Bilginin Hikayesi

Bilginin Hikayesi
  • 0
    0
    0
    0
  • Bilgi teknolojisi (IT), her türlü elektronik verinin oluşturulması, işlenmesi, depolanması, güvenli hale getirilmesi ve değiştirilmesi için herhangi bir bilgisayar, depolama, ağ ve diğer fiziksel cihazların, altyapı ve işlemlerin kullanılmasıdır. Tipik olarak IT, kişisel veya eğlence teknolojilerinin aksine kurumsal işlemler bağlamında kullanılır. IT'nin ticari kullanımı hem bilgisayar teknolojisini hem de telefonu kapsar. Fakat o kısma gelmeden önce işin temeline inerek asıl sormamız gereken sorular; bilgi nedir? ve nasıl ortaya çıkmıştır?

    İlk bakışta bilgi sıradan bir fikir olarak görünüyor. Dünya'nın her tarafında var. Beyinlerimiz onunla dolu ve onu sürekli aramızda değişiyoruz. Ama bilgi, bilimin karşılaştığı en gizemli ve en zorlu içeriklerden biri olmuştur. Onu anlamak ve kullanmak oldukça uzun ve güç bir işlem gerektirmiştir. Bilginin gücü ilk kez 5 bin yıl kadar önce ilk teknolojik devrim gerçekleştirildiğinde ortaya çıktı. Bu modern dünyaya yönelik atılmış ilk adımdı. Tarih boyunca insanlık çok güzel icatlar ve keşifler yapmıştır. Ancak yazının icadı, tüm icatlar arasından öne çıkar. Bu en dönüştürülebilir en yıkıcı en yaratıcı teknolojidir. Aynı zamanda en basitidir. Aslında yazı, bilginin iletilmesi ve depolanması anlamına gelir. Kelimeler bilginin yaşam destek kapsulleri gibidir. Kelimeler, fikirlerin zamana karşı dayanmasını sağlar. İnsanlığın elindeki en eski yazı örnekleri sümerlerden kalan kil tablerin üzerindedir. Eski mezopotamyalılar farklı seslerdeki resimleri bir araya getirerek her türlü fikri aktarmayı keşfetmişti. Mezopotamyalı çizerler, bunu sesleri sembollere dönüştürürerek yapıyorlardı. Bu sistem keşfedildikten sonra konuşulabilen her şey, hatta en uç en tuhaf düşünceler bile yazıya çevrilebilirdi. Bilgi, artık insan beyninin dışında yaşayabilirdi. 4.000 yıl önceki fikirler, konuşmalar, insan umutları, edebiyat ve dualar.. Kısaca insan ruhunun ürünü her şey, semboller aracılığıyla kil tabler üzerine yazılabilir ve uzun süre dayanabilirdi. Bu fikir eski mezopotamyalıları büyülemişti. Böylece krallar yaptıkları işleri semboller halinde tabletler üzerine işleyebilecek ve bilgiyi binlerce yıl geleceğe, günümüze kadar ulaştırabileceklerdi. Ancak bu daha başlangıçtı..

    Eline eldiven giymiş müze çalışanı çiviyazısı kil tableti tutarken. (Fotoğraf EPAJim Hollander)

