Füruğ Ferruhzad 'dan Ruhunuza İyi Gelecek Şiirler Derlemesi

Füruğ Ferruhzad 'dan Ruhunuza İyi Gelecek Şiirler Derlemesi
  • 2
    0
    0
    0
  • //Füruğ Ferruhzad (Farsça: فروغ فرخزاد, Forough Farrokhzad) (5 Ocak 1935 - 13 Şubat 1967), İranlı şair, yazar, oyuncu, yönetmen, ressam. 20. yüzyılda İran'da yetişmiş en önemli şairlerindendir.

     

    //Rüzgar Bizi Götürecek

    Benim küçük gecemde 
    Rüzgar ağaçların yaprağına son kez süre tanıyor 
    Benim küçük gecemde viran olmanın korkusu var

    Kulak ver 
    Karanlığın esintisini duyuyor musun? 
    Ben garipçe şu talihime bakıyorum, ümitsizliğe alıştım

    Kulak ver 
    Karanlığın esintisini duyuyor musun?

    Gecede, şu an bir şey geçiyor 
    Ay kızıl ve karmaşık 
    Ve her an düşme korkusu yaşanan bu damda 
    Bulutlar yaslı kalabalıklar gibi 
    Sanki yağmurun yağacağı anı bekliyor

    Bir tek an 
    Ondan sonra hiç 
    Bu pencerenin arkasında gece titriyor 
    Ve yeryüzü 
    Geri kalıyor dönüşünden 
    Bu pencerenin arkasında bir bilinmeyen 
    Beni ve seni bekliyor

    Ey baştan ayağa yeşil olan sen 
    Ellerini, yakıcı hatıralar gibi benim aşık ellerime bırak 
    Ve dudaklarını, sıcak bir his gibi senden benim aşık 
    dudaklarımın okşayışlarına teslim et

    Rüzgar bizi kendisiyle götürecek 
    Rüzgar bizi kendisiyle götürecek

    //Tutsak

    seni istiyorum ve biliyorum 
    asla koynuma almayacağım 
    sen o aydın ve pırıl, pırıl gökyüzüsün 
    ben bu kafeste bir tutsağım

    kara ve soğuk parmaklıklar ardından 
    gözlerim hasretle bakıyor yüzüne doğru 
    bir elin uzanışını düşlüyorum, 
    ansızın ben de uçayım sana doğru

    boş bir anda düşlüyorum 
    bu sessiz hapishaneden uçmayı 
    gülerek gardiyan adamın gözüne 
    yanında yaşama yeniden başlamayı

    düşlüyorum ancak bilirim asla 
    bu kafesten kurtulmaya gücüm kalmamış 
    gardiyan adam istese bile 
    kanatlanıp uçmaya soluğum kalmamış

    parmaklıklar ardında her sabah 
    bir çocuğun bakışı güler bana doğru 
    sevinç şarkılarına başladığımda 
    dudağında öpücükle gelir bana doğru

    şayet bir gün, ey gökyüzü 
    kanatlanırsam bu sessiz evden 
    ağlayan çocuğa nasıl söylerim 
    tutsak bir kuşum vazgeç benden

    bir mumum, canımın alazıyla 
    harabeleri aydınlatırım 
    sönüklüğü seçersem eğer 
    bir yuvayı yıkıp dağıtırım

     

    //Güvercinin Ruhu

    Âh, bir güvercin gibi kanatlarım olsaydı
    Uçar ve huzurlu olurdum
    Çünkü şiddeti ve kavgaları gördüm
    Bu dünyada çok acı çektim.

    Bu dünya gebe ve haksızlık doğuruyor
    Allah'ım, senin gücün ve senin huzurun dışında
    Nereden sığınak bulurum? 
    Eğer şafağın rüzgarlarına asılsam ve denizin derinliklerinde yaşasam
    Yine de elinin ağırlığını üzerimde hissederdim.
    Beni kararsızlıkla sarhoş ettin
    Senin yolların ne kadar gizemli
    Senin yolların ne kadar gizemli.

