olduğumuz zaman
yürek denen ormanda bir kuş anormal bir hızla döner
ve kaçmamız gerektiğini söyler bize
çünkü her şey çok fazladır
kendi etrafında nefes kesici bir biçimde dönen bir kuş
kendini ve etrafındakileri yaralar
tehlikedir onun adı…
bunun için aşkı hiç kimse,
insanın kendi arkadaşları bile istemez
kumrular sakindir bir tek
ben kumru değilim
sen de”
“seni bırakıyorum semender ellerimle
seni bırakıyorum
seni bırakıyorum
duvarlarda kurutulan anemon ellerimle
içimdeki sulara
içimdeki sazlıklara
içimdeki bataklıklara
seni bırakıyorum
seni bırakıyorum kendine kapanmış
kollarımın anarşik güzelliğiyle
içimdeki yosun yeşili sulara
içimdeki tehlikeli kıyılara
içimdeki siyah ışığa
seni bırakıyorum
seni yatıracağım ellerimde
bir ıhlamur yaprağı gibi
seni yatıracağım göğüslerimde
menekşeler gibi
seni yatıracağım gözlerimde
bir yağmur suyu gibi…”
Dün gece sen uyurken
İsmini fısıldadım
Ve hayvanların korkunç
Öykülerini anlattım”
“Dün gece sen uyurken
Çiçeklere su verdim
Ve insanların korkunç
Öykülerini anlattım onlara
Dün gece sen uyurken
Yüreğim bir yıldız gibi bağlandı sana
İşte bu yüzden sırf bu yüzden
Yeni bir isim verdim sana
DESTİNA
Sen öyle umarsız uyusan da bir köşede
İşte bu yüzden sırf bu yüzden
Yaşamdan çok ölüme yakın olduğun için
Seni bu denli yıktıkları için
DESTİNA
Yaşamımın gizini vereceğim sana”
"boynumda yağmurdan bir kolye...
ıslak taşlara oturuyorum bugünlerde...
bir siyam kedisi ve ben... pek çok şeyi geriye doğru unutuyoruz...
eski rus bir sevgilim vardı...
başka birisini göze alamam bugünlerde...
öykü safir aynalı bir salonda geçiyordu...
herşey önce çok güzel başlıyordu...
sen, gözünde siyah bir bant, beni dansa kaldırıyordun...
ben seni portekizli bir korsan sanıyordum...
sonra ortaya çıkıyordu eski bir rus soylusu olduğun...
yelkenbezi fularını çıkarıp... bir reverans yapıyordun...
odadan yavaş yavaş herkes, soylu soysuz herkes çıkıyordu...
ikimiz bir de kediler kalıyordu... hava alamıyorduk...
kapıları mühürlüyorlardı... eskil bir aşk öyküsünün içinde
kalıyorduk... biz seni portekizli bir korsan sanıyorduk...
bir siyam kedisi ve ben…”
“Sen açacağın onca belaya değer misin?
Özür dilemek dışarı çkmak isterdim
Uzun uzun bir gece olacak
Durumlar giderek daha da çok karışacak
Ya da açıklaşacak
Kristalize bir gemi olacak ağızlarımız
Kanatlarımız yavaşça birbirine değecek
iki kuğu öpüşecekmiş gibi yapacak
Yarılan göğüslerimizden ağır
madrigaller çıkacak
Sonra sen tuhaf bir espas
yaratacaksın
Ben Ruslar gibi bütün hareketlerimi
abartacağım
Sonra her zamanki sahne ve
sen mor sandaletlerini bana
atacaksın
Kokain, intikam, kıskançlık ve yengeç
gibi bir zulüm
Mor bileklerin, mor sandaletlerin
de olsa
Değer mi ama değer mi
Açacağın onca belaya değer misin sen?”
“bazen ama bir insanla birşey olur
kısa süren birşey
iki geyiğin havada sıçrayıp öpüşmesi gibi
bazı insanlarla yıllarca görüşsen de
bir şey olmaz.”
"hep beklenen birisi
artık beklemeyip beklememeye
yani alışıp evine döndüğünde
çayın altını yakıp her şeye kendini
alıştırıp ama yine de biraz ağlayıp
biraz güldüğünde senin de
mavi bir yatağın
olacak mı turkish blue"
“ölüyorlar kadife şairler...
pazarların tozunda ve kulelerin sisinde gömülü
gün geceye akıyor... güne gece...
ölüm yaşama akıyor yaşam bilince...
bilinç de akar / daha karar vermediler
gitse odalarından / gitse odalarından birileri...
Yalnızlık ve melankoli...
heryerdeydiler...
dönecek yerleri yok şimdi...”
“içimdeki katili sen susturabilirsin ancak
sesim sesine eşit
aklın benimkinden yüksek
bu bir kadın için çok güzel bir şey
biliyor musun yıllarca ötekilerle
idare etmek zorunda kaldım ben
işte lou reed’in dediği gibi
mükemmel bir gün
beni bekletip duruyorsun
ben de beklemeyi öğreniyorum
ev kadınlarının kocalarını bekledikleri gibi
sanıyorum ki başka bir insanım
iyi bir insanım
hep böyle ol
arada git gel
hep yanımda olma
dayanamam ben buna
‘muz balıklarının mükemmel gününe’
kısa devre yaparım
çünkü ben bir balığım
kendi kendime nefes almam ve
arada sırada diğer balıkların
arasına karışmam lazım
biliyorsun ne istersem yapıyorsun
“biliyorsun bu bir film bir adam ve bir balık hakkında
bu dramatik bir ilişki balık ve adam arasında
adam düşünüyor, at düşünüyor
kuzu düşünüyor, inek düşünüyor
köpek düşünüyor
balık düşünmüyor
balık sessiz, ifadesiz
balık düşünmüyor çünkü balık biliyor
her şeyi
balık düşünmüyor çünkü balık biliyor
her şeyi
bazı mandolinler duyuyoruz uzaktan
ölümün arabasında hayattayız”
Yorum Bırakın