    4.000 yıl boyunca yazı, insanların en fazla kullandığı bilgi teknolojisiydi. Ama 19.yy sonundaki büyük endüstriyel devrim sırasında bu da değişmeye başladı. Fikirler ve buluşlar girdapı içinde bir seri bağlantılı görünen teknolojiler ortaya çıktı ve bunlar bilginin muhteşem gücünün ipuçları oldular. Bu teknolojilerin hepsi çok faydalıydı. Kuramsal olmayan kökenleri vardı ama bilginin herkesin sandığından çok derin ve daha güçlü bir içeriği olduğunu göstermeye başlamıştı. Bilgi teknolojilerinin yeni gelişen dallarından ilki, 18. yüzyılın sonunda Fransa'nın Lyon kentinde geliştirildi. 18.yy Lyon'unda yaşayan zengin ve sosyetik aristokratlar ve bankerler sayesinde dünyanın en önemli ipek dokuma endüstrisinin bulunduğu yer haline geldi. Lyon'un güzel kumaşına olan talep çoktu ama ipek dokuma işlemi inanılmaz yavaştı. Bir asker ve dokumacı olan Joseph Marie Jacquard (1752-1834) bir alet geliştirdi ve dokuma işlemi hızlandı. O dönemde dokuma tezgahı insanlık tarafınan yapılmış en karmaşık mekanizmaya sahipti. Ancak Jacquard'ın tezgahı bir yaratıcılık mucizesiydi. Tasarladığı makine, yapısında veya şeklinde hiçbir değişiklik yapmadan -modern terimle- tasarımcının düşündüğü her türlü şekli dokumaya programlanabiliyordu. Jacquard dokumanın kutsal kasesini bulmuştu ve sırrı basit bir dergili karttı. Dergili kart, tezgahın dokuyacağı tasarımların özünü içinde barındırıyordu. Tezgaha yerleştirildiğinde ilgili iplikleri kaldırıyor ve ipeğin dokuma şeklini değiştiriyordu. Aklınıza gelebilecek her türlü tasarım bir seri dergili karta nakledilebilir ve tezgahlarda dokunabilirdi. Nihai kumaş için bilgi, resimden dergili kartlara aktarılıyordu. Burda görevi yine kumaşı dokuyan bir makine yapıyor. Ancak kartlara şifrelenmiş olan bilginin dokunacak kumaşla ilgili bilgileri içermesi çok farklı bir durum. Kartların programlanmayı yapması, yani yapılacak şeklin 'talimatını' vermesi fikri, sonradan gelenler için büyük bir rönesans oldu. Jacquard'ın buluşu ipek endüstrisinde devrim yarattı. Fakat özünde endüstriyel kullanımının ve dokumayı hızlandırma yeteneğinden daha derin daha evrensel bir şeyler vardı. Bu tezgah bilginin gücünü ortaya çıkardı. Bir şeyin özündeki en önemli bilgiyi çıkarıp başka bir yapıda sunabileceğimizi gösterdi.

    Bir deseni delikli kartlara işlemek için makineyi kullanan kart üreticisi, y. 1950.

    Yazı, bir semboller dizisi kullanılarak konuşulan dilin yansıtılabileceğini gösteriyordu. Jacquard ise sadece iki sembolle, -bir delik ya da düz bir yüzeyle- akla gelebilecek her türlü bilgiyi yansıtabilmenin mümkün olduğunu gösterdi. Eğer birkaç bin dergili kartla bunlar yapılabiliyorsa, milyarlarca dergili kartla neler yapilabilir ? Hangi yeni tür kompleks bilgiler yakalanabilir ve temsil edilebilirdi ? Jacquard, çok derin ve ileriye yönelik bir fikir bulmuştu. Eğer yeterince bulunabilseydi, basit semboller bütün evrendeki her şeyi temsil etmekte kullanılabilirdi.