    Yüreğimin acısını söylüyorum
    Ruhumun yakıcılığını söylüyorum
    Sessizliğimi korurken, kemiklerim ufalıyor
    Çünkü elinin ağırlığı üzerimde.

    Hatırla; hayatım bir soluktan ibaret
    Çöldeki bir pelikan gibiyim
    Ve bir serçe gibiyim, damda tek başına kalmış.
    Dökülmüş su gibiyim
    Ve ölüp gitmişler gibiyim
    Ve ölümün gölgesi, gözkapaklarımı kaplıyor
    Beni bırak, beni bırak; günlerim sadece bir nefes.
    Beni bırak, yolculuğuma başlamadan önce geri dönüşü olmayan yere,
    Ebedi karanlıklar ülkesine.

    Allah'ım,
    Güvercinin ruhunu vahşi hayvanlara emanet etme.

    Hatırla; hayatım bir soluktan ibaret
    Değirmenlerin gürültüsü
    Ve o acı dolu aylara
    Ve çevremi saran neşeli şarkılar
    Ve canlı ışıklar yitip gitti.
    Ne mutlu, bu zamanda hasat yapanlara
    Ve elleriyle başakları toplayabilene.

    Çölde şarkı söyleyen ruhları dinleyelim
    Âh edenlerin ve ellerini gökyüzüne açanların şarkısı, diyor ki:

    "Eyvah, yaralarım ruhumu hissizleştirdi! "

    Âh sen,
    Beline kadar inen saçların dökülürken,
    Kırmızı elbiseler giydiğin,
    Altından mücevherler taktığın zamanları hep unuttun.
    Gözlerine sürme çekerdin
    Hatırla; kendini boşu boşuna güzelleştirirdin,
    Çölde yalnız bir şarkı olduğun
    Ve arkadaşların seni terkettiği için.

    Zaman akıyor ve öğlenin gölgeleri uzamaya başlıyor
    Ve kuşlarla dolu bir kafes gibi,
    Hayatımız da iniltiyle dolu.

    İçimizde hiç kimse bilmiyor; ne kadar vakti kaldığını
    Hasat zamanı geçti, yaz artık bitmek üzere
    Ve bir kurtuluş bulamadık.
    Güvercinler gibi bağrışıyoruz adalet için
    Ama kimse duymuyor bizi.
    Ve karanlıkta, ışığı bekliyoruz.

    Ey sen, sevginin gücüyle taşan nehir
    Bize doğru gel
    Bize doğru gel.

    //Akbaba

    Tepemde bir akbaba
    hırsla ölmemi bekliyor,
    ben ise düşünüyorum
    nasıl bir tuzak kurayım ki
    bana yaklaşsın da
    onu vurayım.

    Soluk almak için
    oturmaya kalksam
    işte yıkıldı diye
    saldırıyor yüzüme,
    onu vurmak için
    anlayınca fırsat beklediğimi
    hızla dönüyor gökyüzüne.

    Kuşaktan kuşağa
    onca insanlar öldü
    yem olarak, şu ihtiyar akbabaya.

    Deneyimlerim sesleniyor ki
    bitimindeyiz zamanın
    yaklaşan bir sonu var
    ya senin, ya ihtiyar akbabanın.

    Bu cadı, bu kocamış
    leş yiyenin yazgısı, sana bağlı
    başaramazsan eğer
    sıran geldi demektir

    Tepemde bir akbaba
    hırsla bekliyor ölmemi
    vay eğer
    fırsatı ben kaçırırsam.

    //Güneş Doğuyor

    Bak nasıl içinde gözlerimin
    Eriyor damla damla keder
    Karanlık ve isyancı gölgem nasıl
    Tutsağı oluyor güneşin
    Bak
    Yokoluyor tüm varlığım ve ben
    İçine alıyor bir kıvılcım
    Fırlatıyor taa doruklara
    Bak nasıl
    Sayısız yıldızla
    Doluyor gökyüzüm benim.
     

