Rönesans Döneminde Son Akşam Yemeği ve Atina Okulu

Rönesans Döneminde Son Akşam Yemeği ve Atina Okulu
  • 11
    0
    0
    1
  •             Dönemi incelemeye başlamadan önce kelime anlamı olarak Rönesans’ın ne demek olduğuna bir göz atalım. Kelimenin orijinali Fransızcada “renaissance”dır. “nassiance” Fransızcada “doğuş” anlamına gelir. “re+” ön ekiyle birlikte “renaissance” olmuştur. Kelime anlamı da böylelikle “yeniden doğuş” olmuştur. Avrupa’da 15. yüzyılda başlayan bilimde ve sanatta yenilenme dönemidir.

                Rönesans’ın nasıl ortaya çıktığına bakmak için aslında bundan bir önceki dönem olan Orta Çağ’a biraz göz gezdirmek gerekir. Sadece İncil okunan, cennetten arsa satılan, bilimle ilgilenen kimi insanlara büyücü, cadı sıfatları takılarak asıldığı, sözün kısası cehaletin kol gezdiği bir dönemdi. Bu dönemde tabii olarak resim sanatında dinî bir otoritenin olduğunu, mimaride kiliselere ağırlık verildiğini -Ayasofya- söylemek pek de yanlış olmaz. Yani Orta Çağ’da din adamlarının baskısı sonucu insanların büyük bir özgürlük problemi vardı. Şüphesiz bu özgürlük probleminde feodalitenin, derebeyliklerin de etkisi vardı. Osmanlı Devleti’nin 1453 yılında İstanbul’u fethetmesiyle İstanbul’dan Avrupa’ya kaçan bilim insanlarının yanlarında Eski Roma ve Yunan eserlerini de götürmüştür. Avrupa’da incelenen eserler çevrilmiştir. Çevrilen eserler sonrasında bilim, sanat, felsefe ve mimarinin tekrardan ortak paydada buluşabileceği anlaşılmıştır. Bu dönemde özgürlük kavramı da özellikle hümanizmle olmak üzere ön plana çıktı. Matbaanın icadıyla birlikte de Orta Çağ’ın cehaleti yavaş yavaş kaybolmuştu. Çünkü bu dönemde bilgiler matbaa yoluyla çoğaltılıp gerçeklerin gün yüzüne çıkması ve bu gerçeklerin yayılması oldukça kolay olmuştur. 

                Rönesans’ın ne olduğunu, nasıl ortaya çıktığını aydınlattıktan sonra gelelim sanata. Sanat nedir? Aslında bu sorunun cevabını insanoğlu yüzyıllardır arıyor. Hatta ünlü Rus yazar Lev Tolstoy bu konu hakkında aynı isimli bir kitap bile yazmıştır: “Sanat Nedir?”. Bu kitabında Tolstoy temel olarak estetik kuramını, güzelin ne olduğunu anlatmıştır. Bunun yanında Shakespeare, Baudelaire, Goethe gibi tüm dünyaca tanınan önemli sanatçıları ve eserlerini de eleştirmiştir. Burada bir parantez açmak istiyorum: Eleştiri kavramı çoğu zaman olumsuz bir anlam taşıyor gibi gözükür. Lâkin “eleştiri” tanımı sözlükte “Bir insanı, bir eseri, bir konuyu doğru ve yanlış yönlerini bulup göstermek amacıyla inceleme işi, tenkit.” olarak tanımlanmıştır. Sözlük tanımından da anlayacağımız gibi eleştiri bir inceleme işidir aslında. Konuya geri dönecek olursak Tolstoy, “Sanat Nedir?” eserinde bir yerde sanat için şu tanımlamayı yapmıştır: “Bir öğrencisinin çalışmasını gözden geçirirken Bryullov elindeki fırçayla öğrencinin yapıtına birkaç kez belli belirsizce dokunur ve başarısız, kötü, ölü çalışma birden canlanıverir. ‘İşe bak,’ der öğrencilerden biri, ‘belli belirsiz birkaç dokunuşuyla her şey nasıl da değişiverdi!’ Bunun üzerine Bryullov sanatın karakteristiğini, sanatı sanat yapan tılsımı açıklar: ‘Sanat,’ der, ‘işte tam da o belli belirsizin, hayal meyalin başladığı yerde başlar.’”.

