Bilgi Problemi ve Devlerin Omuzları

Bilgi Problemi ve Devlerin Omuzları
  • 4
    0
    0
    0
  • Bilgi nedir? Bilginin kaynağı nedir? Doğru nedir? gibi sorulara birçok filozof ve biliminsanı farklı cevaplar vermiştir ve bu sorular bugün bile bir problem olarak tartışmalar arasında yer almaktadır. Zira Platon, Aristo, Sokrates, Farabi, Hegel, Descartes, Locke, Kant, Thomas gibi kişilerin farklı görüşleri ve argümanları kendilerinden sonrakiler için de birer rehber olmuşlardır. Bu soruların hepsi epistemoloji olarak felsefede işlenmektedir. Ben bunların detaylarına girmeyip farklı bir pencereden, bilginin paylaşımı ve aktarımı üzerinden konuşacağım.   

    Bilgiye kabataslak şöyle diyebiliriz; herhangi bir nesnenin veya sürecin gözlemlerinin arasında ulaşılabilir olanlardan kodlanabilenler bütünüdür. Yani aktarmada sıkıntı yaşanılan şeye henüz bilgi diyemiyoruz bilimsel açıdan. Bu şu açıdan önemlidir, aktarılamayan ya da henüz bilimsel matematiksel zemine oturtulamayan şeyler halen bilinmez kabul ediliyor. Metafizik de bir nevi açıklanamayan şeyleri açıklama heyecanından doğdu diyebiliriz ama bu başka bir günün konusu ve halihazırda bunla ilgili çok güzel bir yazı da bu platformda yayınlamış durumda (bknz: "Metafiziğin doğasının maddeselliği üzerine")  https://wannart.com/icerik/32655-metafizigin-dogasinin-maddeselligi-uzerine

    Yanlışlama, bilimde ve bilgiye erişimde önemli bir yer tutar. Karl Popper bu konuyu derinlemesine irdelemiştir. Şöyle bir örnek ile açıklayayım. Sizin yaşadığınız yerde tüm kediler sarı diyelim. Bunu tüm kediler sarıdır olarak aktarabilirsiniz. Çünkü henüz aksini görmediniz. Fakat beyaz kedi gördüğünüzde bu artık yanlışlanmıştır ve tüm kediler sarı değildir az sayıda beyaz da vardır diye düzeltmeniz gerekir. Bir süre sonra başka bir gözlemci beyaz kedi sayısının da gayet fazla olduğunu ve hatta siyah kedilerin de görüldüğünü sunar. Sarı kediler çoğunluktadır, siyah kediler de vardır. En son gözlem yapılana kadar bu düzeltmeler devam eder. Yani bilgi ne sonludur ne de kesindir. Tüm varsayımlar kendileriyle çelişen, yanlışlanabilen varsayımlar çıkana kadar geçerlidir. 

    Batlamyus MS 100'lü yıllarda Güneşin bir gezegen olduğunu, dünyanın ortada olduğunu ve diğerlerinin onun etrafında döndüğünü söylüyor. Daha sonraları farklı gözlemlerle farklı fikirler atılır ve Kopernik Güneşi merkeze alan bir fikir ortaya atıyor. Fakat bu da yeterli olmuyor. Kepler de Güneşin bir odak olduğunu diğer gezegenlerin elips şeklinde etrafında döndüğünü ifade ediyor. Hala çok sayıda değişken ve bilinmeyen mevcut, yapılan tasvirler yetersiz kalıyor. Derken Newton, salgın hastalık sebebiyle Cambridgede eğitim durunca evine kapanıyor. Burada geçirdiği sürede diferansiyel ve integral hesapları da kullanarak bulduğu formülle (ki Newton türevi de integrali de fiziki hesaplamalar için ortaya çıkarıp kullanıyor) yer çekimi kanunu ortaya koyuyor ve yörüngeleri izah ediyor. Mihenk taşı sayılabilecek bir olay olsa da, tüm çevreler bu fikri benimsemiş olsa da, bilim ve ilerleme durmuyor. Elektromanyetik hesapların ve ışığın da işe dahil olmasıyla Newton'un mekaniğine ters bir şekilde sistemin hareketli ve hareketsiz durumlarının etkisi ortaya çıkıyor. Daha sonra Einstein ortaya çıkıyor ve Newton'u yanlışlayan İzafiyet Teorisini ortaya koyuyor.Tüm bilim çevreleri bu işin çözüldüğünü düşünüyor fakat Einstein çıkıp "Hayır, bu da tam olarak doğru değil. Ama Newton'unkinden iyi" diyor. Yıllar geçiyor, kuantum teorisi ortaya çıkıyor ve o da Einstein'ın küçük nesneler ve büyük nesneler konusunda yanıldığını gösteriyor. Anlıyoruz ki, bilim bilinebilirlerden bilinmeyene ulaşmadır. Daha önceden ortaya atılmış ama yanlışlanmış şeyler aslında geleceğe bir ışıktır. Kavramların ve ifadelerin kesin olmadığı, sonsuza kadar geçerli bir görüş ve gerçeğin asla olamayacağı şuan için görünendir. Bu arada yanlışlama demek çöpe atmak değil, onu temel alarak eksik kısmını tamamlamak ya da yanlış kısmını yeni bilgiler ışığında değiştirmek demektir. Bunlar hep birbirlerinin üzerine koyarak ilerleyen süreçler. Newton'un "Eğer daha uzağı görebiliyorsam bu, benden önceki devlerin omuzlarında durduğum içindir." sözü durumu oldukça iyi açıklamaktadır.

    Son olarak ise, bilgiyi kaynaklarından derlemek, toparlamak, analiz etmek, tartışmak, bir sonuca erdirip onu aktarabilmek çok çok ayrı bir meseledir ve yetenek, zeka gerektirir. Bu olmadığı sürece bir bilgiye sahip olmanın da manası yoktur. Paylaşılmayan bilgi ölüdür. Basit gibi görünen bu iş esasında ciddi bir emek, dikkat, birikim ve sabır isteyen bir süreçtir. Zira tehlikeli yerlere giden şeylere sebep süreçlere çok gebedir. Bildiğiniz ve günlük hayatta farkettiğiniz gibi hem ana akım medyada hem de sosyal medyada konuşanlar, aktaranlar insanları büyük yanılgılara ve yanlışlara sürüklemektedir. Bu noktada, cehaletin sadece bilmemek değil bildiğini sanmak da olduğunu söylemekde fayda var. 

    O yüzden bu işlere vakit ve emek ayırıp amacı insanlar bir şeyler öğrensin ve görsün olanlara, bildiklerini ve bulduklarını aktarmaya çalışıp bu işten bir çıkar gözetmeyen insanlara selam olsun. 

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.