    Uzaklardan geldin sen ve uzaklardan
    Ve kokular ve ışıklar ülkesinden
    Şimdi bir teknedeyim seninle birlikte
    Fildişi, bulut ve kristal
    Götür beni ey yüreğimi okşayan umudum
    Götür şiirlerin ve coşkuların kentine.
     

    Yıldızlarla dolu bir yol beni götürdüğün
    Çıkardığın yer yıldızlardan daha yüksek
    Bak
    Nasıl yandım ben bu yıldızlarla
    Ateşli yıldızlarla doldum ağzıma kadar
    Durgun sularından gecenin saf ve kırmızı balıklar gibi
    Yıldızlar topladım.
     

    Eskiden ne kadar uzaktı toprak
    Gökyüzünün mor köşelerine
    Yeniden duyuyorum şimdi
    Senin sesini
    Karlı kanatlı sesini meleklerin
    Bak nerelere ulaştım sonunda ben
    Samanyoluna, ölümsüzlüğe, bir sonsuzluğa
    Birlikte çıktığımız doruklarda şimdi.
     

    Yıka beni dalgaların şarabıyla
    İpeğine sar beni öpüşlerinin
    İste beni yeniden bitmeyen gecelerde
    Bırakma artık beni
    Beni yıldızlardan ayırma.
     

    Bak tam karşımızda gecenin mumu
    Damla damla nasıl eriyor
    Nasıl doluyor ağzına kadar uyku şarabıyla
    Gözlerimin simsiyah kadehi
    Senin ninnilerini dinlerken
    Ve bak nasıl
    Şiirlerimin beşiğine
    Sen doğuyorsun, güneş doğuyor.

    //Sevmekten

    Bu gece gözlerinin göğünden
    şiirime yıldız yağıyor
    kağıtların beyaz sessizliğinde
    kıvılcım ekiyor pençelerim

    sıtmalı, divane şiirim
    arzuların yarığından mahcup
    yeniden yakıyor vücudunu onun
    ateşlerin ebedi susuzluğu

    evet, sevmenin başlangıcıdır bu
    gerçi belirsizdir yolun sonu
    ama ben artık düşünmüyorum sonu
    sevmektir güzel olan çünkü

    karanlıktan sakınmak niye
    gece elmas damlalarıyla doludur
    geceden geriye kalansa
    sarhoş eden leylak kokusudur

    ah, bırak kaybolayım sende
    benden iz sürerek bulamasın artık kimse izimi
    yakıcı ruhun ve nemli ahın
    şarkımın gövdesinde essin dursun

    ah bırak bu açık pencereden
    rüyaların ipekleri üzerinde uyuyarak
    ışıltılı bir kanatla uçayım
    dünyanın hisarlarından geçeyim

    hayattan ne istiyorum biliyorsun
    ben sen olayım, sen, tepeden tırnağa sen
    bin defa gelmek mümkün olsa dünyaya
    her defasında sen, her defasında sen

    bir denizdir bende saklı olan
    ne zaman güç bulacağım saklamaya kendimi
    keşke sana bu korkulu tufanı
    anlatacak gücüm olsaydı

    öyle doluyum ki seninle
    çöllerde koşmak
    dağa taşa vurmak başımı
    gövdemi dalgalara atmak istiyorum

    öyle doluyum ki seninle
    kendimden döküleceğim toz gibi
    bastığın yere baş koyacağım usulca
    uçarı gölgene asılıp kalacağım

    evet, sevmenin başlangıcıdır bu
    gerçi belirsizdir yolun sonu
    ama ben artık düşünmüyorum sonu
    sevmektir güzel olan çünkü.