    Bilgileri soyut sembollere dönüştürüp, depolayarak işlemenin çok güçlü bir fikir olduğu kanıtlanmıştı. Ancak bilginin gönderilmesi, iletiliş şekli binlerce yıldır hiç değişmemişti. Telekomünikasyon teknolojilerinden önceki dünya çok farklı bir yerdeydi. Çünkü bilgileri nesneleri gönderebildiğiniz kadar hızlı gönderebilirdiniz. Yani mesajınızı kağıt parçasına ya da benzeri bir şeye yazıp, hızlı koşan ya da ata binen veya hızlı gemiye binen birine verirdiniz. Ama temelde, bilgiyi sadece bir cisim gönderebildiğiniz hızda gönderebilirdiniz. Kısa süre sonra 19.yy'da elektriğin keşfi, mesajların iletimi konusunda çok büyük potansiyele sahipti. Görünüşe göre eğer kontrol edilip yönlendirilebilirse elektrik, bilgi yollama konusunda mükemmel bir araç olabilirdi. Yöntem olarak birçok üstünlük sağlıyordu. Bir tel içinden yollanabiliyordu ki bu da neredeyse her yere döşenebilirdi. Kötü hava şartlarından etkilenmeden büyük bir hızla hareket ediyordu. Ancak 19.yy'da haberleşme için elektriği kullanmak isteyen birinin önünde büyük bir problem vardı. Karmaşık mesajları göndermek için basit bir sinyal nasıl kullanılabilirdi ? Elektrik kullanılarak sinyal göndermek için tasarlanmış ilk cihazlar kendilerince iyiydi ve ilerleme sağlamıştı ama hepsi tarihin çöpüne gitmeye mahkum oldu. Çünkü 1840 yılında günümüze kadar gelen bir sinyal yollama yöntemi hepsinin unutulmasını sağladı. Bu yöntem, sanatçı ve iş adamı olan Samuel Morse ve meslektaşı Alfred Vail tarafından geliştirildi. Sistemlerinin özelliği mesajlarını taşırken kullandıkları teknolojide değil, gönderirken kullandıkları inanılmaz basit ve etkili düzenekte. Tıpkı Jacquard'ın dergili kartlarında olduğu gibi Morse ve Vail'in düzeneğinin özelliği basitliğinde yatıyordu. Kısa ve uzun vuruşlardan oluşan elektrik akımları kullanarak alfabedeki harfleri anlatabiliyordunuz. Vail, ingilizcedeki en sık kullanılan harflerin en kısa şifreye sahip olmasını önermişti. Örneğin E ve X şu şekilde gönderiliyordu: • = E, - • • - = X. Bu mesajların çabuk ve etkili gönderilebileceğini gösteriyordu. Bunun şifre ya da yazılım bölümünü anlayabilmek için bir tarafında trampet diğer tarafında telden oluşan bir düzeneği anlamanız gerekiyor. İkisi de elektrik telgrafı denen tamamen yeni bir teknolojiyi yaratmıştır. Bilgi, önceleri sadece insan beyninde yer alıyordu. Ardından kildeki sembollere ve kağıda geçti. Sonrada dergili kartlara.. Şimdiyse mors sayesinde bilgi, elektrikle birleşmişti ve daha önce olmadığı kadar hafif ve hızlı bir kullanım ortaya çıkmıştı. Birkaç yıl içinde telgraf ağı bütün dünyaya yayıldı ve modern bilgi çağının temelleri böylece atılmış oldu. 19. yüzyılın sonunda yaşayanlar, bilginin dönüştürülüp iletilmesi işleminde artık son aşamaya gelindiğini düşünmüş olabilir. Bundan daha fazla yanılamazlardı..

    Bilginin gerçek doğasına dair ilk ipucu tuhaf bir problem sayesinde fark edilmiştir. Parlak bir iskoç fizikçisi tamamıyla farklı bir şey düşünürken bir hayal kurdu.. James Clerk Maxwell (1831-1879), 19. yüzyılın en parlak zekalarından biriydi. Birçok ilgi alanının dışında Maxwell, termodinamik biliminden çok etkilenmişti. Maxwell, ısının moleküllerin hareketinden ibaret olduğunu anlayan ilk kişilerdendi. Sıcak bir şeyin molekülleri daha hızlı hareket ediyordu. Bu fikir Maxwell'in hayal kurmasına neden oldu ve yapılan bir deneyle elde ettiği bilgi çok önemli bir rol oynadı.

    Maxwell, teoride yarısı sıcak yarısı soğuk havayla dolu bir kutu hayal etti. Soğuk tarafı fırının yanında hiç enerji kullanmadan çalışan buz dolabı gibi düşündü. Kutunun üstünde ise küçük bir şeytanın oturduğunu hayal etti. Bu şeytanın kutunun içindeki hava moleküllerini kolayca görebildiğini hayal etti. Şeytan, kontrolü ele alarak kutuyu iki eşit parçaya ayırabiliyor. Sağ tarafta hızlı hareket eden molekülün ortaya geldiğini görünce arayı açıyor ve sola geçmesini sağlıyor. Sol tarafta yavaş hareket eden bir molekülün ortaya geldiğini gördüğünde yine arayı açıyor ve sağa gitmesine izin veriyor. Böylece zamanla hızlı hareket eden moleküller sol tarafta, yavaş hareket eden moleküller ise sağ tarafta toplanıyor. Sonuç olarak bunu moleküllerin hareketinden elde ettiği bilgilere dayanarak yapıyor. Maxwell'in şeytanının moleküllerinden aldığınız bilgilerle düzensizlikten, düzenli bir hal yaratabilirsiniz. Termodinamik bilimi şunu açıkça göstermiştir: Zaman içinde evren düzensizlik haline yönelir, yani entropi sürekli artar. Ancak şeytan, enerji kullanmadan da her şeyi derleyip toparlayabileceğinizi iddia etmektedir. Sadece bilgiyi kullanarak bile düzeni yaratabilirsiniz. Fakat bunu kanıtlamak oldukça zordu. Çünkü Maxwell, zamanının çok ötesinde bir fikir sunmuştu. Bilim insanları bunun yanlış bir fikir olduğunu düşündü. Bu sorunun çözümü için yaklaşık yüz yıl gerekecekti. Maxwell'in bilmecesi ortalığı sallarken hiç beklenmedik bir şey oldu. Yeni bir cihaz düşünüldü, inanılmaz bir performansı vardı ve bilgi işlenirken karmaşık işleri basitçe hallediyordu. Dahası bu taşınabilecek bir cihazdı. Bu cihaz ''Bilgisayar'' olarak bilinecekti ve fikrin arkasında çok parlak ve ileri görüşlü bir bilim insanı vardı...