     

     

                İnceleyeceğimiz eserler yukarıda bahsettiğim döneme ait eserler, yani Rönesans dönemi eserleri. İlk olarak Rönesans döneminin dünyaca ünlü ressamlarından olan Leonardo da Vinci’nin “Son Akşam Yemeği” (İtalyanca: L’Ultima Cena) isimli eserini inceleyeceğiz. Leonardo da Vinci kelimenin tam anlamıyla ideal bir Rönesans adamıdır. “Son Akşam Yemeği” ise sanat tarihinin en ünlü eserlerinden. Hatta günümüzde popüler kültüre bile entegre edilmiş durumda. Eser, Milano’da Santa Maria della Grazie Manastırının yemek salonuna yapılmıştır. Resimde görmekte olduğumuz gibi İsa ve havariler bir masa etrafında toplanmışlar ve yemek yemekteler. Yemek kuzudur. Yemek sabaha karşı yani şafak vaktinde yenmektedir. Burada Leonardo İsa’nın kutsallığını hissettirmek için İsa’yı resmin tam ortasına, sükûnet içinde yerleştirmiştir. Bütün perspektif çizgileri onu öne çıkarmıştır. Resimde İsa’nın eli şaraba ve ekmeğe uzanmıştır. Burada şarap İsa’nın kanını, ekmek ise etini simgelemektedir. Resimdeki havarilere dikkatli bakacak olursak havariler dört tane üçerli grup hâlinde durmaktalar. Tüm gruplar kendi arasında bir bütün hâlinde kompozisyon oluşturmuşlar. Resimde -bize göre- İsa’nın solunda bulunan üçlü gruptan kahverengi tenli olan havari Yehuda az sonra İsa’ya ihanet edecek. Yemekten önce Yehuda, İsa’yı öldürmek isteyen rahiplerle 30 gümüşe anlamış. Gümüş kesesini de Yehuda’nın sağ elinde, sıkıca tuttuğunu görebiliriz. İsa ihanet olayını önceden bilir ve yemek esnasında birisinin ihanet edeceğini havarilere söyler. Havariler bunun şaşkınlığını yaşar. Yine resmin sol tarafına baktığımızda İsa’nın koruyucusu Aziz Peter’i görüyoruz. Elinde bıçak tutuyor ve yüzündeki tedirgin ve biraz sinirli ifadeyle İsa’ya “Seni savunuyorum.” mesajı vermiştir. Resmin tekniğinden biraz söz edelim. Leonardo bu resimde yağlı boyayı tercih etmiştir. Resim 15. yüzyılda yapılmıştır. Eserin ilk görüntüsünün nasıl olduğunu bilemeyiz fakat bugün ilk görüntüsü gibi görünmediği kesin. Bunu nereden anlıyoruz ve bunun sebebi nedir? Resim yukarıda da belirttiğim gibi bir tuval üzerine değil bir duvar üzerine yapılmıştır. Yani yapıldıktan kısa süre sonra ilk zamanki formunu kaybedip deforme olmaya başlamış. Aslına bakarsak resmin korunarak bugüne kadar gelebilmesi bile büyük bir şans. İncelediğimiz resim Yüksek Rönesans Dönemine ait. Yüksek Rönesans’la ilgili bir makalede de şu cümle geçer: “Sanatın ustaları sayesinde Yüksek Rönesans’a kadar resim yüzeyindeki bütün bilimsellikler tamamlanmıştı.”. Cümledeki “sanatın ustaları” ibaresi hiç şüphesiz Leonardo da Vinci’yi de kapsar. Gerek perspektif olsun gerek İsa’nın ve havarilerin konumu olsun, resmin geometrik açıdan da belirli hesaplarla yapıldığı aşikâr.

     

     

