Rüyaların bilinçaltımızın dışavurumu olduğunu hepimiz biliyoruz ama ya gördüklerimizin anlamını biliyorsak?
Rüyayı görüyoruz ki çoğunu hatırlamıyoruz. Hatırlasak bile kısa süre sonra unutuyoruz. Peki hafızamızda bile kalmayan şeyin bize ne anlatmak istediğini nereden bilebiliriz?
"Çoğu rüya insanın zihninden uçup gidiyor ya da tam olarak gitmese bile sadece anlamsız bölük pörçük kısımları aklımızda kalıyor." diyor Freud. Ondan sonra da ekliyor: "Size temin ederim ki, büyük olasılıkla rüyayı gören rüyasının anlamını biliyor ama bildiğini bilmiyor, dolayısıyla da bilmediğine inanamıyor."
Rüyalara baktığımızda bazen olağanüstü şeyler olurken bazen anlamsız bazen düşündüğümüz şeyler üzerine bir çıkış yolu bazen korkularımız bazense sadece gün içinde yaşadığımız olayların benzerini görüyoruz. Bunlar genellikle bilinçaltımızda susturduğumuz, kabul etmediğimiz, kabul etmek istemediğimiz düşüncelerin dışavurumu oluyor.
Peki anlamını nasıl bileceğiz sorusuna ise Freud şöyle cevap veriyor: "rüyayı gören kişiye rüyasını, kendisinin açıklamasını isteyeceğiz." "Rüyayı görene, bu ya da şu rüyayı görme noktasına onu neyin getirdiğini soracağız ve bize vereceği ilk cevabı bir açıklama olarak kabul edeceğiz."
Nasıl yani akla ilk gelen rüyanın anlamı mı? Muhtemelen. O veya çağrışım yoluyla aklımıza gelenler.
"Büyük şeyler küçük işaretlerle kendilerini gösterebilirler."
Tabii Freud bu düşünceyi ortaya attığında kimse onu dikkate almıyor hatta çok fazla dalga geçen oluyor. Rüyanın bir bilim olmadığı, varsayımlarla yola çıkılmayacağı, rüyaların da anlamlarının da boş ve gereksiz olduğu gibi düşüncelere karşı Freud şunları söylüyor:
"Rüyanın gereksiz olduğunu varsayalım ama bu var olduğu gerçeğini yok etmez."
Sonra geçmişe vurgu yaparak "Geçmişte yaşamış olan topluluklar, rüyaya büyük önem verdiler ve onlardan fiilen yararlanmaya, gelecekle ilgili ipuçları bulmaya, kehanetler çıkarmaya çalıştılar." diyor ve büyük imparatorların savaşa gitmeden önce yanlarına rüya yorumcuları aldığını; Büyük İskender'den, Napolyon'dan gördükleri bir rüya üzerine çekilmeyi düşündükleri savaşa devam ettikleri ve kazandıkları örneklerini sunup şimdiki zamana isyanını dile getiriyor.
"Rüyaların yorumlanması sanatı hangi nedenlerle zamanla bir çöküş yaşadı ve rüyanın kendisi bile neden gözden düştü?"
Rüyayı yorumlamayı deneyip bunu saçma ve gereksiz bulanlara ise "Rüyayı yorumlamak onun içinde gizlediği saklı anlamı bulmak demek. Ama rüyanın değerini göz ardı ediyorsak bunu yapmamız doğallıkla söz konusu olamaz." deyip deneylerine devam ediyor.
Bir deneyinde kadın rüyasında kocasının tiyatroya erken bilet aldığını, başlama saatinden erken gittiklerini, gelecek olan arkadaşlarının gelmemelerini ve tiyatronun boş olduğunu gördüğünü söylüyor. Freud ise rüyanın anlamını kadına soruyor ve sonuç olarak kadının erken evlendiğinden pişman olması ve evlenmemiş arkadaşı gibi olmak istediği ortaya çıkıyor.
Aslında dışarıdan bakıldığında sadece bir rüya ama derinine indiğinde bilinçdışımızın mesajlarını görüyoruz. Çoğu insan bunu kabul etmek istemiyor çünkü bilinçdışında yatan şey hoşuna gitmiyor.
"Bazı düşüncelerimiz var ama bunları hemen ortaya atmak, onları kabullenmek istemeyiz."
Kabul edilmeyen, saklanan, baskılanan davranışlar için de şunları söylüyor: "Size hoş gelmeyeni, onu anlamak ve onu baskılamak yerine geri iterek rüyaların biçim kazanma mekanizmasının aynısını yapıyorsunuz"
Hatta bunu daha da ileri götürerek karabasan görmemizin sebebini bastırılmış duygulara bağlıyor.
"Karabasan genellikle bir arzunun gerçekleşmesinin örtülü olmayan durumudur, geri itilmiş, bastırılmış kabul görmeyen bir isteğin."
Yorum Bırakın