    Alan Turing (1912-1954)

    Alan Turing, modern bilgisayarı yaratan ilk insandı. Bilgiyi değiştiren ve işleyen tek bir makine. Soyut sembollerin gücünü kullanabilen bir makine. Modern dünyanın neredeyse tüm içeriklerini içinde barındıran bir makine.. Turing'in muhteşem fikri ilk kez 1936'da şu anda efsane olmuş matematik dergisinde yayınlandı. Turing, kısa yaşamında çok farklı konularda çığır açacak taze fikirler üretmiştir. Şifre biliminden biyolojiye kadar düşünce yelpazesinin genişliği nefes kesicidir. Ancak birçok insan için 24 yaşındayken fikirlerini yayınladığı 36 sayfalık  ''On Computable Numbers, with an Application to the Entscheidungsproblem." (Hesaplanabilir Sayılar: Karar Verme Probleminin bir Uygulaması) adlı makalesi, onu gerçekten çok özel kıldı. Bilinen matematik mantığının temellerini sarsan bu çalışma onu dahi olarak nitelemek için yeterli. Bunun en önemli yanı, modern bilgisayar fikri Turing'in muhteşem mantığı sonucu ortaya atılmıştır. Aslında Turing'in amacı matematiğin temelindeki soyut bir problemi çözme üzerineydi ve bilgisayar bu araştırmanın yan ürünü olarak ortaya çıktı. Hiç kimse bu araştırmanın bu kadar yüksek değerde bir ürün vereceğini tahmin bile edemezdi. Öyle ki bu fikrin ürünü olan makine, gezegendeki neredeyse tüm insanların hayatını değiştirdi. Turing, tüm hesaplamaların iki boyutu olduğunu gördü: Veri ve veri ile ne yapacağınızı söyleyen talimatlar. Bu onun önsezisinin anahtarı olmuştu. Turing makinelerin, toplama - çıkartma - çarpma - bölme gibi talimatları insanlar gibi anlamalarını sağlayan bir yol bulmalıydı. Başla bir deyiş ile bu tür talimatları makinelerin anlayabileceği bir dile çevirmek istiyordu ve inanılmaz akıcı bir mantıkla bunu yaptı. Bunun için bilgisayara vermek istediği talimatı 1 ve 0'lar aracılığıyla vermek gerektiğini gösterdi. Turing'in tasarladığı bu yönteme günümüzde bilgisayarın hafızası diyebiliriz. Bu buluş makinenin aklınıza gelebilecek her işi yapabileceği anlamına geliyordu. Bir makineye yeni bir iş yaptırmak istiyorsanız ona yeni bir talimat dizisi vermeniz yeterli olacaktı. Bu fikir 'Evrensel Turing Makinesi' olarak adlandırıldı. Bu Turing'in en büyük mirasıdır. Turing'in hayali hesaplama yaparken, telefon ederken, hareketli görüntüleri kaydederken, mektup yazarken ve müzik dinlerken hep gerçekleşti. Günümüzde kullandığımız telefonlar Turing'in inanılmaz fikrinin modern versiyonları. Turing'in fikrinin en harika yanı, inanılmaz kapsamı. Talimatlar dizisi bir bilgisayara, bir telefonu veya daktiloyu nasıl taklit edebileceğini söyleyebilir. Aynı zamanda doğanın kanunlarını, fizik kurallarını, ve doğal yaşamın işleyişini de tarif edebilir. İnsan beyninin nasıl işlediğini düşünerek bunu bilgisayar bilgilerine uyarlayan Alan Turing, 20. yüzyılın en önemli fikirlerinden birini üretti. Bilginin gücü kendini gösteriyordu.. Ama Turing hikayenin yarısıydı. Modern dünyanın bir fikre daha ihtiyacı vardı. Bu fikir nihayet bilginin gerçek doğasını ve onun evrendeki düzenli ve düzensiz hallerle bağlantsını gösterecekti. Bu fikir, yetenekli ve egzantrik matematikçi ve mühendisin hayalinden doğdu..