                Diğer eserimiz yine Rönesans Döneminden Dünyaca ünlü bir ressam olan Rafaello Sanzio’nun Atina Okulu ( İtalyanca: Scuola di Atene). Eser yine Yüksek Rönesans Dönemine ait. Resim Vatikan’da Stanza della Segnatura’da bulunmakta. Aslında bu esere resimden daha çok “fresk” demek daha doğru olur. Burada “freks”in anlamı için bir parantez açmak gerekiyor. Fresk sözlük tanımına göre “Yaş duvar sıvası üzerine kireç suyunda eritilmiş madenî boyalarla resim yapma yöntemi.” ve “Bu yöntemle yapılmış duvar resmi.” olarak tanımlanmıştır. Yani fresk bir resim türüdür. Resme dönecek olursak Atina Okulu’nun ana fikri aslında her yerde de duyduğumuz gibi felsefe ve astronomiyi ilahiyat ile bağdaştırmaktır. Resmi tam ortadan hayalî bir çizgiyle dik olarak ikiye böldüğümüzde daha kolay inceleyebiliriz. Felsefeyi temsil eden bu eserin tam ortasına baktığımız zaman Antik Dönemin en önemli iki filozofu Platon ve Aristoteles vardır. Resmin geri kalanına baktığımızda ise yine İlk Çağ’ın filozof, matematikçiler ve bilim insanları var. Peki neden bu iki filozof? Platon bizim perspektifimize göre resmin solunda kalıyor. Platon’u, Aristoteles’ten iki türlü ayırabiliriz. Birincisi Platon, Aristoteles’in hocası yani ondan yaşça büyük ve ikincisi ise elinde tuttuğu ve kendine ait olan “timeos” kitabından. Aristo ise kendi kitabı olan “epika”yı elinde tutuyor. Platon idealist felsefeyi temsil ederken Aristoteles onun zıttı olan realist felsefeyi temsil ediyor. Giydikleri giysilerin renklerinde de bunu açıkça anlayabiliriz. Platon mor ve kırmızı rengi tercih etmiş. Bu renkler hava ve ateşi temsil ediyor. İkisi de bir ağırlığa sahip değil ve daha abstre çağrıştırıcı nitelikteler. Bilakis Aristoteles ise mavi ve kahverengiyi tercih etmiş. Bu renkler de su ve toprağı temsil ediyor. İkisinin de bir ağırlığı ve gerçekliği var diyebiliriz. Yukarıda resmi ikiye ortadan ikiye böldüğümüzde daha rahat inceleyebileceğimizi söylemiştim. Platon’un tarafındaki filozoflara baktığımız zaman onların da idealizmle ilgilendiğini görüyoruz. Mesela resmin sol alt kısmında Pisagor’u görebiliriz. Antik Dönemdeki önemli matematikçilerden birisidir. Somut gerçekliğin ötesinde bir başka gerçekliğin olduğunu savunuyordu. Resmin diğer yarısına baktığımızda onunla denk düşen Öklid’i görüyoruz. O da uygulanabilir olanla ilgilenmiştir yani kendisi için realist diyebiliriz. Filozofların içinde bulundukları ortama baktığımızda tabii olarak Antik Roma tarzında bir katedralin içinde bulunduklarını görüyoruz. Kafamızı kaldırıp resmin biraz üst kısmına baktığımızda arkada sol ve sağda olmak üzere iki tane heykel görüyoruz. Sol kısımda Apollo var. Müzik, şiir yani sanatı simgeliyor. Yine idealist bir bakış açısını burada da görebiliriz. Diğer tarafta ise Athena var, o da savaş tanrısı olmakla realist bakış açısını aktarıyor. Resimde, Plato ve Aristoteles haricinde hiç kimsenin kim olduğu kesin olarak belirtilmemiş. Etraftaki filozofların kim olduğunu Rafaello’in bize bıraktığı ipuçlarıyla ve varsayımlarla tahmin ediyoruz. Resimde herkes birbiriyle etkileşim hâlindeyken resmin ön kısmında Heraklitos’u tek başına bir şeyler yazarken görebiliriz. Bu figür resme sonradan eklenmiştir. Ressam Rafaello, resme kendini de dahil etmiştir. Resimde doğrudan bize bakan sadece bir figür vardır. O da Rafaello’dur. Biraz dikkatli baktığımızda resmin sağ alt kısmında siyah şapkalı olarak eklemiştir kendini. Kendini çok ünlü astronomların yanına eklemiştir. Vermek istediği mesaj ressamın bir zanaatkârdan çok daha öte bir entelektüel olduğudur. Rafaello de Leonardo’nun Son Akşam Yemeği’ndeki figürleri birer kompozisyon içinde tutmuş. Her iki eserin de aynı dönemde olması gereği resmin mutlak noktası tam ortasıdır. Eserlerde dikkat ve ilgi hep orta noktaya çekilmiş ve perspektif de orta noktadan belirlenmiştir.

     

     

    KAYNAKÇA:

    TOLSTOY, Lev, 2020, Sanat Nedir?, sf. 136, İş Bankası Kültür Yayınları

    ÖZNÜLÜER, Hüseyin, 2019, Yüksek Rönesanstan Çağdaş Döneme, Figürün Mekân İçerisindeki Konumu, sf. 160

    tarihlisanat.com

    tr.wikipedia.org

    nisanyansozluk.com

    khanacademy.org.tr


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.