(Post)Modernizm ve Yusuf Atılgan: Anayurt Oteli ve Aylak Adam

(Post)Modernizm ve Yusuf Atılgan: Anayurt Oteli ve Aylak Adam
  • 7
    0
    1
    0
  •             Modernizm, yeniçağcılık ya da çağdaşlaşma olarak da ifade edilebilir. Kelime anlamı olarak baktığımızda güncel Türkçe sözlükte de “Çağdaşlık, Çağdaşlaşma akımı.” olarak tanımlanmış. Herhangi bir ortamda geleneksel hâle gelmiş duygu, düşünce, fikir ve olguların yeni düzene uyum sağlama çabasına “modernizm” denir. 19. yüzyılda Fransa’da ortaya çıkmıştır. Modernizmin temellerine biraz inecek olursak aslında Rönesans’a kadar gidiyor diyebiliriz. Çünkü modernizmdeki gelenekselliğe karşı çıkma durumunu Rönesans’taki başkaldırıya benzetmek pek de yanlış olmaz. Modernizm anlayışı, Klasisizm’e karşı çıkan, gerçeklikten kopan bir anlayıştır. Ayrıca bu akımda Varoluşçuluğun da etkileri görülür. Varoluşçuluk insanın özünü araması, gerçek manada özgürlüğün önemini belirten bir akımdır. Modernizm edebiyatta insanın bunalışını işler. Bu yüzden modernist edebiyat “bunalım edebiyatı” olarak da geçer.  

                Eserlerini inceleceğimiz Yusuf Atılgan edebiyata şiir yazarak başlamıştır. Fakat kendisini asıl roman türünde gösterebilmiştir. Aylak Adam ve Anayurt Oteli en çok öne çıkan iki romanıdır. Aslında iki romanında teması birbirine benzerdir. İki romanında da toplumdan kopmuş, üstüne yalnızlık çökmüş kişileri işlemiştir Yusuf Atılgan. Romanları önce ayrı ayrı inceleyelim. 

                İnceleyeceğimiz ilk eser olan Anayurt Oteli’nde ana karakterimiz Zebercet bir otelde (Anayurt Oteli) kâtiplik yapan kimi kimsesi olmayan birisidir. Çok büyük bir yalnızlık çekmektedir. Otele bir gece gecikmeli Ankara treniyle gelen bir kadın, Zebercet’in bütün hayatını değiştirmiştir. Zebercet içinde bastırdığı bu yalnızlığı kadınla ortaya çıkarmıştır. Kadın otelde çok kısa bir süre kalmıştır. Kadın, otelden gittikten sonra Zebercet kadına bir daha asla ulaşamamıştır. Kadına âşık olmuştur ve kadın, Zebercet’in takıntısı hâline gelmiştir. Hatta Zebercet, kadın otelden gittikten sonra onun odasına taşınmıştır. Bazı geceler onunla o odada vakit geçirdiğini bile düşünmeye başlamıştır. Bir süre sonra iyice delirip otele müşteri bile almamaya başlayıp oteli kapatmıştır. Otelde bir kendisi bir de ortalıkçı kadın kalmıştır. Ortalıkçı kadın oteli kapanınca evine gitmek istemiştir. Bir gün Zebercet bir meyhanede çok fazla içtikten sonra horoz dövüşüne gitmiştir. Orada tanıştığı genç erkeği otele atmayı düşünmüştür fakat sonra vazgeçmiştir. Otele döndüğü zaman hayatında cinselliği bir kere de olsa yaşayabildiği (kadının da isteğiyle) ortalıkçı kadını uykusunda boğarak öldürmüştür. Zebercet bundan sonraki günlerde şehirde başıboş dolaşmaya başlamıştır. Bu sıralarda bir adliyede duruşmaya seyirci olarak katılmıştır. Katıldığı duruşmadaki sanık karısını öldürmüştür. Zebercet bu duruşmadan sonra kendisiyle bir iç hesaplaşma yaşamıştır. Bu iç hesaplaşmada yalnızlığını, dışarıya yabancılaşmasını, gecikmeli gelen Ankara trenindeki kadının onda bıraktığı izi ve işlediği cinayeti kaldıramayan Zebercet, biraz zorlanarak da ortalıkçı kadının odasında kendini tavana asarak intihar etmiştir.