    Claude Shannon (1916-2001)

    Claude Shannon, başına buyruk biriydi ve sıra dışı problemleri çözme tutkusu devrimsel yeni bir fikrin temelini oluşturdu. Bilginin temel doğasını ve iletişimin farklı türlerde nasıl işleyeceğini ortaya çıkardı. 20. yüzyılın en önemli bilimsel kitapçıklarından biri olan "A Mathematical Theory of Communication" (İletişimin Matematiksel Teorisi) kıtabıyla sadece modern dünyanın iletişim ağlarının temellerini atmakla kalmadı, aynı zamanda konuşmayı ve yazmayı sevdiğimiz insan dilleri hakkında da taze fikirler verdi. Bu kitap 1948'de Shannon, New Jersey'deki Bell laboratuvarlarında çalışırken yayınlanmış. Bell telefon ağının araştırma bölümünde çalışan Shannon, bir gün telefon ağının karşılaştığı büyük bir sorunu çözmek için bu makaleyi yazdı. Sorun şuydu: Bell telefon ağı her gün dünyanın her yanına inanılmaz miktarlarda elektronik bilgi yolluyordu. Ancak bu bilgiyi nasıl ölçeceklerini ve değerlendireceklerini bilmiyorlardı. Kısacası yaptıkları iş tam olarak anlamadıkları bir şeyin üzerine kuruluydu. Shannon ise bilginin bilinmeyen ve gizemli içeriğini alıp gözler önüne sererek onlara istedikleri şeyi verdi. Bunu yapışının akıllıca düşünülmüş felsefi bir açıklaması yok. Bir mesajın içindeki bilgi miktarını ölçmenin bir yolunu buldu. Hepsi bu.. Bir mesajdaki bilginin niceliğinin anlamıyla hiçbir alakası olmadığını fark etti ve bunu kullanarak mesajın ne kadar sıra dışı oluşuyla ilgisi olduğunu gösterdi. Bilgi, beklenmedik olmakla ilgilidir. Yani haber beklenmedik olduğu için haberdir ve ne kadar beklenmedik olursa o kadar haber değeri taşır. Yani günümüz haberleri dünkülerle aynı olsa hiç haber yapılamazdı ve içeriğindeki bilgi sıfır olurdu. Bu durumda 'beklenmezlik' ve 'bilgi' arasındaki ilişki ortaya çıkıyor. Fakat Shannon'ın daha ileri gidip bilgiye kendine has bir ölçü birimi vermesi gerekiyordu. Shannon, bilgiyi ikili sayılara aktarmanın güçlü bir fikir olduğunu düşündü. Bilgiyi idare edilebilir, kesin, düzeltilebilir ve doğru yapıyordu. Bunlar 1 ve 0'lardan oluşan uzun birer diziydi. Shannon makalesinde bu sayıları bilginin temel yapı taşı olarak tanımladı. Bunu da hepimize çok tanıdık gelen bir isimlendirme ile tarif etti. İkili sayının kısaltılmış halini (binary digit) seçti, ''bit''. Bit, bilginin en küçük miktarıdır. İletişimi en etkili tarif eden şey olmakla birlikte temel atomdan da farksız. Bit'in gücü evrenselliğinde yatıyordu. Tüm sistemlerin iki yüzü vardır. Tıpkı paradaki yazı ve tura gibi. Ve bu 1 bit bilgiyi taşıyabilir. 1 ya da 0, bilinmiş ya da bilinmemiş, açık ya da kapalı, dur ya da git.. Tüm bu sistemler 1 bitlik bilgiye yerleştirilebilir. Shannon sayesinde bitler, tüm bilgilerin ortak dili haline geldi. Sesler, resimler, metinler bitlere dönüştürülerek, iki yüzlü olabilecek tüm sistemlere gönderilebiliyordu. Shannon yeni ve birçok sonuçlu teori bulmuştu. Onun keşfettiği fikirler günümüzde ''Enformasyon Teorisi'' adını verdiğimiz şeyin köşe taşlarını oluşturdu. Soyut bir içeriği yani bilgiyi aldı ve onu elle tutulabilir bir hale getirdi. Ortada bile olmayan bir şey artık ölçülebilir bir şey olup gerçeğe dönüştü. Bu buluş insan toplumunu bir kez daha temelinden değiştirdi. 1985 yılında, çok çekingen bir insan olan, 69 yaşındaki, bembeyaz saçlı Shannon’un, İngiltere Brighton’daki Enformasyon Teorisi Sempozyumuna beklenmedik bir biçimde katıldığı öğrenildiğinde herkes ne yapacağını şaşırır, imzasını alabilmek için kuyruklar oluştururlar. Kongre başkanı, durumu anlatmak için, ‘Sanki bir fizik kongresine Isaac Newton gelmiş gibi idi!’ der.. Claude Shannon, 2001 yılında hayata gözlerini yumdu.