     

    //Senden Sonra

    Ey yedi yaş!
    Ey şaşırtıcı yaşı yola çıkmanın!
    Ne çok zaman geçti senden sonra
    Çılgınlık ve bilgisizliklerle dolu!
    Bizimle o kuş arasında, senden sonra.
    Bizimle sabah esintisi arasında
    Bir bağlantı olan o diri o aydınlık pencere
    Kırıldı
    Kırıldı
    Kırıldı

    Senden sonra o topraktan yapılmış
    O bir tek sözcük söyleyen bebek,
    bir tek sözcük: Su su su
    Boğuldu suda
    Sesini öldürdük biz senden sonra ağustos böceklerinin
    Ve bağladık yüreğimizi
    Alfabeden yükselen zil seslerine
    Siren seslerine silah fabrikalarının

    Senden sonra masaların altından
    Oyun yerimiz olan masaların altından
    Masaların arkasına geçtik
    Arkasından masaların
    Masaların üstüne
    Ve oynadık masaların üstünde
    Ve yitirdik, senin rengini yitirdik ey yedi yaş!
    Birbirimize ihanet ettik senden sonra
    Ve sildik tüm anıları
    Kurşun parçaları ve akan kanın damlalarıyla
    Sokakların alçı duvarlarından

    Alanlara doluştuk senden sonra
    Ve haykırdık:
    Yaşasın!
    Kahrolsun!

    Alanın kargaşasında kurnazca
    Kentimize sızmış ve şarkılar söyleyen bozuk paraları
    Alkışladık
    Senden sonra yargıladık aşkı

    Birbirimizin katili olan bizler
    Merak içindeydi yüreklerimiz
    Ceplerimizde
    Bizse pay almak için aşktan, yargılamaya başladık

    Senden sonra mezarlıklara adandık
    Büyükanne'nin çarşafı altında soluyup duruyordu ölüm
    Bir yanında dirilerin kederli dallarına
    Adaklar bağladığı
    öbür yanında
    Ölülerin fosforlu köklerini tırmaladığı
    O ulu ağaç: Ölüm
    Ve o kutsal parmaklığın üstünde oturuyordu ölüm
    Köşelerinde
    Dört mavi lalenin yandığı
    Rüzgarın sesi geliyor
    Sesi geliyor rüzgarın ey yedi yaş!

    Kalktım ve bir bardak su içtim
    Ve hatırladım birden korkusunu
    Genç tarlalarının çekirgelerden

    Ne ödemeliyiz?
    Ne kadar ödemeliyiz daha
    Büyüsün diye bu beton kutu
    Ne ödeyeceğiz?
    Gerekeni
    Yitirmek için yitirmişiz çoktan
    Işıksız yola koyulmuş olan biz
    Ve ay, ay yani o sevgi dolu dişi oradaydı hep
    Çocuksu anılarında bir toprak damın
    Ve genç tarlalarında çocukluğun çekirgelerden korkan.

    Daha ne ödemeliyiz?

    //Yeniden Doğuş

    'İbrahim Golestan'a'

    Tüm varlığım benim karanlık bir ayettir
    seni, kendinde tekrarlayarak
    çiçeklenmenin ve yeşermenin
    sonsuz seherine götürecek.

    Ben bu ayette seni ah çektim, ah
    ben bu ayette seni
    ağaca ve suya ve ateşe aşıladım!

    Yaşam belki
    uzun bir caddedir,
    her gün filesiyle bir kadının geçtiği,
    yaşam belki
    bir urgandır, bir adamın daldan kendini astığı,
    yaşam belki okuldan dönen bir çocuktur,
    yaşam belki, iki sevişme arası rehavetinde
    yakılan bir sigaradır,
    ya da birinin şaşkınca yoldan geçişi,
    şapkasını kaldırarak,
    başka bir yoldan geçene
    anlamsız gülümsemeyle “günaydın” diyen.

    Yaşam belki de o tıkalı andır,
    benim bakışımın senin buğulu gözlerinde
    kendini paramparça yıktığı
    ve bir duyumsama var bunda
    benim ay ve karanlığın algısıyla birleştireceğim.