                Yusuf Atılgan romanda yalnızlık ve yabancılaşma konularını işlemiştir. Kahramanın psikolojik sorunları olduğu su götürmez bir gerçektir. Bu sorunları bilinç akışı tekniği ile bize aktarmıştır. Zebercet’in yalnızlığı onu tabiatıyla kendi kendine çıkarımlar yapmaya itmiştir. İnceden de olsa özgürlüğe de değinilmiştir. Zebercet’e tanınan bu aşırı özgürlük onu intihara kadar sürüklemiştir. Duruşmanın ertelendiği 28 Kasım tarihi Zebercet’te takıntı hâline gelmiştir. Bir süre sonra o tarihten sık sık kendine bahseder olmuştur. Zaten kendi kendine de birçok kez konuşmuştur. Bunu iç monolog tekniğiyle de görebiliyoruz. “28 Kasım” tarihi de eserde bir leitmotiv hâline gelmiştir. Burada da yazarın modern anlatım tekniklerini başarıyla kurduğunu görebiliyoruz.

     

                İnceleyeceğimiz diğer eser yine Yusuf Atılgan’ın başyapıtlarından olan Aylak Adam. Aylak Adam’da Zebercet’i aratmayacak yalnızlıkta bir ana karakterimiz var. Karakterimiz o kadar yalnız ve yabancı ki ismini bile bilemiyoruz. Eserde sadece C. denilmiştir karaktere. Bay C. kimsesi olmayan, baba parası yiyen ve kelimenin tam anlamıyla bir “Aylak”tır. Kendisi istemiştir aylak olmayı. Her gün aynı işi, ayı şeyleri yapmak istememiştir. Aslında Bay C., yabancı ve yalnız olduğu kadar da bir arayışın içindedir. Tutunacak, dayanacak bir şey arar kendine roman boyunca. Hatta roman şu şekilde başlar: “Birden kaldırımlardan taşan kalabalıkta onun da olabileceği aklıma geldi.”. Yine Bay C.nin tutunacak bir şeyler aramasını romandaki şu paragrafta görebiliyoruz: “Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. Tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. Tramvaydaki tutamaklar gibi. Uzanır tutunurlar. Kimi zenginliğine tutunur, kimi müdürlüğüne, kimi işine, sanatına. Çocuklarına tutunanlar da vardır. Herkes kendi tutamağının en iyi, en yüksek olduğuna inanır (…) Ben, toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü, sahteliğini, gülünçlüğünü göreli beri, gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum: Gerçek sevgiyi! Bir kadın. Birbirimize yeteceğimizi, benimle birlik düşünen, duyan, seven bir kadın!”. Alıntıda da gerçek sevgiyi aradığını görüyoruz. Lüzumsuz insan ilişkilerini pek sevmez. O yüzden az insanla konuşur ama değer verdiği kişilerle konuşurdu. 

                Kitaba genel bir bakış atarsak “Aylak” olan Bay C.nin 4 mevsimini anlatıldığını görüyoruz. Kitap da 4 bölümdür zaten: Kış, İlkbahar, Yaz, Sonbahar. Aylak olan Bay C. hayatının aşkını arar. İlk önce üniversiteli bir kız olan Güler’le tanışır. Güler’de tam olarak istediği şeyleri bulamaz. Çok sade, aleladedir ona göre Güler. Gittiği bir pansiyonda Ayşe’yle tanışır. İlk başlarda Ayşe’de aradığı aşkı bulduğunu sanır. Fakat bir gün Ayşe’yi bir adamla görür ve öylece kaldığı pansiyondan ayrılır. Gördüğü adam aslında Ayşe’nin sadece arkadaşıdır. İlerleyen zamanlarda Ayşe’yle tekrar sevgili olur. Yazlıkta bayağı da vakit geçirirler. Fakat sonra Güler’de de olduğu gibi Ayşe’de de aradığı şeyleri bulamaz Bay C. Ayşe’yle ayrılırlar tekrardan. Şehre geri döner. Bay C. şehre geri döndüğünde yine bir arayış içindedir. Bir gün yine sokakta giderken bir kız görür ve hayatının aşkını bulduğunu düşünür. Kızın arkasından gider ve takip eder. Kız otobüse bindiğinde onu kaybetme telaşıyla koşarken kendisine bir araba çarpar. Ölüm tehlikesi geçirir. Aradığı aşkı bu sefer de bulamayan Bay C. için artık her şey bitmiştir. Romanın sonunda da bu bitimi çok güzel bir şekilde aktarmıştır Yusuf Atılgan: “Sustu. Konuşmak gereksizdi. Bundan sonra kimseye ondan söz etmeyecekti. Biliyordu; anlamazlardı.