    Bilgi sadece insanların yarattığı bir şey değil. Bu içeriğin sadece 21.yy insan toplumunun merkezinde değil, fiziksel dünyanında merkezinde olduğunu anlamaya başlıyoruz. Bugüne dek yarattığımız her bit bilgi, her kitap, her film doğanın bilgi içeriğiyle karşılaştırıldığında hiçbir şey sayılmaz. İşte bu yüzden dikkat bile etmediğimiz herhangi bir olay inanılmaz miktarda bilgi içerebilir. Trilyonlarca kere trilyonlarca atomu düşünün. Bunu tarif etmek için gerekli bit miktarı hayal bile edilemez.. Ama bunu güzel yanı, artık Turing ve Shannon'ın fikirleri sayesinde doğayı daha detaylı bir şekilde modelleyip canlandırabiliyoruz. Ancak bu hikayenin sonu değil, bilgi görünüşüne göre gerçekliği tarif etmenin bir yolu değil. Son birkaç yıl içinde bilginin fiziksel dünyanın ayrılmaz bir parçası olduğu keşfedildi. Bu alışılması çok zor bir fikir olsa da bilgi, Beethoven'ın senfonisinden, bir sözlüğün içeriğine hatta uçuşan bir düşünceye kadar tüm bilgiler bir çeşit fiziksel sistemde beden bulmak zorundadır. İnanılmaz ama bilgi ile gerçeklik arasındaki gerçek bağlantıyı görmemizi sağlayan Maxwell'in şeytanıydı. Şeytan tamamen hava dolu bir kutuda düzensizlikten, düzeni sağlamak için bilgiyi kullanıyordu. Dahası bunu hiçbir çaba harcamadan yapıyordu. Bu durumda bilginin fizik kanunlarını çiğneyebileceği düşünülebilir ama bu doğru değil, çiğneyemez. Çünkü Maxwell'in şeytanı orada yatan enerjiyi kafasının içine alamaz. Peki bundan ne çıkıyor ? Şeytan faydalı enerji kullanmak için bilgiden başka bir şey kullanmıyor. Bu bir şeyi yoktan var ettiği anlamına gelmiyor. Şeytanın nasıl çalıştığını hatırlarsak; kutunun bir tarafındaki hızlı ilerleyen molekülü belirliyor ortaya yaklaştığında diğer tarafa alıyor. Bunu yaparken molekülün hızını hafızasına yerleştirmek zorunda. Zamanla hafızası dolacak ve bilgi silmeye başlarsa bu işleme devam edebilecek. İşte bu silme sırasında enerji harcamak zorunda kalacak. Ya da kayıt tutan cihazın bir hafızası varsa şeytanın onu silmesi için enerji harcaması gerekiyor da denebilir. Yani bilginin silinmesi bizim evrenimizde entropiyi arttırmış oluyor. Maxwell'in buhar çağında araştırdığı bu deney günümüzde hala araştırılan ve hatta deneyi yapılabilen bir şey olarak duruyor.