    Yalnızlık boyutlarındaki bir odada,
    aşk boyutlarındaki yüreğim,
    kendi mutluluğunun sade bahanelerini seyreder,
    saksıda çiçeklerin güzelim yok oluşunu
    ve senin bahçemize diktiğin fidanı
    ve bir pencere boyutlarında öten
    kanarya ötüşlerini.

    Ah..
    Budur benim payıma düşen,
    budur benim payıma düşen,
    benim payıma düşen,
    bir perde asılmasının benden aldığı gökyüzüdür,
    benim payıma düşen,
    terk edilmiş merdivenlerden inmektir
    ve ulaşmaktır bir şeylere çürüyüşte ve gurbette,
    benim payıma düşen
    anılar bahçesinde hüzünlü bir gezintidir.

    Ve "ellerini
    seviyorum" diyen
    sesin hüznünde ölmektir.

    Ellerimi bahçeye dikiyorum,
    yeşereceğim, biliyorum, biliyorum, biliyorum
    ve kırlangıçlar mürekkepli parmaklarımın
    çukurunda yumurtlayacaklar.

    Küpeler takacağım kulaklarıma
    ikiz iki kirazdan
    ve tırnaklarımı
    papatya çiçeği yapraklarıyla süsleyeceğim.
    Bir sokak var orada,
    aynı karışık saçları, ince boyunları
    ve sıska bacaklarıyla
    küçük bir kızın masum gülüşlerini düşünüyorlar
    bir gece
    rüzgârın bizi alıp götürdüğü.

    Bir sokak var benim yüreğimin
    çocukluk mahallesinden çaldığı,
    zaman çizgisinde bir oylumun yolculuğu
    ve bir oylumla gebe bırakmak
    bir zamanın kuru çizgisini
    bilinçli bir simgenin oylumu
    aynanın konukluğundan dönen.

    Ve böylecedir,
    birisi ölür
    ve birisi yaşar.
    hiçbir avcı,
    çukura dökülen hor bir arkta inci avlamayacaktır.

    Ben hüzünlü küçük bir periyi biliyorum
    okyanusta yaşayan
    ve yüreğini tahta bir kavalda,
    usul usul çalan
    küçük hüzünlü bir peri,
    geceleri bir öpücükle ölen
    ve sabahları bir öpücükle yeniden doğacak olan…

    //Kuş Ölümlüdür

    İçim sıkılıyor
    içim sıkılıyor
    avluya çıkıyorum ve parmaklarımı
    gecenin gergin teninde gezdiriyorum

    hiç ışık yok
    hiç ışık yok

    kimse güneşle tanıştırmayacak beni
    kimse serçelerin şölenine
    götürmeyecek beni
    uçmayı anımsa
    kuş ölümlüdür.

     

    Son olarak;

    //FURÛĞ'A AĞIT

    Seni arıyorum dağ eteğinde
    deniz ve çayır kenarında ağlayarak
    seni arıyorum, rüzgarların geçidinde,
    mevsimlerin dört yolunda

    Bulutlu göğü çevreleyen,
    camı kırık pencerenin yanında ağlıyorum.
    senin hayalini beklerken
    daha ne zamana kadar,
    ne zamana kadar
    bu boş defterin sayfalarını çevireceğim?
    ölümün kardeşi aşkı ve rüzgarın yönünü
    kabullenmek gerek,
    seninle paylaştı sırrını ölümsüzlük,
    ihtişamlı bir hazineye dönüştün
    öyle bir hazine ki,
    diyar ve toprağı salıipienmeyi
    sevecen kılmış.

    Senin adını göğün alnından geçen bir sabah,
    Adın kutlu olsun,
    ve biz böylece
    Geceyi, gündüzü ve henüzü
    de tekrarlıyoruz ...

    -Ahmed Şamlu
    ( 1925 - 2000 ) İran 

    Ruhu şad olsun...

    Şiirle kalın sevgili okur... 

     

     

     

     

     

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.