                Aylak Adam’ın yayımlanması ile Anayurt Oteli’nin yayımlanması arasında uzun bir süre vardır. Yusuf Atılgan iki romanında da yabancılaşmış ve yalnız kişileri anlatır. Fakat Aylak Adam'ın baş karakteri C. görmüş geçirmiş, aydın bir kişiyken; Anayurt Oteli'nin Zebercet'i sıradan, hayatının büyük bölümünü yalnızca kasabada geçirmiş, küçük bir otel kâtibidir. İki karakterimizin de aşk hayatında sallantılar olmuştur, kadınlarla sorunlu ilişkileri vardır. Bir röportajda Yusuf Atılgan’a Aylaklık konusu sorulmuştur. Yusuf Atılgan aylaklık üzerine şunları söylemiştir: “Üç yıl önce, bende de biraz aylaklık olduğu için, bunun sıkıntısını da duyuyordum. Geçim sıkıntısı olmayan birinin de sıkıntısı olabileceği temasını işledim. Bunda İstanbul hasreti de vardı. (…) Aylak Adam, boyuna gerçek bir sevgi arıyor. Bence aradığı sevgi dünyada yoktur. Hatta romandaki ‘Ayşe’ tipi ile bile tatmin edilemiyor ve aradığını bulamıyor. Hâlbuki roman kahramanı her türlü değerlerini yitirdiği halde, bu gerçek sevgiyi bulacağını sanır ve bu konuda iyimserdir. Ama roman sonunda bu umudu da kaybolur ve ‘Artık hiç kimseye bahsetmeyeceğim’ der.”. Yusuf Atılgan, Aylak Adam’da daha geleneksel anlatım türlerine yönelmiştir. Anayurt Oteli’nde ise tam tersini yapar. Bay C.nin iç sıkıntılarını, ruhsal durumunu okura aktarabilmek için iç monolog tekniğini kullanır.  Anayurt Oteli romanı ise biçime daha çok yüklenen bir metindir. Gerçekliğin sürekli sorgulandığı ve kılık değiştirdiği bir dünyada yazarlar yeni anlatım imkânlarının peşinden giderken Yusuf Atılgan da yazdıklarını sürekli değiştiren, üzerinde uzun uzun düşünen modernist bir yazar olarak iki romanı arasındaki on beş yıllık süreyi yeni anlatı imkânlarını uygulamak üzere değerlendirmiştir diyebiliriz. Anayurt Oteli’nde özellikle bilinç akışı tekniği sürekli devrededir. Metinle baş başa bırakılmış okur ne olduğunu tahmin etmekle uğraşır.

                Her iki romanındaki karakterleri farklı kültürel geçmişe sahipse de kimi yönleriyle benzerlikler taşır. Toplumla iletişim kurmamayı tercih eden C. ile toplumla iletişim kuramayan Zebercet’in hikâyeleri yalnızlık, anlamsızlık ve saçma kavramında kesişir. Zebercet, gecikmeli Ankara treniyle gelen bir kadını saplantıya dönüştüren, hayatı boyunca kendisini cinsel anlamda tatmin edecek bir kadının hasretini çeker. Otelde konaklayan müşterilerin sevişmelerini dinlemek, askerdeyken gittiği genelev başta olmak üzere girdiği her ortamda alay konusu olmak Zebercet’in hayatından kesitler olarak gösterilir. Bu kesitler romanda modern anlatım tekniklerinden bilinç akışıyla verilmiştir. Aradığı kadını bulamayınca ortalıkçı kadınla birlikte olmanın verdiği huzursuzlukla baş edemeyen Zebercet onu boğarak öldürmekten çekinmez ve en sonunda otelin odasında kendisini asarak intihar eder. Romanın sonunda pek çok soru işareti bırakmıştır Yusuf Atılgan. Yani roman, kısmen serbest yorumlamaya açık bırakılmıştır.

     

    KAYNAKÇA:

    Atılgan, Yusuf, 06.08.2019, Can Yayınları, Aylak Adam.

    Atılgan, Yusuf, 26.04.2017, Can Yayınları, Anayurt Oteli.

    Öztürk  N. - B. Özler (Editör) (2015).  Zebercet’ten Cumhuriyet’e “Anayurt Oteli . İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları.

    Güngör, Bilgin (2014). Yusuf Atılgan'ın Hayatı, Eserleri ve Fikirleri (1921-1989). Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: Marmara Üniversitesi.

    Moran, Berna (1997). Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 2. İstanbul: İletişim Yayınları.

    MOLESTO: Edebiyat Araştırmaları Dergisi

    teis.yesevi.edu.tr

     


    Yorumlar (1)
    • İki romanı kendi cümlelerinle karşılaştırman ve cümlelerinde eleştirel uyum takdire şayan,başarılar dilerim.

      Yorum Bırakın

      Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.