    Maxwell'in şeytanı bilimin iki en önemli iki içeriğini birbirine bağlıyor. Enerji çalışmaları ve bilgi çalışmaları. Bu ikisinin bağlantılı olduğunu gösteriyor. Soyut içeriğe sahip bir şeyle ilgili bilginin evrende bulunan diğer her şeyle aynı fizik kanunlarına uyması gerektiğini biliyoruz. İnsanlık son birkaç yıl içinde bilginin fiziksel dünyadan ayrılamayacağını anladı. Ama bu bir engel değil. Bilgiyi çok güçlü kılan şey, onu istediğimiz herhangi bir fiziksel bir şeyde saklayabilecek olmamızdır. Taş ve kil kullanarak bilginin çağlar boyu taşınmasını sağladık. Elektrik ve ışık kullanarak hızlı gönderdik. Bilgiyi taşıyan aygıt ona sıra dışı özellikler sağladı. Günümüzde bilim insanları DNA'dan, Kuantum partiküllerine kadar her şeyi kullanarak bilgiye yönelmek için yeni yollar keşfetmeye çalışıyor. Bunun yeni bir bilgi çağına yol açacağı gerçek. Her bit ebediyen dönüştürülmüş olacak. Bilginin gücünü anlamak için yaptığımız yolculuğun daha çok başındayız.

    Bilgelik Hiyerarşisi

    Günümüzde bilgiye ulaşmak, bilgi edinmek, bilgi üretimine katılmak daha da kolay hale geldi. Bu kolaylığı sağlayansa güncel bilgi ve iletişim teknolojilerinin sunduğu olanaklardır. Yeni teknolojiler sayesinde günümüz insanı daha geniş çerçevede enformasyon kaynaklarına ulaşmaktadır. Bilgisayarlar yardımıyla da daha fazla veri yorumlanabilmektedir. İnternet sayesinde bilgi, inanılmaz bir hızla üretilerek yayılmaktadır. Yaşadığımız bilgi çağını daha iyi anlayabilmemiz için kavram olarak bilgiyi derinlemesine tanımak gerekir. Bilgi kavramı veri, enformasyon, bilgi ve bilgelik hiyerarşisi içinde açıklanabilir.

    VEBB PiramidiVEBB Piramidi

    Veri (Datum-Data) : Nesnelerin özelliklerini, olayları ve ilişkili çevreleri tanımlayan sembollerdir.

    Enformasyon (Information) : Verinin ilişkilli bağlantılar sonunda anlam kazanmış halidir.

    Bilgi (Knowledge) : Bilen tarafından içselleştirildiği, tecrübe ve algıları tarafından şekillendirildiği için genellikle kişisel ve özneldir.

    Bilgelik (Wisdom) : Bilgelik ise ileriyi görebilme, sağlıklı değerlendirme ve karar verme konusunda bilgiyi nasıl kullanacağımıza ilişkin anlayış kazanma durumudur. (Bilgelik ve anlamını ayırırsak bu noktada etik kavramlarımız, değer yargılarımız, varoluşumuz ve hissetmek gibi kavramlarla da karşılabiliriz)

    Bilgi İşleme Modeli ve Süreçleri

    Yeni bilgiyi dışarıdan nasıl aldığımız, nasıl işlediğimiz, nasıl depoladığımız ve geri getirip kullandığımız gibi sorular bilgi işleme ile ilgilidir. İnsanlarda bilgi işleme süreci iki temel ögeden oluşur:

    Bilgi İşleme Sistemi;

    - Zihinsel Yapılar
         - Algısal Bellek
         - Kısa Süreli Bellek
         - Uzun Süreli Bellek
    - Bilişsel Süreçler
         - Dikkat
         - Algı
         - Kodlama ve Depolama
         - Tekrar
         - Geri çağırma ve Hatırlama

    Algısal bellek duyusal bilginin çok kısa sürelerde işlendiği bellektir. Uyarıcılar algısal belleğe alındıktan sonra kısa süreli belleğe alınırlar, aksi halde silinirler. Kısa süreli bellek aynı zamanda uzun süreli bellekten çağırılan bilgileri işlemek içinde kullanır. Algısal ve kısa süreli belleğin aksine uzun süreli belleğin kapasite ya da süre sınırlaması yoktur. Bu bellek milyonlarca bilgi parçasını neredeyse sonsuza dek saklayabilir. Buradaki bilgi anlamsal bağlantılar halinde tutulur. Temel olarak öyküsel ve işlemsel olarak ikiye ayrılabilir.

    Daha fazla okuma ve Referanslar

    The Story Of Information With Professor Jim Al-Khalili | Order and Disorder

    Bell Labs Looks at Claude Shannon’s Legacy and the Future of Information Age

    Claude Shannon: Tinkerer, Prankester, And Father of Information Theory

    What is information technology?

    Information Technology (IT)

    Bilgisayarın Doğuşu

    Bilgi Okuryazarlığı 101


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.